Gönderi

379 syf.
·
Not rated
Kuşatılmış bir yaşamın içinde varız. Birçok şey tarafından üstelik. Aile başta olmak üzere toplum ülke ve ülkenin bulunduğu çoğrafya. Bunlar içinde kendimizi ifade etmenin yolunu bulmakla geçiyor ömrümüz. Dayatmaların getirisi başlıyor bunca kuşatmanın sonucu olarak. Sosyokültürel bir dayatma hepimizin her dönem yaşadığı. Bunun içinde baskın olan çok faktör var onlardan biri de din elbette. Aynı gözyüzü altında bir sürü sebepten birbirimize kıydık da en çok bu yüzden yani din yüzünden kin besledik. Hatta aynı dine mensup olmamız bile engel olamadı bu duruma. Bu seferde mezhepler girdi araya. Kuşatmalar yaşandı bu yüzden. Aynı şehirde bile. Birçok savaşta taraflar değişse de bir kuşatan bir kuşatılan oldu. Kanlı olayların içinde yaşanan ise bir dramdan öteye gidemedi. Kazanan bir gün bir taraf başka bir gün öbür taraf oldu. Buna rağmen hayat devam etti. İnsan insandı elbette. Sevmeye sevilmeye aşık olmaya devam etti. Kutsal bildiğini korumaya devam etti. Ateş altında bile olsa insan içindeki sevgiyi aşkı öldüremedi. Ne kendisi engel olabildi buna ne de üzerinde vızıldayan ateşler. İhtiyaç yemek içmek kadar hissetmekte gerekiyordu. Adı ne olurda olsun sevginin objesi ne olursa olsun. Kuşatma, fizikselin ötesinde iki insanın bedeninin hemen dışında yaşanır işte bazen. Tıpkı şehrin kuşatılması gibi bedenin ve ruhun başka biri tarafından kuşatılırda sınırlar artık başka şeyler olur. Yaş mesela, korku mesela, beklenti mesela. Bunlar belirler kuşatmanın şartlarını, bunlar yol gösterir ve ya ket vurur savunmaya. Bir savaş değil çoğu zaman insan ilişkileri de ikili bir aşk ilişkisi tutkulu olunca acı da verir. Beklersin mesela, kazanmadığın halde kaybetmekten korkarsın. Umut etmekse her harekette gizlidir. Umut en son yitirilendir. İlkleri her zaman hatırlamasanda ilk dokunuş ilk göz teması aklında kalır. Bunu ifade etmenin bir yolunu ararsın kelimelere sığmasa da bildiğin en iyi yol kelimelerdir. Oysa yanlış anlaşılmaya o kadar müsait kelimeler. Bir kurgusal dünyanın içinde yaşarken kelimelerle ördüğümüz tüm değer yargıları bir anda tuzla buz olabiliyor. Ve bunları düzeltmek çok ama çok zor bir o kadar da anlamlı olabilir. “Düzeltmeler fırsatını bulsalar, elleri kolları ceza yasasından bile daha etkili bir yığın yasakla bağlanmasa, dünyanın çehresini değiştirebilir, evrensel mutluluk krallığını tesis edebilir, sısayanlara su, acıkanlara yiyecek, huzursuzlara huzur, üzgünlere neşe, yalnızlara dostluk, ümitsizlere ümit verebilir, hatta sefaleti ve suçları kolaylıkla ortadan kaldırabilirler, tek yapmaları gerekn sözcükleri değiştirmektir, bu yarı tanrılara şüpheyle bakanlar unutmamalardır ki dünya da insan da böyle ortaya çıkmıştır, sözcüklerle, bazı sözcükler yerine başkalarını kullanarak, dünyayı diğer türlü değil de böyle yapan budur işte. Ol, demiş Tanrı ve hemencecik oluvermiştir.” Kutsal sözler diğer tüm sözlerden farklı değildir de onlara yüklenen her şey mübah iken diğeri şüphelidir. Kuşatılan bir şehir ile kuşatılan bir insan arasında öyle derin uçurum yoktur aslında. Sadece kuşatılmış olması gerçektir. Birinin veya bir ordunun kuşatması aynı yere varır. Yenen ve yenilen taraf. Oysa binalar çıktığında kalan insandır ve insan olma gerçeğidir. Yenilmek ise bazen güzeldir direnmek yerine teslim olmak gerekir şehirlerin aksine seni sarıp kuşatan duygulara. Fetih etmek bazen de bir yenilgidir ikili ilişkilerde. Fetih etmek teslim olmaktır duygulara ve onun getirdiği her şeye. Şehir kuşatmak ayrı meseledir insan kuşatmak ayrı. İkisi de aynı gibi dursada birinde kazanan diğerinde kaybeden olabilir. Keyifli kuşatmalar olsun o zaman bu ikisini aynı potada eriten kitabı okurken size!
Lizbon Kuşatmasının Tarihi
Lizbon Kuşatmasının TarihiJosé Saramago · Kırmızı Kedi · 2016232 okunma
··
55 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.