Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

106 syf.
7/10 puan verdi
Bazı kitapların, belirgin hale getirilmiş bir amaç etrafında şekillendiklerini, belki ilk cümlelerinde olmasa da son cümlelerini bitirmiş olduğunuzda fazlasıyla anlamış olursunuz. Bu kitaplarda yazarlar bir şeye veya duruma taraflardır. Bir arabanın rot ayarını düşünün, rot bozuksa araba hep bir tarafa kayar ,sağ veya sol fark etmez, işte tarafgirlik böyle bir şeydir. Durum istediği kadar düz olsun o hep bir tarafa çekme yapar. Daha iyi bir şekilde açıklayamazdım bunu herhalde. Bunun örneklerini günlük hayatımızın her alanında görmek mümkündür; örneğin bir siyasi görüş veya hassaten siyasi görüşün lideri (çünkü birçok görüş karizmatik liderlerle kök salar), tarihteki bir karakter (milli ise bunun etki katsayısı daha yüksek olur), bir dini inanç, ailesel bağla bağlı olunan kişi (atomlar arasındaki kimyasal bağlar gibi düşünülür o kişiler tarafından, bağ zarar görürse parçalanırız görüşü hakimdir) ve bunun birleşik hali olan ırkçılık gibi durumlarda fanatizme varan yandaşlık hallerini görebilirsiniz. Bu özellikteki kişilerle ancak bir şekilde iletişim kurabilirsiniz o da, putlarını destekleyici bir çizgide yürümeniz gerekir, aksi halde iki şekilden biri gerçekleşir; az bilmişi direkt saldırıya geçer sözüm ona çok bilmişi ise (mübarek, mürekkebi bırak yalamayı bildiğin yutmuş) seni ikna etmeye çalışır eğer iflah olmazsan da, kılıcının en keskin tarafını böğrüne böğrüne indirmeye başlar. Peki, bunu somut haliyle anladık da, bir yazar, eserinde bu durumu nasıl ortaya koyar? Yazar, amacına hizmet eden şeyleri pozitif bir şekilde ele alırken, zarar verecek şeylerden ya hiç bahsetmez ya da zayıflatılmış (aşı sistemindeki zayıflatılmış virüsler gibi) bir şekilde negatif o olarak ele alır. Eğer bu durumlara alışık değilseniz, bunu anlamakta güçlük çekebilirsiniz bu da muhakeme gücünüzü sekteye uğratır ve sonuç olarak bir taraftan yazarın amacına doğru koşarken, diğer taraftan kendinize de zarar vermiş olursunuz. Böyle bir durumda yazara teslim olmadığınız süre boyunca mental olarak yazarın şiddetine maruz kalırsınız. Bu eserde kutsal amaç "insan onuruna yakışmayan idam cezasının kaldırılması"dır. Tabii ki kara çuvalın içine düşüp tek taraflı bir değerlendirme değil, diğer yönleriyle birlikte değerlendirmeye çalışacağım... Eserde üzerinde durulan belli başlı konular: *İdam cezasının neden kaldırılması gerektiği *Kalabalık şuursuzluğunda ruh bulan vahşi insan hali *Bir idam mahkumunun hisleri, korkuları, düşünceleri kısacası onun gözünden dünya *İdam cezasının neden kaldırılması gerektiği... Aslında eser bu soru etrafında şekilleniyor, diyebiliriz. Hugo, idamın kaldırılması gerektiğini savunurken iki şey üzerinde durur. Birincisi idamın insan onurunu zedelediği ve dolayısıyla kaldırılması gerektiği, başka bir ifadeyle de, bir kişinin insan olması hasebiyle temel hak olarak kazanmış olduğu yaşama hakkının insanlar tarafından bilinçli bir şekilde elinden alınamayacağı. İkincisi ise suçlu diye bir kişi idam edilirken masum olan ailesi de ağır bir şekilde cezalandırılmış olması. Bu durum göz önünde bulundurularak idam cezasının kaldırılması gerektiğini anlatmaya çalışır ve eser de bunun üzerine kurgulanır. Gerçekten ikinci gerekçesini çok etkileyici bir şekilde aktarmış (özellikle kızıyla bulaşması). Birincisi için şunu söyleyebilirim, bu kaybedilebilir haklardandır. Kişi söz konusu suçu işleyerek bu hakkını kaybetmiştir. İkincisinde dile getirilen durum her ne kadar bir açıdan mantıklı gelse de, genel olarak kabul edilebilir bir şey değildir. Çünkü söz konusu örnekte her ne kadar bu durum, bu olayla uyumlu olsa da farklı örneklerle bu gerekçe rahatlıkla çürütülebilir? Örneğin söz konusu kişinin ailesini katlettiğini düşündüğümüz zaman bu gerekçeler hiçbir işe yaramaz, yani onun canını alarak kimseyi bu insani (örneğin baba şefkati) haklardan mahrum etmiş olmazsınız. Sonuç olarak idamın kaldırılmasından ziyade hangi şartlarda idamın olması veya olmaması gerektiği üzerinde düşünmek daha akıllıca olur. Bence hiçbir şekilde kişi söylemlerinden veya düşüncelerinden dolayı idamı söz konusu olmamalı, diğer taraftan masum birinin canına kıyan, yaşama hakkını elinden alan biri de, şartlar ne olursa olsun yaşatılmamalı. Kalabalık şuursuzluğu.... Kalabalık şuursuzluğunun sadece insana özgü olduğunu söyleyemem diğer hayvanlarda da aynı durum söz konusudur. Örneğin köpekleri düşünün, toplu halde bulunan köpeklerden biri size havladığında diğerleri de refleks olarak saldırıya geçerler. Linç olaylarının çoğunda bu şuursuzluk vardır. Galiba bu durumu en güzel ifade eden Spartacus dizisindeki arena sahneleridir. İnsanların o vahşetler karşısında nasıl haz aldıklarını gördükçe tüyleriniz diken diken olur. Belki o kişileri tek başına bırakarak, onlara söz konusu vahşetleri izletirseniz daha farklı duygulara kapılabileceklerini görebilirsiniz. Bir idam mahkumunun hisleri... İnsan olarak zaaflarımız vardır, bunlardan biri de korkudur. Bana göre dünya hayatında olabilecek en büyük korku, ölüm korkusudur. Bu korkuyu bu kadar ön plana çıkaran şey belirsizlik ve aklın ölümü açıklamakta yetersiz kalmasıdır. Bu konuda insanlar kendilerini inançlarla (toprak olacağına inanmak veya ölüp cennete gideceğine inanmak gibi)sakinleştirmeye çalışırlar ama bu ne derece etkile olabilir! O da ayrı bir mevzu. İnsan, ölümün kapısına gelmişken tabii ki bu korkuyu en derinden hissetmeye başlar ve o an hissettiği, düşündüğü şeyler, bir suçluya ait olan düşünceler ve hisler değil, bir insana ait olan düşünceler ve hislerdir. Yazar bunları çok etkili bir şekilde aktarmış, o mısraları okurken, o anları derinden hissedersiniz... Her ne kadar amacına katılmamış olsam da, iyi ki yazmış bu eseri diyorum. Çünkü düşünceler, düşünceleri doğurur. Yazılan bir şey söz konusu konuyla ilgili insanları düşünmeye sevk eder. Tam bu noktada, edebiyata müdahalenin olmaması gerektiğini düşünüyorum, konu ne olursa olsun; iyi veya kötü olarak müdahaleye başlandığı andan itibaren ortaya çıkan eserler değerlerini yitirmeye başlar. Eğer yazarın özgürlüğünü kısıtlarsanız, eserin özgünlüğü kısıtlanmış olur. Özgünlüğün olmadığı yerde edebiyatın tadı da tuzu da olmaz....
Bir İdam Mahkumunun Son Günü
Bir İdam Mahkumunun Son GünüVictor Hugo · MaviÇatı Yayınları · 2018121,2bin okunma
··
26 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.