Gönderi

Endülüs'e Ağıt - Salih bin Şerif (Ebu'l Beka)
Her yükselen bir gün düşer, inişler başlar zirveden Ömrün mutlu günlerine niçin aldanır ki insan Her şey değişir gök gibi, bir gün pırıl pırıl, bir gün bulutlu Sen de öylesin işte, bugün güldürmüşse zaman, yarın ağlatır Kime uzatmış ki bir şefkat eli bu dünya? Kime ebedilik vermiş, kime yaramış sonsuzca? Hedefini delip geçmezse kılıçla mızrak, Geri döner, yaralar kendi sahibini Zaman bu, ne kılıç kını tanır ne sağlam Gımdan kalesi Çürütür hepsini, paramparça eder zaman kılıcı Düşün, nerdedir şimdi, var mı onlardan bir iz Nerde muhteşem taçlı Yemen hükümdarları Şeddad’ın İrem Bağı, İrem Cenneti nerde Nerde bugün İran’ın Sasani hükümdarı Karun’un bitmez tükenmez serveti nerde bugün? Hani Ad, hani Adnan, hani Kahtan, bu dünya servetleri Çaresiz onlarda boyun büküp emrine tarihin, Çekilip gittiler birer birer, bir masal bir efsane gibi O saltanatlar sanki bir rüyada yaşanmış gibi Gerçekten değil de, bir hayal bir gölge gibi sanki Bir vuruşta yere serdi Dara’yı zaman Yere geçirdi Kisra’yı, ne sarayları kaldı, ne zafer takları Don vurmuş yapraklar gibi kurudu Sa’b Düşün ki bir beka bulmadı alemde Süleyman bile Bin türlü belası var dünyanın işte, Bazan bir hüzün boşanır, bazan bir sevinç tufanı Her faciaya bir teselli bulursun belki, ama Unutulmaz İslam’ın uğradığı bela cihanda Öyle bir felakete uğradık ki Endülüs’te biz Üstümüze devrildi sanki, Şehlan ve Uhud dağları Nazar değdi İslam’a Endülüs’te, bela üstüne bela Yağdı yağmur gibi, O güzelim şehirler üstüne Bir sor Belensiye’yi hali nicedir Mürsiye’nin Duy başına gelenleri Şatibe’nin, Ceyyan’ın Gördün mü Kurtuba’yı, bir bilgi okyanusu Bir bilgi deniziydi , görseydin bilginleri Hıms’ı sor şimdi de, pırıl pırıl aydınlık bahçeleri Azb ırmağını sor, yine öyle akar mı, şeker tadıydı suyu İşte bunlardı, Medine’si, gözbebeği Endülüs’ün Bunlar ki birer viranedir artık, niçin yaşamalı Yarinden ayrılmış feryatlar koparan bir genç gibi Öyle dolmuş, hüzünlügözleri yüce İslam’ın Soyununca İslam’dan, birer çöle dönüştü sanki Onlar ki, küfür karanlığı içinde bayındır bugün Birer kilisedir artık camiler, mescitler Her yanda çanlar, putlar ve baykuş uğultuları Donmuş taştansalar da, mihraplar ağlar buna İnler buna minberler, cansız ağaçtansalar da Uyan ey gafil kişi ibret denizi zaman Sen uyumuşsan da, asla uyumaz zaman Ey korkusuzca, gururla at sürenler kendi ülkesinde Siz Hıms’ı gördünüz mü, en güzelini ülkelerin Her facia unutulur biraz belki tarihte Unutulmaz endülüste başa gelen belalar Ey Siz, en güzel ve şahin duruşlu Arap atlarına binenler, yarış alanlarında Ey keskin kılıçlı kahramanlar ordusu, Ey savaşın toz dumanı içinde kılıcı parlayanlar Siz ey karşı kıtada, bin nimet içinde Rahat ve mutlu yaşayanlar saltanat içinde Sizin hiç haberiniz var mıdır Endülüs’ten Bir siz kalmışsınız duymayan halimizi Onlar sizden yana çevirip gözlerini ufuklara bakıp, Bir imdat beklediler, öldürülen asker , esir düşen kadınlar Yarab, nedir bu çatışma, bu ayrılık İslam arasında Alıp götürdü, nemiz var, nemiz yok, bir zulüm seli Dün sultan idiler, bey idiler kendi ülkelerinde Bugün küfrün elinde bir uşak, bir oyuncak Çevirmiş onları, dört yandan zillet uçurumları, Dehşet içinde fırlamış gözleri, kimsesiz ve şaşkın... Sende görseydin çığlıklarını, çırpınışlarını ey Tanrı kulu Ocağından koparılıp satıldıklarını köle pazarlarında O feryatlar senin de aklını koymazdı başında benim gibi Koparır gibi bedenden ruhu, kopardılar anadan yavrusunu Yeni doğan güneşin aydınlığı o kızlar ki Öyle saf temiz, yakut ve mercandan dökülmüş sanki O kızlar ki, sürüklenip sürüklenip saçlarından Kirli yataklarına çekildi, kan kustu babaları Eritir her kalbi bu anlattıklarımın birisi bile Eğer varsa sende İslam’dan, imandan bir iz Ey insanoğlu!
Sayfa 202Kitabı okudu
·
4 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.