Gönderi

*Kör Baykuş, yansıtma ödevim için yazdığım inceleme. Ne diyor Sadık Hidayet? Al bu benim çocukluğum, ergenliğim, gençliğim. Al bu benim yalnızlığım, hayallerim, düşlerim, melankolim. Al bu benim sevgim, aşkım, cinselliğim. Al bu benim bedenim, ruhum bu benim başladığım yere döndüğüm çemberim. Çocukluğum bitmiş İstanbul'a doğru koşuyor muyum? Çocukluğum bitmiş. Sonra son bir cümle gençliğim bitmiş işte. İstanbul'dayım acıların içinden çocukluğuma koşuyorum. Sahi öyle mi? Çocukluğumuzdan gençliğimize sonra gençliğimizden çocukluğumuza mı koşacağız? Bu dünya hengamesi bunun için mi? Bu dünya koşuşturması denilen şey aslında hep çocukluğumuza gitmek için mi? En başa mı dönüyoruz hep 21 yaşındayım çocukluğumdan gençliğime doğru koşuyorum bu kitapla. Sahi, sahi biz ne zaman büyüdük? Kulağımda Cihat Taşkın'dan Melody var belki yazmak böyleyken daha kolay olur. Ancak belirtmeliyim ki kitabın kendisini okumak kadar yansıtmasını yazmak hatta bu yansıtmayı okumak da zor olacak. Şimdi başımda kaynaşıveren tüm düşünceler şimdinin ürünü; saati, dakikası, tarihi yok. "Ben parçalara bölünmüş, somut bir varlık mıyım? Bilmiyorum. Ama aynaya baktığımda, tanıyamadım kendimi. O eski -ben" ölmüş, parçalarına ayrılmış, ama aramızda hiçbir engel yok. Anlatmalıyım öykümü nereden başlayacağımı bilmiyorum. Hayat dediğin, baştanbaşa bir öykü " (syf34) Belli ki yazarımız Sadık Hidayet de hikayeye nasıl ve nereden başlayacağını bilmiyordu benim gibi. Yansıtma ödevim için çoktan bir kitap seçip okumuş hatta yansıtmamın büyük bir kısmını da yazmıştım. Ancak ödev teslimine kısa bir süre kala bir cuma gecesi bir arkadaşım bu kitaptaki bir bölümden bahsetti. Öncesinde de birkaç kez karşıma çıkan bu kitabı okumayı dalıa fazla erteleyemeyecektim. Diğer gün erkenden başladım kitabı okumaya şimdi de bu kitabın bendeki yankılarını okurken ki hislerimi ve bende bıraktığı izlerden bahsetmek istiyorum. İz bırakan her şey gibi bu kitap da hayatımda yer etmiş ve karşı koyamadığını bir hüzne ve sorgulamalara doğru çekmişti. Beni bu kadar huzursuz eden bir başka kitap okudum mu bilmiyorum. Öyle alt üst oldum ki yazdığım kelimeler bunu nasıl karşılayabilir? Sanki başsız bir gölge gibiyim. Ya da Hidayet'in rüyasındaki gibi biri dokununca düşüp yuvarlanıverecek kafamı taşıyorum şimdilik; fakat donmuş kalmışım, öyle bir hal. Kitapla birlikte tüm varlığımı kaplayan bu halden nasıl çıkarım? Güneşli hafif esintili bir mayıs gününde başlanmamalı belki de. Hava da artık güneşli değil zaten kitapla birlikte her şey karardı ve etrafı bulutlar kapladı. Hele de zaten kitabı okumadan önce yoğun, karmaşık duygular içinde ve meşgulseniz kitap adeta sizi içine hapsediyor. Kör Baykuş öyle bir oturuşta ya da bir okuyuşla anlaşılabilecek bir kitap değil bana göre. Anlatıcının buhranlı, karamsar havası gerçekten sizi boğuyor. Kitabı anlayabilmem için -bu mümkünse tabii- bir kere okumak yeterli gelmeyecek bana. Sanırım Sadık Hidayet ne kadar "Hayat tecrübelerimden şunu anladım ben: Meğer benimle başkaları arasmda ne korkunç bir uçurum varmış! Anladım ki mümkün oldukça susmalıyım, mümkün oldukça düşüncelerimi kendime saklamalıyım " dese de yaşamı boyunca içinde biriktirmekten onu zehirlemeye başlayan ne varsa, imge dolu bir labirentin içinde baş döndüren bir kurguyla kusmuş Kör Baykuş'ta. Çıkış yolunu bulamadım. Farklı bir deneyim diye düşünüp bırakabilirdim kitabı, ama gerçekten çok şey vardı alınacak. Geothe: "Dünya hassas kalpler için bir cehennemdir" derken kendinden belki 150 yıl sonra yaşayacak Sadık Hidayet’i de kast ettiğini bilebilir miydi? Kitap bittikten sonra öğrendim ki Sadık Hidayet kendini hava gazıyla zehirleyerek yaşama veda etmişti. Sarsıldım bunu öğrenince "Ölüm!... Ölüm nerdesin?" diyen adam böyle ölmüştü işte ölüme kendi elleriyle gitmişti. Ölüm korkusu yakasını hiç bırakmamıştı. Aynı zamanda içindeki yaşama duygusu öyle büyümüştü ki bir anlık mutluluk ıstırap dolu uzun saatleri telafi edebilirdi. Sahi ölüm demişken; insan ölürken neler düşünür acaba? "Lakin tek korkum; yarın ölebilirim kendimi tanıyamadan " Şimdi bu cümleler yankılanıyordu içimde tek korkusu kendini tamyamadan ölen adam kendi elleriyle ölüme gitmişti. Ne demekti bu? *Kitap bittikten sonra sanki Sadık Hidayet olmuştum da şu sözler dökülüverdi bir anda; I. Bir anlam arıyorum her şeyin temelinde olacak Bir anlam anyonun sorularıma cevap olacak Bir anlam anyonun bir anlam düşüncelerimin içimdeki fırtınasını dindirecek Bir, bir anlam. Konuşmak kolay mı sanıyorsunuz? Soruyorum, bu sorular size değil kendime aslında Kafamda kocaman bir soru işareti kim kim olmak istiyorsun söyle karar ver artık! Bıktım bu çelişkili tutarsız hallerinden Şu fırtınaya bir son ver artık Şu hüzne Şu umuda Deli ediyor bu halin beni Hem bu kadar hüzünlü hem bu kadar umutlu olman deli ediyor beni. Nasıl yapıyorsun bunu? Hıçkıra hıçkıra sabahladığın bir gecenin gün doğumunda güneşe bakıp nasıl gülümseyebiliyorsun? Bir günün batışı seni neden böylesine mutlu ediyor? O kızıllık da ne buluyorsun söylesene! İçinde hüznü ve umudu nasıl barındırıyorsun birbirlerine değmeden birbirlerini kırmadan.
·
19 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.