Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

DOKUNABİLECEĞİN YILDIZLARSA EĞER, KIRILAN TOPUKLARIN NE ÖNEMİ VAR?
Ah çocukluğum... Büyüklerin "otur oturduğun yerde, kurt mu var bir yerlerinde" dediği çocukluğumuz... Ne güzel, ne özeldi o günler. Sanki hayatın keşmekeşine ayak uydurmak için provaydı koşturmacalarımız, atlayışlarımız, düşüşlerimiz... Her sokakta, parkta, kaldırımda, merdiven basamaklarında bıraktığımız izler de olmasa neyle avuturduk büyümüş olmanın hüznünü. Masumdu körebe geçmiş zamanlarda. Sonradan değdi iğrenç, kirli eller ruhumuza. Bağlayıp gözümüzü kararttılar önümüzü, oyun oynadığımıza inandırıldık, birilerinin anlık galibiyetlerine heba edildik üstelik. Sarılmak için aradığımız bedenler ebeledi hayatımızı. Boşluğunda kaldık üstümüze oynanan oyunların, "akşam oldu eve gel" diye çağıran anne sesi olmadan. Saklambaç taşıdık evlerimize. Oda oda herkes farklı bir köşede... Bilinçli gizlenmeler yok. Herkes ortada ama kimse birbirini görmüyor. Sayı niyetine yılları sayarken "sen kurtsun, çık" da diyemiyoruz kimseye. Hiçliğimizi siper ettik, sevgiyi arıyoruz her birimiz, yummaktan kamaşmış gözlerimizle.” Önüm, arkam, sağım, solum sobe" diye tekerlemek aklımıza gelmiyor ama görsek hep birlikte bağıracağız "GÖRDÜM ÇIK MUTLULUK, SOBE diye.” Bizimki de bir umut işte. Belki mutluluk da saklanmıştır bakıp da göremediğimiz bir köşeye. Sonra atlardık, ayaklarımıza doladığımız iplerin üstünden. Üstelik mutluluk çığlıklarıyla, kan ter içinde kalsak da yılmadan. Sıranın bize gelmesini beklerken heyecanla sayardık dakikaları alkışlardık en çok atlayanı, yüreğimizi karartmadan, gönülden mutlu olarak. Büyüdük... Oynarken mutlu olduğumuz ipleri geçirecek boyunun listeliyoruz şimdilerde. Kötülük alt etti geçmişi. Kimse “sökün darağaçlarını, atlamak için kullanacağız urganları" demior. Tabureleri tekmelemek için sıraya girmiş insanların mutsuzluğu öldürdü oyunları. Dur demedik, ruhumuzla düğümledik ipini çektiğimiz insanların kursağını. Ve evcilik... Kız, erkek, herkesin bir arada oynayarak hayalindeki geleceğini tattığı efsane oyun. Miş gibi yapıyorduk ya hani; dokunmuş gibi, bakkalmış gibi, hemşireymiş gibi, pilotmuş gibi, hastaymış gibi, anneymiş gibi, babaymış gibi, çocukmuş gibi... Saf iyilikle birleşirdi eller, kurulurdu aileler. Annelerimizin topuklu ayakkabılarını çalarak, kendinden büyük adımlar atmaya çalışırdık .Düşe kalka, kira döke yürümeye çalışırken, alay etmeden saçılırdı kahkahalar. Küçük çocuklar büyük mutluluklar inşa ederdi dünyaya, çınlardı kâinat güzelliklerin kanat çırpışında. Kapı önlerinde serilen küçük paspaslarda bıraktık mutlu coğrafyaları. Şimdi her şeye sahip hiç kimseleriz her birimiz. Oynadığımız oyunların kazananı yok. Hâlbuki şöyle bir geriye baksak, aralasak usulca çocukluğumuzun kapısını, kırılan topuklarla da zıplayabileceğimizi göreceğiz gökyüzüne. Biraz küçülmek gerek, azat etmek içimizdeki çocukları, teslim etmek ellerine en sevdiğimiz oyuncakları. Sonrası mı? Gerisini onlar halleder sanki...
·
12 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.