Nietzsche hayatının son on yılını kusmukları içinde deliliğin pencesinde geçiren Tanrının en büyük düşmanlarından biriydi. Dostoyevski epilepsi hastası, homofobik ve iflah olmaz bir kumarbazdı. Cioran ömrünün sonuna kadar intihar etmeyi savundu ama 85 yaşına kadar yaşadı ve hiçbir zaman intihara teşebbüs etmedi. Bir çocuğun en iyi yetişme şeklini Emile adlı kitabında yazan Rousseau çocuklarını bir daha görmemek üzere terketti. Salinger yaklaşık kırk yıl evinden dışarı adım atmadı, tek bir kare bile fotoğraf çekmedi. "Ben, bir başkasıdır" demişti daha 16 yaşındayken Rimbaud. Bu cümleyle "Ben’im benim tanrımdır" anlamını kastederek şiir alanında kalıpları yerle bir etti. İkinci dünya savaşının en kızgın olduğu zamanlarda bile Tractatus'u yazmayı bırakmayan Witgeinstein kitabı bitirdikten sonra felsefeye küstü ve artık yazmadı. Kafka'nın başkasına ait olan bir kadına yazdığı mektupları şuan çoğu insanın başucu kitabıdır. Mozart sarayda akşama kadar kızların peşinde koşardı krala çıplak yakalandığı bile olmuştu. Foucault eşcinseldi hatta böyle olduğu için defalarca intihar etmeye kalkıştı gençliğinde. Büyük şair Poe ayyaşın tekiydi öyle bir içerdi ki sarhoş olmadan asla kalkmazdı masasından. Verlain korkuları sayesinde günlerce uyuyamazdı. Nobeli reddeden varoluşçu yazar Sartre hayatının sonuna kadar birlikte yaşadığı arkadaşı Simone De Beauvoir ile evlenmedi. Althusser elli yıldır birlikte olduğu ve taparcasına sevdiği karısı Helen’i bir sabah yanıbaşında uyurken elleriyle boğdu, bu boktan hayata daha fazla katlanmasına seyirci kalmaması için. Stephan Zweig’ de tıpkı Althusser gibi yaptı, tek farkla, o tabanca kullandı karısı ve kendisi için. İnsan ırkına duyduğu güvensizlik Walter Benjamin’i Fransa sınırında kendi kafasına sıkmaya zorladı. Hemingway yalancının tekiydi, Jean Genet gasptan tecavüze kadar bulaşmadık suç bırakmadı ve ömrünün yarısını hapiste geçirdi. Kierkegaard çok sevdiği nişanlısı Regine Olsen’i terk etti, çok sevdiği için. Ömrü boyunca hep acı çekti bu yüzden ama soranlara da yaptığının doğru olduğunu söyleyip durdu. O kadar çok seviyordu ki Regine’ i ve o kadar nefret ediyordu ki kendisinden, evlenip onun kendisine ‘maruz kalmasına’ izin veremezdi..
Sanat muhteşemdir ama sanatçı muhteşem olmak zorunda değil. Acımasızca eleştirdiğiniz büyük yazarların hayatları çelişkiler, hayal kırıklıkları ve kimi zaman utançla dolu, ya onları öyle kabul edip sanatçı olan taraflarıyla ilgilenirsiniz ya da boş yere o çenenizi açıp boktan fikirlerinizi dile getirme zahmetine girmeyin!