Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

A. Sefa Özkaya
Biz Türkler, bir şeyi düşündüğümüz zaman ona "kafa yorarız". Yani yaptığımız iş, "yorulmak" şeklinde dilimizde yerleşmiştir. Oysa "düşünmek”, bende hep dinlendirme etkişi yapmıştır. 11 yaşındaydım ve bir gün kafamı "dinlendiriyordum”. Elimdeki kitabın karton kapağında bir savaş sahnesini aksettiren resimde, elinde "kılıcını düşmana çalan” bir asker görülüyordu. Pazusu, kuvvetli olduğunu belli eden bilekleri, kılıcı sımsıkı kavrayan elleriyle tam bir "savaşçı”ydı. Peki savaş bu resimde gördüğüm kadar mıydı? Sadece "bilek gücü" müydü? Değilse arkasında başka ne vardı? Bır komutan askerlerine 'Hadİ aslanlarım!” diye kükreyince iş bitiyor muydu? Eğer bu kadarı yetiyorsa sesi en gür çıkan komutanın savaşı kazanması gerekmiyor muydu? Ama bu fikir de çok saçmaydı. O halde bir savaşı kazandıran şey neydi veya nelerdi? Mesela başlıca enstrümanı silah olan avcı-toplayıcılar, başlıca enstrümanı tarım aleti olan çiftçilere neden yenilmişler, neden tarih sahnesinden silinmişlerdi? Demek ki her şey silah değildi. Elinde yazı, yani kayıt tutma kabiliyeti olan, plan veya harita kullanan, çeşitli aletler tasarlayıp bunları geliştirebilen tarım toplumu kazandı ve avcı-toplayıcılar dünya sahnesinden silindiler.
Sayfa 11 - KronikKitabı okudu
··
6 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.