Gönderi

Avrupa'nın o zamanlar en güçlü adamı olan Napolyon Bonaparte, mizahın gücü karşısında en az Fransa Kralı Louis-Philippe kadar yara almıştı.1799'da ba­şa geçen büyük imparator Paris'teki bütün mizah dergileri­nin kapatılmasını emretmiş, polis şefi Joseph Fouche'ye, ken­di görüntüsünü değiştiren karikatüristlerin gözünün yaşına bakılmaması gerektiğini söylemişti.Bonaparte, görüntüsü­nün telifini Jacques-Louis David adlı güvenilir bir ressamın fırçasına teslim etti.Ressamdan, kendisini, Alpler boyunca at üzerinde kahramanca ordularına komuta ederken resmetme­sini istedi.Ortaya çıkan tablo Saint-Bernard'ı Aşan Napolyon oldu; imparator çıkan sonuçtan gayet memnun kaldı.Derhal ressama ikinci bir tablo siparişi verdi: bu kez ressam, Napol­yon'un yaşamındaki en mühim anlardan biri olan, taç giyme törenini resmetmeliydi.1804'ün Aralık ayında Notre Da­me'da gerçekleştirilen tören çok şatafatlı olmuştu.Fransa'nın bütün ileri gelen soyluları katedrali doldurmuş, Papa VII.Pi­us da törende hazır bulunmuş, Avrupa ülkelerinden temsilci­ler sıra sıra dizilmiş, müzikler de yalnızca bu törene özel ol­mak üzere Jean-François Lesueur tarafından bestelenmişti.Papa, Napolyon'u kutsadıktan sonra sessizliğe bürünmüş olan katedralde yüksek sesle "Vivat imperator in aeternam" di­leğinde bulundu. David bu sahnenin canlandırıldığı Le Sacre de Josephine adlı tabloyu Kasım 1807' de bitirdi, resmi "muzaffer efendime" diyerek imparatora sundu.Napolyon zevkten dört köşe olmuştu, hemen David'i "sanata sunduğu hizmet­ten" dolayı Fransız Liyakat Nişanı'yla ödüllendirdi, madal­yasını göğsüne iğnelerken de ona, "Fransa'ya iyi zevki geri getirdiniz" dedi.Ancak bütün ressamlar Napolyon'a David'in baktığı gibi bakmıyorlardı.Le Sacre de fosephine tamamlanmadan birkaç yıl önce, James Gillray adlı İngiliz karikatürist, tam da aynı sahneyi resmetmiş, resmin adını da Fransa'nın İlk İmparatoru Napolyon'un Taç Giyme Töreni (1805) koymuştu.Kimse Cill­ray'e, iyi zevki Fransa'ya geri getirdiği için teşekkür etmedi, hiç kimse onu Liyakat Nişanı'yla da ödüllendirmedi.Resimde şişman ve tıknaz bir Napolyon, kasım kasım ka­sılarak yürüyor; bir mahkumlar, dalkavuklar ve yardakçılar ordusuna önderlik ediyordu.Papa VII.Pius da resimde yer almaktaydı ancak bu kez, pelerininin altında kilise korosun­dan bir oğlanı gizliyor, oğlan hafifçe araladığı maskesinden şeytan yüzünü gösteriyordu.Josephine ise David'in fırçasın­dan çıkmış temiz yüzlü el değmemiş kadının aksine, sivilceli suratlı, balon gibi bir kadın olarak gösterilmişti. Napolyon'un eteklerini tutanlar, imparatorun fethettiği ülkeleri (Prusya, İs­panya ve Hollanda'yı) temsil ediyorlardı.Kendi rızalarıyla orada bulunuyormuş gibi görünmüyorlardı. Arkalarında, tutsak edilmiş dizi dizi askerler sıralanmıştı; hiç kimse bu im­paratora kendi isteğiyle teslim olmamıştı. Tutsakları hizada tutansa, polis şefi Joseph Fouche'ydi; Gillray'in resim altı açıklamasında belirttiği üzere "adaletin kılıcını taşıyordu." Şefin kılıcı kana bulanmıştı. Napolyon öfkesinden deliye döndü.Fouche'ye emretti: resmin kopyasını şu veya bu şekilde Fransa sınırlarına sokan herkes sorgusuz sualsiz mahkum edilmeliydi.Londra' daki elçisi aracılığıyla Gillray' e karşı bir dolu şikayette bulundu; ve eğer bir gün İngiltere'yi fethedecek olursa, ilk yapacağı işlerden birinin bu resmi yapan ressamı bulmak olduğunu bildirdi. Napolyon'un tepkisi, tipik bir tepkiydi.1802 yılında İngiltere'yle Fransa arasındaki Amiens Anlaşması üzerine yapı­lan müzakereler sırasında, kendisiyle dalga geçen bütün ka­rikatüristlerin, sahte resim yapanlar veya katillerle aynı şart­larda yargılanması ve Fransa' da yargılanmak üzere ülkeye ia­de edilmesi gerektiğini ifade eden bir madde eklemeye bile kalkıştı.İngilizler şaşkınlıkla bu öneriyi reddetti. Mizah yalnızca bir oyundan ibaret olsaydı, Louis-Philippe ve Napolyon'un tepkileri böylesine sert olmazdı.Bu hükümdar!ar her şeyden önce şunu fark etmişlerdir: mizah, en güçlü eleştiri yollarından biridir; ukalalığa, zalimliğe, burnu bü­yüklüğe karşı bir silahtır; erdemden ve iyi duygulardan uzak kalındığında şikayet etmenin bir yoludur.Bir şeyi ya da bir kimseyi tiye almak, şikayet etmek için gayet etkili bir yoldur, çünkü bizi yalnızca eğlendirirmiş gibi görünürken aslında alttan alta bir ders verir.Karikatürlerin, güç dengeleri veya güçsüzün sömürülmesi üzerine nutuk at­maya ihtiyaçları yoktur.Mizahın otoriteye yönlendirdiği eleş­tiriler, bir çırpıda kanımıza giriverir.Ayrıca mizahın gözle görülür masumiyeti (Philipon bu uğurda hapislerde sürünmüş bile olsa), mizahçılara normal şartlarda kesinlikle dile getiremeyecekleri, doğrudan ifade edildiğinde tehlikeli olabilecek fikirleri seslendirme fırsatı ve­rir.Tarih boyunca, krallara söylenemeyecek kadar ciddi fikir­leri söyleyenler, soytarılar olmuştur hep (Yozluğuyla ün sal­mış bir rahiple uğraşmak zorunda olan İngiltere Kralı 1.James, atlarından biri sürekli zayıflayınca soytarısına ne yap­ması gerektiğini sormuş.Sarayın soytarısı Archibald Armst­rong, krala, atının bir an önce kilo alabilmesini sağlamak için atı bir çırpıda bir rahibe dönüştürmesini önermiş)."Espriler ve Bilinçdışıyla İlişkileri" (1905) adlı eserinde Freud, "Yapılan bir espri, düşmanımızın gülünç bir yönünü bulup ortaya çı­karmamızı sağlar, espri yapmadığımız koşullarda önümüze çıkan engeller yüzünden bilinçle ve açık yüreklilikle ifade edemeyeceğimiz yönlerdir bunlar" demiştir.Freud' a göre yaptığımız espriler sayesinde son derece önemli mesajlar, espri yapılanın gözünde kabul edilirlik kazanıyordu, oysa ciddi bir ifade formunda bu kabul edilirliğin gerçekleşmesi olanaksızdı.İşte tam da bu yüzden espriler, yüksek statüdeki insanların konumlarını eleştirebilmek için özellikle başvuru­lan ifade biçimleriydi.Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, yüksek statüdeki her insan komik muameleye maruz kalmayı hak eder diye bir şart yoktur.Önemli bir ameliyat gerçekleştirmekte olan bir cerrah, bize komik gelmez; ancak ameliyattan çıkıp evine döndüğünde karısı ve çocuklarıyla tıp terimleriyle konuşan, havalı Latince terimlerle onların kafalarını şişiren bir doktora gülebiliriz. Gereksiz, asap bozucu ve orantısız şeyler güldü­rür bizi.Üzerindeki şatafatlı elbiseler bir kralın gerçek değe­rini kat be kat aşıyorsa, iktidarı, kişiliğine birkaç numara bü­yük geliyorsa, o kral komiktir bizim için. İnsanlığını unutan, ayrıcalıklarının suyunu çıkaran yüksek statü insanları komiktir. Kahkahalarımız yoluyla fırlattığımız eleştiri okları, her türlü adaletsizliği ve aşır ı lığı hedef alır.
·
17 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.