1950 yılında haritada yerini bile bilmediğimiz ülke olan Kore'ye Türk Mehmetçiği gittiğinde, kendilerini savaştan, sefaletten kurtardığımız ülke olan Güney Kore'nin Samsung, Hyundai, LG adında dünya devi markalar üreteceğini ve bu markaların dünyanın marka değeri en yüksek ilk 100 şirket arasına sokacaklarını tahmin edebilir miydik? Türkiye'nin değerli markalarına baktığımız zaman bankaları ve iletişim sektörünü saymazsak Ülker ve Vestel var. Yani adamlar dünya ile yarış yapacak hale gelirken biz bisküvilerimizle övünür hale gelmişiz.
"Türkiye kişi başına düşen gelir bakımından dünyada Panama ve Gabon'dan sonra 59'uncu sırada yer alıyor."
"Türkiye dünyada en fazla gelir adaletsizliğinin olduğu 57'inci ülke konumunda. Yani bu konuda Ruanda'dan bi tık ilerideyiz. 84 ülkenin ise Türkiye'den daha iyi bir gelir adaleti var."
"Birleşmiş Milletler tarafından her yıl yayımlanan, ortalama yaşam süresi, okur yazarlık oranı, eğitim durumu, yaşam standartları ve yaşam kalitesi açısından ülkeleri ölçen "İnsani Gelişmişlik Endeksi'nde" Türkiye 187 ülke arasında 69'uncu sırada. Kosta Rika 68'inciyken, Bulgaristan 58'inci, Romanya 54'üncü, Küba 44'üncü sırada yer alıyor."
"Sınır Tanımayan Gazeteciler tarafından her yıl açıklanan "Basın Özgürlüğü Endeksi"ne göre Türkiye basın özgürlüğü bakımından dünyada 180 ülke arasında 154'üncü sırada. Bengladeş, Çad, Mali, hatta Burundi'de bile Türkiye'den daha özgür bir basın var."
Öyle 10'uncı yıl marşlarında olduğu gibi demir ağlarla ördük ana yurdu dört baştan sözleriyle de demir ağları örülmüyor. Bakınız Avrupa'da toplu taşıma demir yolu üzerine kurulmuşken Türkiye hala otobüslere muhtaç durumda ve her bayram arefesinde otobüs işletmeleri ellerini kızıştırararak müjdeyi bekliyor. Dokuz gün tatil densin de tüm Türkiye yollara düşsün. Ramazan bayramının 8 günlük kaza bilançosunu açıklayayım:
91 Can'ımız gitti 650 Can hastanelerde acı çekiyordu. Şimdi kader deyip kenara mı çekilelim?
Ülke olarak üretime muhtacız. Sürekli tüketerek ve yok ederek bir yere varamayız. Bu yazdığım verileri değiştirmek Türk Gençliği'nin elinde. Başkalarına özenti duymaktansa kendimiz bir şeyleri başarmalıyız. Yerli ve milli varlıklarımızı yabancılara peşkeş çekerek ülkemizin refah ve gelir seviyesini yükseltmemiz mümkün değil. Almanya iki dünya savaşını başlattı ve ikisinden de yenik çıktı ama şimdi insan gücünü ve beynini kullanarak gelir seviyesi ve yaşam standardı en yüksek olan ülkelerden birisi konumunda, keza Japonya'da benzer şekilde.
Hamasi söylemlerle, nutuklar atarak ülke ilerlemez. Hani bi laf vardır ya "Lafla peynir gemisi yürümez" diye. Yani yalnız konuşarak, yaparım ederim diyerek bir yere varılmaz ve hiçbir iş gerçekleştirilemez. Atıp tutmaktan ziyade harekete geçip uygulamak ve çalışmak lâzımdır.
O yüzden diyorum ki kardeş kavgası bi son bulsun, itaat yerine liyakat olsun, insanlar umutlu olsun, fikirlerini, düşüncelerini özgürce söyleyebilsin, savunabilsin. Yaratıcı düşünce kullanarak ve birbirimizi iyi, güzel ve olumlu yönde motive ederek yapacağımız çalışma, icatlar ve buluşlarla ülkenin ekonomisine yön vermeliyiz. Çünkü bu gidişat hiç iyi değil. Çalışırsak güçlü bir ülke olabiliriz.
Son sözleri Ata'mıza, Mustafa Kemal Atatürk'e bırakarak bu yazımı da burada sonlandırmak istiyorum.
"İlk işimiz milleti çalışkan yapmaktır."
"Çalışmak demek boşuna yorulmak terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim ve teknik ve her türlü uygar buluşlardan azamî derecede istifade etmek zorunludur."
"Çalışmaksızın fikri gelişme ve ahlaki olgunlaşma da mümkün değildir. Tembellik, bütün kötülüklerin anasıdır.!"
"Milli hedef belli olmuştur. Ona ulaşacak yolları bulmak zor değildir. Denebilir ki, hiç bir şeye muhtaç değiliz. Yalnız bir tek şeye çok ihtiyacımız vardır: ÇALIŞKAN OLMAK!"
Herkese mutlu, başarılı, hayırlı, huzur dolu günler ve işler diliyorum.
Ömer YAŞAR