Gönderi

KANLA KİRLENMİŞ EVRAKTAKİ ÖYKÜ
Kaçıncı kez geçiyordu bu gece, karanlık, kaldırımları yalnızlık kokan sokaktan. Defalarca aynı yere uğradığının, yağan yağmurun etkisiyle üzerinin sırılsıklam ıslandığının farkında dahi değildi. Peki, neydi onu bu derece hayatın dışına iten, sürekli içinde alıp verdiği, başaramadığını düşündüğü, layık olamadığı davanın ağırlığı mıydı? Bu kadar soru sormak onu nereye götürecekti peki, bu iç hesaplaşmalar sonunda kendisini rahata erdirmiyorsa neden bu kadar ıstırap çekmekteydi? Saatine baktı, 00.25. Eve geçmeye karar verdi. Son bir kez aynı sokaktan geçerek ve içinde hesaplaşarak kendisiyle hızla attı adımlarını. …. Hayat bir gökkuşağına benziyor, koşuyorum o renkli cümbüş halkaya doğru, koştukça uzaklaşıyor helezonlar, ama çok ilgi çekici, bir bakıyorsun yaklaştığını zannettiğin her adım diğerine gebe, bir imkânsızlık muştuluyor, güya dirilişin habercisi olacaktı suratıma çarpan rüzgâr. Arzularım beni bir ömür bir gökkuşağı peşinde gezdirme derdinde, ama okuyacak kitaplarım, derdini sırtlanacak dostlarım var benim. Mesela şu Iraktaki kardeşlerime özür için gitmeliyim, yetişemedim, annelerinizi koruyamadım, kardeşleriniz Amerikan askerleri tarafından öldürülürken ben şiir ezberliyordum hem de Sakarya türküsünü… Üstelik önüme konan tüm sinema filmlerinde Amerikan askerlerinin dramından bahsediliyordu, inanmıştım ben de diğer akranlarım ve Müslümanlar gibi… Yahut okulun kafeteryasında siyaset tartışıyordum demeliyim. Kabul etmeyecekler muhtemelen, yüzüme tükürecekler, neden diyecekler, yazdığın şiirlerde bizi imgeleyerek neden üzerine düşeni yaptığını zannettin? Sen diyecekler, bizim acımız üzerinden şiirler, öyküler kaleme alırken biz ölmekle ve şerefimizin çiğnenişini izlemekle meşguldük bayım! Allah’ım buhrandayım diyorum kendime. Kapı çalıyor. Vehimle kaplanıyor evin içi, ağır bir vehim… Kim kapının ardındaki? Kapıyı açmaya kalmadan başlıyorum hayal kurmaya, ağır. Kapı açıldı ve içeri bir dost girdi, karlı bir gece vakti bir dostu uyandırmak* için geldiğini ve o dostun da ancak ben olabileceğimi söylüyor. Ben masamdaki notlarımı gösteriyorum, hayatım hakkında karanlık sözler yazdığımı, aşklarım ve inançlarımın işgal altında olduğunu, eğer benden bir şeyler bekliyor, ümit ediyorsa şayet, cebimdeki adreslerden zerre umut kalmadığını anlatıyorum ısrarla. Babasının polis olduğunu, tüm sabıkalarımı silebileceğinden bahisle bir şeyler daha anlatıyor, çok heyecanlı, sanki yıllardır beklediğim kişinin o olduğunu anlatma uğraşında adeta… Ben yine karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında, sonra kadınların fazlasıyla günaha girdiklerini anlatıyorum, sanane diyor, ama diyorum, ben bir gencim, deli gibi akmakta olan kanımı durdurmak için bir şeyler yapmalıyım, çocuklar gibiyim, denizin satırları arasında çelik tırpan gibi silkiniyorum. Çocuğum… Gece arsızca kükrüyor paslı beyninde şehrin, sokakları yerle bir olmuş, birbirinden habersiz insanlar sağa sola koşuşuyorlar, öyle ki hemen hemen her gün bir sela okunuyor, yani ölen birileri oluyor muhakkak bu mahallede, ama kimsenin umurunda değil, çıldırıyorum Allah’ım, insanların bu kadar sorumsuz, küstah oluşuna, sana sırt çevirişine, suçu sende bulma cüretine, bir de kendisini temize çıkarmasına… Küfre yaklaştıkça inancım artıyor. Bir kılıç çekiyorum tüm kâinata karşı, sanki devleşiyorum bir anda, tek olsam da arkamda milyonluk bir ordu varmışçasına haykırıyorum hakikati… Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında öyle yoruldum ki yoruldum dünyayı tanımaktan saçlarım çok yoruldu gençlik uykularımda acılar çekebilecek yaşa geldiğim zamana acıyla uğraşacak yerlerimi yok ettim Ve şimdi birçok sayfasını atlayarak bitirdiğim kitabın başından başlayabilirim Her şeye rağmen diyorum dostuma, umutluyum… İçimde tutunduğum tek şey olan bu duyguya olan inancımı da kaybedersem, kendimi de kaybederim muhtemelen. Bu kadar uzun süre sessizce dinlemesinden anlamalıydım bu dostun bir vehimden ibaret olduğunu… Hızlı adımlarla kapıyı açıyorum, kimse yok. İçimdeki heyecan gibi, yok, yok yani, gerçi yok yok olsaydı onun yok olduğunu bilemezdim, o zaman yoklukta var, yokluk varsa şayet, ben de ayağa kalkabilirim tekrar… Hızla bir çok sayfasını atlayarak bitirdiğim kitaba, İsmet Özel’in Erbain kitabına dönüyorum…. *Buradan sonra İsmet Özel’in Kanla Kirlenmiş Evrak adlı şiirinden açılımlar başlıyor. Öykü şiir üzerine yazılmış olduğundan şiiri okumayanların asıl anlatılmak isteneni anlamaması doğal olabilir.
·
32 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.