Gönderi

196 syf.
3/10 puan verdi
·
Read in 29 hours
Her ses dökülmez yazıya...
Kültürel tarih matbaanın icadına kadar sözlü; matbaanın icadından 2. Dünya Savaşı’na kadar yazılı ve 2. Dünya Savaşı’ndan 1960’lara kadar 2. Sözlü; 1960 ile günümüz ise görsel çağdır. Yazarın ağır eleştirisine hedef olan sanat ve sanatçılar kitapta bol bol geçmektedir. Bulunduğu döneme sıkça atıfta bulunmasına rağmen; ağır eleştirilerde yapmaktadır. Mevcut düzende ve günümüzde “iyi kadın” film ve kitap konusu olmaz. Eğer ki Nobel Ödülü ile de taçlandırmak istiyorsan eserini “aykırı” ve “öteki” olmak zorundasınız. Afrika’da ırkçılık ve kahrolsun İslam tutar ve Nobel aldırır; Türkiye’de Kürt Meselesi Nobel aldırır ve hatta sinemaya uyarlayın Oscar’ınız dahi garanti. Yok mu böyle eserler elbette var. Bknz; V. S. Naipaul hem Nobel hem de Oscar; konu ise ırkçılık ve din... Keza Almanya’da ya da farklı Avrupa ülkelerinde de durum budur. Örneğin; İspanya ve amacınız Nobel ise yapmanız gereken tek şey “Özgür Katalonya” demenizdir. Bakın 2000 yılı ve sonrası Nobellerine hepsi ülkesi ile sorun yaşayan tipler ve hatta ülkelerine dahi giremiyorlar. Neymiş kısas peki; “aykırı” ve “öteki.” Bu eserler bir daha asla bu şekilde kaleme alınamayacaktır. Gerek buna dönem izin vermeyecektir, gerekse kültür. Ancak değerli midir bu tartışılır. Kısacası 1987’den sonra alınan Nobel Ödüllerine itibar pek etmeyin. Yukarıdaki paragraf Palyaço isimli kitabı bitirdiğimde yazdığım bir incelemenin ilk paragrafıydı. Bu paragraf üzerinden gitmeyi de uygun gördüm. Eserin bir sözlü edebiyatı konu alması ve kültürlerimizdeki bir abdalın bir gününü yazıya dökülmesi imkânsız değildir ancak çok zordur. Kendi doğduğum bölgeden ve İstanbul’da bulunduğum konum itibariyle bir sene içerisinde sayısız kere “âşık atışmaları’na” katılıyor ve bu edebiyatın asla yazıya dökülemeyeceğini savunuyorum. Genellikle doğaçlama yapılan bu etkinlik yazarların ya da âşıkların kelime haznelerine, bilgilerine ve laf ebeliklerine göre ortaya çok eğlenceli anlar ortaya çıkarabilmektedir. Hayranı olduğum birkaç tane de aşığın olması beni bu türden uzaklaşmamaya yetmektedir. Çok umut bağlayıp da başladığım kitabı ilk yarıdayken itici buldum ve kendimi rahatsız hissettim. Daha fazla okumak istiyor ancak zoraki bir okumaya dönüşsün istemiyordum ancak öyle de oldu. Romanların dilin en üst eseri olması ve karşısında yine kendisi gibi çok katmanlı bir dil yok ise anlatının yavan kaldığı ortadadır. Kürtçe bir kitap kendi dilinde şiirsel ve edebi olabilir ancak benim anladığım kadarıyla bu eserler çeviriye girdikten sonra bütün yetilerini kaybedip sıradanlaşıyor ve okuyanlarda herhangi bir hissiyat yaratmıyor. Durum ise sadece kitap okumak için okumak adı altında okuruna kambur olarak geliyor. Kitap seçim hatasına hiç girmiyorum bile. Gerçekten bir roman okuyacağım hissiyatıyla başlayıp, beni hiç alakadar etmeyen bir konuda, beni şevke getirmeyen cümleler arasında kaybolduğumdur. Eğer ki Mehmed Uzun’u ilk okuyacaksanız benim yaptığım hataya düşüp lütfen bu eserinden başlamayınız. Yazıya aktarış türü ve hikâyelemesi karşısında yetişkin bir okur değil de sanki 12 14 yaşlarında bir çocuğa anlatırcasına sade ve masalımsıydı. Yazarın ufaktan ve alttan bir misyonerlik hizmetini başlattığını, bilinçaltına göndermeler yaptığını az da olsa fark ettim ve hiç hoşuma gitmedi. Etnik kökeni ne olursa olsun bir taraf gösteren ya da bir tarafa çekmeyen çalışan her sanatçı benim gözümde sanattan uzaktır. Herkesin ideolojisi ve düşüncesi kendinedir. Evrensel bir mecrada bunu yaymanın bir gereği yoktur. Yazarın Kürt ya da Türk olması hiç önemli değildir. Nasıl Atsız’a mesafeli bakmana sebep olan tutum kafamda var ise Uzun’a da o nazarla bakacağım kesindir. Bunlar benim tek bir kitabını okuyup düşündüklerimdir. Başkaca yazar hakkındaki şeyleri okuduğumda ise gerçekten mükemmel bir yazar olduğundan bahsedilmesi ya benim yazarı anlayamadığımdan kaynaklanıyor izlenimi veriyor bana ya da yazar bir şekilde parlatılıyor düşüncesi yayıyor. Lakin uzun bir süre sonra yazarın bir kitabına daha şans verip okumak niyetindeyim. Eğer ki o eserinde de bu hissiyatım devam ederse yukarıdaki bilgilerimin kendi aklımca kati olduğunu beyan ederim. Kitabım İttihaki Yayınları’ndan, çevirisi kusurlu. (Ş) kelimesine bir garezi mi var çevirmenin ya da yazarla kitapla alakalı bir durum mudur bilmiyorum ama şimdi’ye –fiiimdi- şu’ya –fiu- gibi yayımlanmasına ya da çevrilmesine anlam veremedim. Onun dışında sayfa kalitesi gayet yerinde ve iyi bir kapak resmiyle sunulmuştur. Sözün özü; benim için kitap beklentimin çok altında ve gereksiz bir okumaydı. Okuyanına bir şey katacağına inanmadığım için okunası ve tavsiye edilesi değildir. Yalın bir yazım, kurguyla desteklenmemiş bir anlatıydı. Sevgi ile kalın.
Abdalın Bir Günü
Abdalın Bir GünüMehmed Uzun · İthaki Yayınları · 20152,998 okunma
··
94 views
Tubalasar okurunun profil resmi
Bence de Hüseyin Nihal Atsız ile kıyas yapılmaz onun için Atsızın Ruh Adam' ını okumadıysan oku 😂 seversin
Tayfun okurunun profil resmi
Birde onun fanlarında zılgıt yiyeyim değil mi ;)))
6 next answer
Bu yorum görüntülenemiyor
Emel okurunun profil resmi
Elbette yazara evrensel ve herkesi kucaklayan biri demek çok saçma bir şey. Böyle bir şey mümkün değil. Edebiyatın da böyle bir işlevi yoktur zaten. Her kurmaca eser kendi içinde başka bir evreni anlatır veya var eder. Zaten öyle olmasaydi sanat tarihinde bu kadar çok akım, düşünce, form ortaya çıkmazdı. Seçim, okurundur. Iyi geceler.😊
15 öğeden 11 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.