Gönderi

Siyaset sadece siyasilere bırakılamayacak kadar mühim bir iştir. Peki bu anlamda ortalıkta başka politik grublar var mı? Mesela bizim dindar insanlar olarak, dini hassasiyetlerimizin korunup geliştirilmesi için, şikayetten öte yapacağımız bir şey yok mu? Bir lobi gücü oluşturabiliyor muyuz?.. Bu konuda yeterli bir çalışma yapıyor muyuz?. Herkes adamını bulup işini yapma çabasında. Siyaseti ele geçirme, ya da arka bahçede pazarlıklarla işi götürme çabasında. Böyle olmaz. Bu ne onlara, ne de siyasete itibar kazandırmaz. Kendi inanç, fikir, düşüncelerimizi açıkça ortaya koyalım ve bunu tebliğe dönüştürelim. 2. adım; bizim, inanan bir topluluk olarak ülkemiz, bölgemiz ve dünyanın karşı karşıya bulunduğu tehditler ve meseleler konusunda söyleyecek sözümüz olmalı. İlle de iktidar olmak gerekmiyor bunun için. İktidara giden yolda bu fikirler parke taşları olmalı. Bu fikir sahipleri, vakıflar, dernekler toplumsal sözcüler öne çıkarmalı, doğru bildiğimiz yönde ve yolda ilerlerken, kendi içimizde ve dışa dönük güzel örnekler, icraatlar yapmamız gerek. Bunlar için partileşmeye gerek yok. Buradan yetişen insanlar uygun bir siyasi zemin bulduklarında buralara gidebilir ya da kendi siyasi hareketlerini örgütleyebilirler. Bu yapılar asıl olarak, bir düşünce kulübü olarak faaliyetlerine devam etmeli, her siyasi hareket, gerektiğinde bu fikir fideliğinden kendisi için fikirler ve kadrolar oluşturabilmeli. O zaman siyaset bir çatışma zemini değil, hayırda, erdemde yarışma zeminine dönüşecek. Kolay olan “tek lider” çözümü. Bu sanal bir çözümdür. Tek adam’lar geldikleri gibi giderler.. Bir yere kadar faydalı olsalar da, bir yerden sonra ya kendileri sapar, ya hedef olurlar ya da çevreleri kuşatılır ve iş başka vadilere sürüklenir. “Her şeyi bilen” bir liderlik toplumu bir kişinin heva, heves ve zannının siyasi kobayına dönüştürür ve o gücü ele geçirmek ya da o güce ulaşmak için yaklaşmak isteyenler ve uzaklaştırılanlar hem kendi aralarında hem de birbirlerine karşı çatışmaya girerler. Tek adamın yandaşları ve karşıtları, önce örtülü, sonra açık bir çatışmaya girerler ve ülke perişan olur. “Beni bana, bizi bize bırakma Rabbım”. Bizi Müslümanlarla Müttehid, erdemlilerle ve mazlumlarla Müttefik, değer üreten ve başkalarının temel haklarına tecavüz eden müfsitler dışında herkesle, nimet ve külfet dengesine dayalı Mütelif kıl ki, Hılful fudul gerçekleşsin, Müellefetül Gulub yolunda ademoğullarının adalet barış ve hürriyet içinde, malları, canları, namusları, akıl-inanç ve nesillerinin güvende olduğu, katılımcı, çoğulcu, şeffaf, insan haklarına saygılı bir hukuk devleti yolunda Senin rızanın tecellisinin vesilesi olalım. Allah’ın vahiyle haber verdikleri dışında, hiç kimse masum değildir ve hiç kimse mutlak anlamda hakikatin bilgisine sahip değildir ve olamaz.. “Bize hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen şeyde ise Allah hayır murat etmiş olabilir. Biz bilmeyiz Allah bilir!” Küçük bir not daha: İlk Osmanlı müftüsü kabul edilen, Şeyh Edeb-âli’nin damadı ve Osman Gazi’nin bacanağı olan Karamanlı Dursun Fakih’in Osman Gazi’ye “ümmet’in haline ilişkin”, anonimleşen ve menakıblara konu olan şöyle bir uyarıda bulunduğu rivayet olunur: “Ey oğul! Öyle insanlar göreceksin ki, koyunu yemek için, tilkiyle plan yapacaklar! Kurtla birlikte kuzuyu öldürecekler. Çoban’la birlik olup bu haram lokmayı yutacaklar. Sürünün sahibiyle birlikte yas tutacaklar ve sonra da hiçbir şey olmamış gibi davranacaklar! Yeni planlar yapıp, tuzaklar kuracaklar. Bunlardan uzak dur ki, sana da otağına da ateş düşmesin”. O gün bir kuzu çalanlar daha sonra sürülerle doymadılar. Aman dikkat! Nefislerinde cehennem ateşi taşıyan, ihtirasları ile bu ateşi körükleyenlerden uzak duralım ki, cehennem ateşi bize de dokunmasın. Selâm ve dua ile.
10 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.