Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

160 syf.
·
Puan vermedi
Evet efenim her ne kadar kendimi inceleme yazma konusunda yetersiz görsem de bu kitabın incelemesini yapmadan geçemeyeceğim. Daha önce Sabahattin Ali'nin üç kitabını okudum. Canım Aliye, Ruhum Filiz kitabı da uzun zamandır merak ettiğim bir kitaptı. "Neden daha önce okumadım ki?" listemde yerini de aldı.   Kitap Sabahattin Ali'nin eşine ve kızına yazdığı mektuplardan oluşuyor. Romanlarından, hikayelerinden yazar olarak bildiğimiz bir Sabahattin Ali var evet, ama bu kitap karakterler olmadan size Sabahattin Ali'nin kendisiyle tanışma fırsatı sunuyor. Sevgili olan, nişanlısına aşkını ifade eden, eşine olan sevgi cümleleriyle gözleri dolduran, çok iyi bir baba olan Sabahattin Ali'yi tanıyorsunuz.   Sabahattin Ali'nin hayatını daha önce okumamıştım. Kitabı okuduktan sonra araştırdım. Zamanında kavuşma, buluşma ümidiyle yazılmış mektupların,  umutların sonu acaba ne oldu diye merak ederek... Maddi imkansızlıklar sonucu kurulamayan ama hayali kurulan o ev kuruldu mu? Kızına yakında döneceğine dair söz veren baba sonunda tekrar ayrılıklar olmadan kızına kavuşabildi mi? Ömür boyu ödenip bitmesi planlanan borçlar bitti mi? Ama gördüm ki çoğu yarım kalmış bu hayallerin. Miyop gözlerinden öptüğü kızı Filiz Ali henüz on bir yaşındayken öldürülmüş Sabahattin Ali...   Kitabı okurken çok duygulandığım yerler oldu. Sabahattin Ali'nin eşi Aliye Ali'ye yazdığı mektuplar büyük bir aşkın yazıya dökülmüş hali. "Sen bu karanlık ömrümün içine bir sevinç ışığı gibi, kurumaya yüz tutan ekinlere can veren bir nisan yağmuru gibi birdenbire geldin. Ben bu kadar bol hayat ve saadet yağmuru altında kendimi unutmuş gibiyim. Şimdi ömrümün bir tek gayesi var: bir gün evvel sana kavuşmak, seni kollarımın arasına almak, güzel, temiz yüzüne saatlerce, senelerce hiç doymadan bakmak. Ancak o zaman tam neşeli, senin istediğin gibi neşeli olabileceğim. Senden ayrı, senden uzak bulunurken benden nasıl neşeli şeyler istiyorsun?" Neşeli olmasını isteyen nişanlısına böyle diyor yazarımız ama okuduğum mektupların ekserisinde ayrılık var. Gerek cezaevinde olmak, gerek basım işleri, gerek askerlik... Eşinden uzaktayken neşeli olamayan Sabahattin Ali, ne yazık ki kavuşunca da pek yanında kalamamış canının ve ruhunun.   İlk yazdığı mektuplarda "Aliye, bana böyle şeyler yazma... Sonra ben sana deli gibi âşık olurum." diyen Sabahattin Ali daha sonraki mektuplarda " Biliyor musun, ilk mektuplarımda “Bana böyle şeyler yazma, sonra sana deli gibi âşık olurum,” demiştim, oldum işte... Sana bugün çılgın gibi âşığım." diyor ve Aliye Hanım ile beraber bizim de gönlümüzü fethediyor.  Şu an kitapları binlerce kişi tarafından okunan bir yazarın eşine maddi darlık sebebiyle yazdığı şu satırlar içimi okşadı ve üzdü fazlasıyla... " Ve ben seni, hiçbir zaman boş bir dört duvar arasına alıp getirecek değilim. İçine girilecek bir evimiz olacağı gibi, günden güne de onu süsleyip zenginleştireceğiz. Mesela şimdilik oturma odamızda kadife kanepe takımı olmayacak da somyalı bir sedir ile dört iskemle ve masa bulunacak. Yatak odamızda aynalı dolap yerine duvarda küçük yuvarlak ayna olacak. Kristal takımlarımız olmayacak ama, herhalde iki misafire de yetecek tabak çatal da bulunacak. Bunları hep yengemlerle kararlaştırdık. Sen ne dersin?" Gözleri açıkken bile hayalini gördüğü eşi Aliye Ali'nin güzel olmadığını üstleyerek söylemesi üzerine dünyada ondan güzel birisi olmadığını içtenlikle ifade etmesi öyle güzeldi ki. Cümleleri öyle aşkla dolu ve edebiydi ki Sabahattin Ali'ye hayran olmadan edemedim. " Yaşımın yirmi sekiz olması bir şey ifade etmez, dertli seneler beni belki kırk yaşına gelmiş kadar ihtiyarlattılar. Senin cildin iyi kremler kullanarak güzelleşir, fakat benim kayıp olan senelerimin geri gelmesine imkân yok."   Bazı alıntıları öyle haklıydı ki burada yer vermezsem haksızlık sayarım o cümlelere... " Ben zaten kızdığımı nadiren belli ederim. Teessürümü de hiç göstermem. Herkes beni keyfi yerinde, daima gülen biri sanır. İşte bunun için yazılarım çok dertlidir. Hayatımda gösteremediğim teessürümü yazılarımda gösteriyorum." Bunu okuyunca Kürk Mantolu Madonna'daki o yalnızlık cümlelerinin aslında karakterin değil de Sabahattin Ali'nin fikirleri, hisleri olduğunu düşünmeden edemedim. "Pek az misafirliğe gitmek ve pek az misafir çağırmak istiyorum. Bir sürü fesat ve dedikoducu insanlarla ahbaplık edip ne olacak sanki? Biz birbirimize yeteriz, değil mi?.." Kitabı, Kafka'nın Milena'ya Mektupları'yla bolca kıyaslandım okurken. Milena'ya Mektuplar da güzel evet ama o kitap ülkemizde bu kadar meşhurken en az onun kadar güzel olan Canım Aliye, Ruhum Filiz kitabına onun kadar meşhur olmayışıyla haksızlık ettiğimizi düşünüyorum.  Veee incelememi şöyle bitirmek istiyorum. Nişanlı oldukları dönemde şu öğütleri veriyor eşine: "Etrafın seni sıktığı zaman kitap oku... Ben şimdiye kadar her şeyden çok kitaplarımı severdim. Bundan sonra her şeyden çok seni seveceğim ve kitapları beraber seveceğiz. İnsan muhitin bayağı, manasız, soğuk tesirlerinden kurtulmak istediği zaman yalnız okumak fayda verir. Bana en felaketli günlerimde kitaplarım arkadaş olmuştu. Fakat bu yetmiyor. Şiirlerimde de gördün ki kitaplara rağmen çok ıstırap çektim. Çünkü candan bir insanım yoktu. Sen benim yarım kalan tarafımı ikmal edeceksin." Siz eşinize yazmış olsanız da kitabınızı okuyan tüm kitapseverler tarafından mesajınız alınmıştır Sabahattin Bey.
Canım Aliye, Ruhum Filiz
Canım Aliye, Ruhum FilizSabahattin Ali · Yapı Kredi Yayınları · 202024,6bin okunma
·
62 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.