Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

475 syf.
10/10 puan verdi
·
22 günde okudu
TEHLİKELİ OYUNLAR VEYA GERÇEĞİ OLDUĞU GİBİ ANLATMAK
Sevgili okurlar, öncelikle merhaba. Uzun zamandır okumaya devam etmeme karşın bir inceleme yazmadım. Bu sadece inceleme konusunda olmadı ne yazık ki. Bir öykü ve deneme de yazamadım. Yazın tembelliği yüzüme vurdu. Ne var ki hiç değilse arada bir yazı yazdığımı hatırlamak amacıyla bu kitabı incelemek istedim. Öyle ahım şahım bir inceleme olmayacağı kesin. Fakat yine de konuma dönüp hasbihalime son vermek niyetindeyim. Bundan önceki incelemelerimde bir Oğuz Atay veya postmodernizm garezi bende mevcuttu. Lakin şimdi bakıyorum da bu tip durumlardan eser kalmamış! Edebi fikirlerimi değiştirdim demek yerine bu cümleyi kurduğum için sizden özür dileyeceğim. Ama postmodernizmi anlamak için uzaktan atıp tutmak yerine metnin içine girmenin daha doğru olacağını artık anladım. Bendeki bu dönüşün baş sorumlusu işte şu kitaptır. Kitabın ilk sayfasını çevirdiğimde fikirlerim değişmeye başlamıştı zaten. İtiraf edeyim ki böyle mükemmel bir eser beklemezdim. Şimdi incelememin bu şekilde pembe laflarla ya da methiyelerle süreceğini zannediyorsanız, hele ki esere değinmeyeceğimi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Bu daha başlangıç(sanırım üslubumu da değiştirdim, görün işte ne kadar etkilendim. SPOİLER VARDIR) Konuya girmeden evvel Oğuz Atay'ın üslubunu mercek altına almak istiyorum. Şaşırtıcı seviyelerde ve oldukça incelikli mizah unsurları görülmüştür. Ayrıca sonradan tutulan tutanaklarda üstkurmaca bulunmuştur. Kahramanın kişiliğinin ayrıca devamlı çatışması, dünyayı bir ''oyun sahnesi''ne benzetmesi ve kendini de içine katması buna örnek olarak verilebilir. Kitabın başından sonuna kadar üstkurmaca unsuru olarak oyun sahneleri yer almıştır. Ayrıca şu tanıma bakınız: edebiyat.k12.org.tr/kavramlar/%C3%9... MEKANİK İNCELEME BURADA SONA ERMİŞTİR. Zannediyorum Oğuz Atay kadar olmasa bile bu işi ben de bir ölçüde kıvırıyorum. Şimdi ben bu metin üzerinden geleneksel anlatıyla postmodernizmin bir kıyaslamasını yapmak istiyorum. Öncelikle geleneksel anlatı, yani ''sıradan'' roman; olay örgüsü, kişi, yer, zaman gibi unsurları karman çorman düzenlemenin okuyucunun kafasını bulandıracağını düşündüğünden hiç bu topa girmez. Her şey baştan sona anlatılır. Eser, okuyucunun gözünde ''gerçekten yaşanmış'' izlenimi bırakmalıdır. Öyle ki zaman bile bazılarında 1,2,3 diye gider. Önemli olan anlatılan kişinin iç dünyası değil, bunun gerçekten olduğudur. Gerçekten oldu işte! Ne var ki bu takıntı, gerçeğin bir kısmını sonradan da anlatacağım üzere karartmıştır. ''Ayşe sabah 5'te uyandı. Kollarıyla gerinirken gökyüzüne bakındı. Mavi mavi parıldayan gökyüzü ona gülücük atıyordu. Artık kahvaltısını edebilir, okuluna gidebilirdi.'' Böylelikle zannediyorum sadece Ayşe'nin iç dünyasını değil, kitabın edebi yönünü de kurban eder yazar. Çünkü edebiyat yalnızca birkaç betimlemeye hapsedilmiştir. Oysa gelin bilinç akışı tekniğinin görüldüğü şu pasajı okuyun da bireyin iç dünyasını birazcık anlayıverin! ''Burada doğdum. Çok büyümedim. Bir ay önce annem öldü. Onu severdim. Bana benzerdi. Bazı haksızlıklar oldu. Onsekiz yaşındayım. Daha liseyi bitirmedim. İyi bir öğrenci değilim. Annemi burada bırakıyoruz. Yalnız kaldım. Uzun yazmayı sevmiyorum. Kadınca bazı dertlerim var. Utanıyorum. Annem gibi ölmüş olmayı isterdim. Fakat, annem gibi genç yaşta ölmekten de korkuyorum. Beni anlayacak biri çıkar mı acaba? Bugün salı. Özetin altına, bulunduğu şehrin adını yazdı ve o günkü tarihi attı.''(s.211) Görüldüğü üzere bu pasaj, kitaptaki Sevgi karakterinin iç dünyasını aslında yoğun bir şekilde ima ettiği gibi(zaten kitapta bu tarz anlatılar daima imadır. Altındaki anlamı bizim bulmamızı ister yazar.) bize Camus'un Yabancı kitabının etkilerini düşündürür: ''Anam ölmüş bugün. Belki de dün, bilmiyorum. İhtiyarlar Yurdundan bir telgraf aldım: 'Anneniz vefat etti. Yarın kaldırılacak. Saygılar.' Bundan bir şey anlatılmıyor. Belki de dündü.''(Yabancı, s.1) Artık klasik metin ile modern metnin farkını zannediyorum anladık. Modern metinde, pasajlarda farkettiğiniz ya da kitabı okuyunca anlayacağınız üzere odaklanılan şey karakterin iç dünyası olduğu için bilinç akışı vardır. Olaylar, zaman, kişi ve yerler tamamen odaklanılan kahramanın hizmetine verilmiştir. Bundan dolayı ne sıralı bir olay, ne de durmadan akan bir zaman vardır. Aslında bu durum kitabın bir kurmaca modeli olduğunu da bize hatırlatır. Böylelikle yazar, yazdığı kitabın üstüne eğilmeyi okuyucusuna vazife bilir: ''Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?''(Korkuyu Beklerken, s.196) Modern anlatın bir başka özelliğine daha değinmem gerekiyor. O da geleneksel anlatımın darmadağın edilmesi. Bunu sadece üslup bazında yapmıyor yazar, noktalama işaretleri ve yazım kuralları bile meydan okunanlar arasında: ''...Gene de herkes tarih okuyor; bütün belgeler bir bir, gün ışığına çıkarılıyor. Bu belgeler de tarihimize ışık tutuyor. Bir millet, tarihine düşkün olmalı deniliyor. Bitmez tükenmez yazışmalar, hürmetlerimi arzederimler içinde küfürleşmeler, ilkolarakpaşahazretlerinibenikazetmiştimler, eyhakikatasusamışmilletimöğren'ler, nasihatler, musahabeler, harbiumumi hatıraları, edirne hatıraları, hatıra fotoğrafları, ok işaretli paşalar, çarpı işaretli mülazımıevveller, damatpaşayaakılöğreten aklıevveller, vakayıvakvakiyeler, vakanüvisler,...''(s.69) Bu şekilde yazar tarihle ince bir alay peşinde olduğunu bize sezdiriyor. Çünkü tarih de gelenekseller arasında! Ayrıca Şeyh Galib'in Hüsn ü Aşk eserine bir gönderme bile yapıyor yazar: ''...Ben de benden önce gelmişlerin ve geçmişlerin bütün tecrübelerini hiçe sayarak sahneye çıkıyorum işte Bilge! Tarz-ı selefe tekaddüm ettim, bir başka lügat tekellüm ettim. Yeni sözlere güveniyorum. Evet, ben geldim Bilge. Here I come. Come come come. Ey kalem! Bu eser senin değildir. Ey gece! bu seher senin değildir.''(s.159) Burada her şeyden önce bir bilinç akışı var ama bilmeyenler için söyleyeyim: ''Tarz-ı selefe tekaddüm ettim, bir başka lügat tekellüm ettim.'' beyti Hüsn ü Aşk mesnevisinin sonunda yer alan bir beyit. Tıpkı ''Ey kalem! Bu eser senin değildir. Ey gece! bu seher senin değildir.'' diye Türkçe açıklaması verilen ve mesnevinin son kısmında yer alan ''Ey hame eser senin değildir/Ey şeb bu seher senin değildir'' beyti gibi. Yazar sadece mevlevi şaire değil, pek çok yazara da gönderme yapmış. İlginçtir ki büyük bir kısmı Tanzimat yazarları olup bunların arasında da en dikkat çekeni kitapta Hüsamettin Tambay kişisinin devamlı okuduğu bir isim olan Mütercim Arif oluyor. Yazar belli ki Tanzimat yazarlarının düştüğü çelişkili fikirlerden ve onların çatışan kişiliklerinden etkilenmiş ve bununla ilgili uzun bir bölüm bile koymuş kitabına. Ama onu inceleme gereksiz yere uzamasın diye buraya almak istemiyorum. Kitabın konusunu henüz anlatmadım, çünkü bunca yenilikten sonra kitapta dikkate alınacak en son şey olabilir. Ama yine de kitabın tuttuğu mercek bizim için artık üslup ve yeniliklerden konusuna kaymıştır. Hikmet Benol isimli bir kişi Sevgi ile yaptığı evlilikten mutlu olmamış ve ayrılmıştır. Evliyken aşık olduğu, karısının arkadaşı Bilge ise bize evlilik platformunun insanı kısıtlayan koşullarını ve yarattığı bunalımları düşündürtür. Zaten kitap iyi anlaşılırsa ikili ilişkilerde aile baskısı ve toplum gibi koşullar, meydan okurcasına eleştirilmektedir. Hikmet, boşandıktan sonra yalnız başına yaşadığı 3 katlı ahşap evi gecekondu olarak görmektedir. Belki de bu, onun bilinçaltıdır. Hikmet'in merkezinde dönen kişiler sırayla eski eşi Sevgi, aşığı Bilge ve ahşap evdeki komşusu Hüsamettin Bey'dir(en belirgin olanları). Ayrıca Hikmet'in hayalinde bu kişilerle kurduğu münasebet bizim kurmaca ile gerçeklik sınırlarımızı zorlar. Çünkü iç dünyasını olduğu gibi görebildiğimiz Hikmet, yer yer annesini-babasını, Sevgi'yi, Bilge'yi ziyaret etmekte, onlarla konuşmakta veyahut onları bir oyun sahnesi şeklinde(üstkurmaca) karşılıklı konuşturmaktadır. Böylece gerçekle hayal arasında bir sınır kalmaz ve okuyucu işte bu kısımlarda zorlanır. Esasında kitapta kayda değer bir olay yoktur. Baştan sona Hikmet'in başından geçenler ve onun izlenimleridir. Bunlar devamlı bir anı şeklindedir. Fakat netice itibariyle bir roman olduğu için olayların ilerlemesi de gerekir. İşte sıradan kitap okuyucusu bu yerlerde de zorlanır. Aslında ben modern ve modern sonrası metinlerin öykü tarzında daha başarılı olduğunu düşünüyorum. Çünkü öyküde olayı devam ettirmek mecburiyetinden yazar kurtulur. Burada ise mevzusu anılarda bile geçse bir sıralama olmak zorundadır. Hiç değilse okuyucuya ipucu verecek kadar. Hikmet-Bilge-Sevgi üçgeninde biz Hikmet'in bölünen kişiliğine de şahit oluruz. O aynı zamanda iradesizdir. İşte tüm bu unsurlar bizi Hikmet'in intihar etmesinin sebeplerini aramaya çağırır. Okuyucu kitabı okuyunca sakın Hikmet'in bizden biri olmadığı ya da anormal olduğu, gerçekdışı, akıl hastası bir kişilik olduğu yanılgısına düşmesin. Zira Oğuz Atay gayet gerçekçi bir yazardır. Onun tek derdi ''bizden birinin'' iç dünyasını olduğu gibi teşhir etmekti. Nitekim kitabın bazı bölümlerini babama okuduğum zaman ''Oğlum gerçekten bu kitapta bizden biri var.'' demiştir. Modern olmayan ama kendine gerçekçi diyen metinlerde yukarıda bahsettiğimiz gibi üstü karalanmış bir gerçeklik vardır. O ''karalanmış gerçeklik'' bir insanın sürekli değişen fikirleri, duyguları(belki saniyede) ifade edilerek, yazıya dökülerek, yani maskenin ardındaki iç yüz gösterilerek giderilmiştir bu tarz modern eserde. Ayın görünmeyen yüzü de diyebiliriz. Dediklerim herkes için geçerlidir. Tamam kızmayın, artık incelemenin sonuna geldik. Şöyle bir bakınca konu olarak oldukça itibari bıraktığım ama edebiyatımıza getirdiği yenilikleri anlatırken uzun alıntılarla aktarmaya çalıştığım bir eser oldu. Yaptığım alıntılar anlamlandırılma açısından okuyucunun gözünü korkutabilir. İyi de olur. Kendi birikiminden emin olmayan okuyucuya bu kitabı tavsiye etmem. Okuyan da üzerinde uzun uzun düşünerek, sindire sindire okumalıdır. Herkese iyi akşamlar diliyorum. Yazmayı özlemişim.
Tehlikeli Oyunlar
Tehlikeli OyunlarOğuz Atay · İletişim Yayıncılık · 202231,1bin okunma
··
89 görüntüleme
Kaan okurunun profil resmi
Benim de çok beğendiğim bir eserdir Tehlikeli Oyunlar. Bence tekrar tekrar okunasi bir eserdir. İncelemen oldukça güzel ve bilgilendirici olmuş. Emeğine sağlık. Ve kitaptan 'Sevgili Bilge..' kısmını dinlemek istersen diye şunu bırakıyorum: youtu.be/A4yYxY2Ztk8
Arda Çolakoğlu okurunun profil resmi
En beğendiğim bölümler arasında 4. bölüm olan ''Ülkemiz'' var. Onu incelemede söylemeyi unuttum.
2 sonraki yanıtı göster
Uğur Karabürk okurunun profil resmi
İnceleme güzel olmuş, Oğuz Atay merakım arttı. Kitabın konusundan ziyade diğer unsurları ele alman keyifli olmuş
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.