İmam Cafer büyük bir İslam alimidir. Allah'a inanmayanlara der ki:
“... -Siz hiç vapura bindiniz mi?
“-Evet,” dediler.
“-Dalgaların çarpması ile, vapurun parçalandığına şahit oldunuz mu?”
“-Evet,” dediler.
İçlerinden biri şöyle devam etti:
“- Fırtınalı bir günde vapura binmiştim. Şiddetli bir rüzgar esti ve sonunda kayalara çarpan vapur parçalanarak, içindeki yolcular denize döküldüler. O sırada ben de, bir tahta parçasına tutunmuştum. Sonra bir dalga geldi ve o tahta parçasını da elimden aldı. Ben köpüren sulara gömülmeye başlamıştım.”
İmam Cafer, adamın sözünü keserek dedi ki:
“- İlk önce vapur ve içindekiler sana cesaret veriyordu. Onlar sulara gömülünce, eline geçen tahta parçasına ümidini bağladın. Peki o tahta parçasını da elinden kaçırınca ne yaptın? Artık ümidini keserek kendini suların içine mi attın? Yoksa hala kurtulurum diye bir ümidin var mıydı?”
“- Hiç kurtuluş işareti bulunmamasına rağmen, kurtulacağımı umuyor ve bu ümitle sürekli çırpınıyordum.”
“- Peki, hiçbir kurtuluş alameti yokken hala kurtulacağına inanıyordun. Bu kadar imkansızlığa rağmen, acaba kimin kurtarabileceğini düşünmüştün?”
İnançsız adam düşünmeye başladı. Onun sustuğunu gören İmam Cafer devam etti:
“- Her türlü sebebin yok olduğu yerdeki o anda, senin ümidini bağladığın nedir, biliyor musun?”
“- Bilemiyorum, bu konuda bir fikrim yok...”
“- İşte, bütün kurtuluş ümitlerinin bittiği yerde, seni hala mücadeleye çağıran ve kurtuluştan ümidini kestirmeyen Allah’tır. Her ne kadar kurtulduktan sonra, dilin Onu inkar ediyorsa da, sıkıştığın anda kalbin onu tasdik ediyor...”