Gönderi

Nuh tufanı ve mit ilişkisi
Selamun Aleykum ilk insan ve insanlığın ilk atası Hz. Âdem’den sonra insanlığın ikinci atası olarak kabul edilen Hz. Nuh’un hikayesini hepimiz az çok biliriz.Bu yazımda Nuh tufanının dünya toplumlarında nasıl bilindiğine dair bir incelemede bulunacağım. Tufan olayı, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâm gibi semavî dinlerin yanı sıra içeriği farklılıklar taşısa da Afrika kıtası ile Asya’nın bazı bölgeleri hariç birçok kültürde; Filistin, Yunanistan, Asur, Amerika, Avustralya, Hindistan, Tibet, Çin, Malezya, Litvanya gibi çeşitli ırklara ve bölgelere ait çok sayıda halkın geleneğinde de bulunmaktadır. Tûfanın mitolojik bir hikâye veya asılsız bir efsane olduğu görüşü ise, bunun yaygınlığı ve kutsal metinlerde yer alışı dikkate alındığında savunulabilir değildir. Tûfan hikâyesi Güneydoğu Asya’da, Malinezya’da ve Polinezya’da da yaygındır. Ayrıca Avustralya’da tûfan anlatımlarında bütün suları yutan dev bir kurbağadan bahsedilir. Susuzluktan kırılan hayvanlar, bu kurbağayı güldürmeye karar verirler. Kahkaha patlatan kurbağanın ağzından çıkan sular tûfana yol açar. Kuranı Kerim’de Tûfan kelimesi 2 yerde geçmekte, birinde Firavun ve Mısır halkına, diğerinde Nuh kavmine gelen su felaketi bahis konusu edilmektedir. Kuran’da Hz.Nuh’un tebliğ faaliyeti ve kavmini Allah’a kulluğa daveti, kavminin onu dinlemeyip inkârda ısrar etmesi üzerine ceza olarak tûfan musibetinin geldiği bildirilmekte, tûfanın gerçekleşme tarzı ile Nuh’un ilâhî emre uyup gemi yapması ve kendisine inananlarla birlikte tûfandan kurtulması, inanmayanların boğulması anlatılmakta, geminin şekli ve ölçüleri, gemiye binenlerin türü ve sayıları, tûfanın süresi gibi konularda bilgi yer almamaktadır. Nuh kıssası A‘râf, Yûnus, Şuarâ ve Nuh sûrelerinde de geçmekle birlikte en ayrıntılı biçimde Hûd sûresinde nakledilmektedir. Kurân-ı Kerîm’de bildirildiğine göre Nuh tûfanının muhatabı, Nuh kavminin inanmayanlarıdır ve tûfan, onları cezalandırmak için gönderilmiştir.Ayrıca Hz. Nuh’un peygamber gönderildiği kavim, putperesttir. Nuh, onları bir olan Allah’a kulluğa davet ettiği, putları bırakıp Allah’a dönmeleri için çok uğraştığı halde onlar putlara tapmaktan vazgeçiremez. Nuh Tufanı’nın Türk halkları arasındaki bir varyantının teması ise şöyledir: “Yakın gelecekte kopacak tufanı herkesten önce bir Gök Tüylü Teke haber verdi. Gök Tüylü Teke, yedi gece, yedi gündüz dünyanın dört bucağını dolaştı ve yüksek sesle duyurdu (car çekti), bundan sonra yedi gün deprem oldu ve yedi gün dağlar ateş püskürdü, yedi gün yağmur, dolu ve kar yağdı, yedi gün tufan koptu ondan sonra korkunç soğuklar başladı. Yedi kardeş vardı, Tufanın kopacağı onlara haber verilmişti. Onların en büyüğünün adı Erlik, bir diğerinin adı da Ülken idi. Onlar yedi kardeş olarak bir gemi yaptılar ve her tür hayvandan bir çift gemiye aldılar. Tufan bittikten sonra bir horozu bıraktılar, soğuğa dayanamayıp hemen öldü. Sonra bir kazı suya bıraktılar kaz dolaşıp gemiye geri dönmedi. Üçüncü kez kargayı bıraktılar o da geri gelmedi. Bir leş bularak onunla ilgilenmişti. Yedi kardeş yere, kıyıya yetiştiklerini anlayarak gemiden indiler.” Tûfanla ilgili en eski rivayetler ve kutsal metinlerde aktarılanlara en yakın olanlar, Sümer, Bâbil ve Asur menşeli çivi yazılı geleneğe aittir. İlk yazılı belgeler, Sümerlerden kalmadır ve Bâbil tûfan hikâyesi de Sümer menşelidir. Tûfanın Sümer versiyonu fragmanlar biçiminde pek çok boşluğu olan bir metin halinde günümüze ulaşmıştır. Sümer ve Akkad’da tûfan, insanlık tarihinin en büyük felâket günlerinden biri olarak hatırlanmaktadır. Sümerlere ait krallar listesi, 8 kralı zikreder ve ardından şu açıklama gelir: “Tûfan oldu. Tûfan her şeyi götürdüğünde ve gökten gelen âfet krallığı alçalttığında krallık Kiş’te idi”. Sümer versiyonuna göre tanrılar tûfan koparmaya ve insanlığı yok etmeye karar verirler, ancak tanrılardan bazıları, bundan hoşlanmaz. Tanrılardan biri, dindar, Tanrı korkusu bilen, ilâhî vahiyler alan Kral Ziusudra’ya (Bir benzeri Hasisethra) bir tûfan kopacağını haber verir ve ondan bir gemi yapmasını ister. Tûfan, 7 gün 7 gece boyunca ülkeyi kaplar. Ziusudra, bir gemi yapmak suretiyle tûfandan kurtulur. Gemiden çıkınca kurban takdim eder ve tanrılar, onu ölümsüzleştirerek güneşin doğduğu yere, Dilmun’a yerleştirirler. Sümerce yazılan bu tabletin yanında Eski Babilonya dilinde yazılmış, tûfanı anlatan birkaç satırdan ibaret ikinci bir fragman/fragment daha bulunmuştur. Burada da Tanrı’nın yeryüzünü bir tûfanla yok etme kararından, “hayat kurtaran” adlı bir geminin yapılışından söz edilmektedir. Gemide yerde yaşayan hayvanlar ve göğün kuşları vardır. İkisi Eski Babilonya, ikisi Asur versiyonu toplam dört fragmanda tûfan olayından bahseden Atrahasis destanına göre Enlil, insanlığı cezalandırmak için üzerlerine birtakım felâketler gönderir ve sonunda tûfan koparmaya karar verir. Tanrı Ea, Atrahasis’e rüyasında bu durumu haber verir, Atrahasis kendisine verilen tâlimat doğrultusunda bir gemi inşa eder. Büyük İskender zamanında Bâbil’de yaygın olan tûfan hikâyesini nakleden Bâbilli din adamı Berossus’un tûfan öncesine ait verdiği 10 kişilik krallar listesindeki son isim, tûfanın kahramanı olan ve Sippar’da yaşayan Xisouthros’tur. Bir gemi yapma emri alan Xisouthros, erzakla birlikte gemiye ailesini, samimi dostlarını, kuşları ve dört ayaklıları alır. Yağmur dindiğinde kuşları gönderir, kuşlar geri döner; birkaç gün sonra tekrar bırakır, ayakları çamurlu olarak dönerler; üçüncüsünde artık dönmezler. Gemi karaya oturmuştur. Xisouthros ailesiyle birlikte gemiden çıkar ve bir şükür kurbanı takdim eder, daha sonra da diğerleri çıkarlar. Bâbillilere ait en tam sayılan tûfan hikâyesi, Gılgamış destanında bulunur. Destanla ilgili eldeki metin, Asurbanipal Kütüphanesi’nden gelmektedir ve çok eski orijinal metinlerin kopyasıdır. Destan, 12 tablete yazılmıştır. Tûfansa, 11. Tablettedir. Büyük Tufan’da bir rivayete göre dünyanın tamamı sular altında kalmış; diğer bir rivayete göre ise sadece insanların yaşadığı belli bir bölge sularla kaplanmıştı. Bu yaklaşımlardan en doğru olanı ve elde edilen bulgular ışığında en tutarlısı ikincisidir. Yani, Nuh Tufanında dünyanın tamamının sular altında kalması değil, sadece Mezopotamya’nın sular altında kalması daha olasıdır. Arkeolojik araştırmalar, Sümer ve Akad’ın korkunç sel felâketlerine mâruz kaldığını göstermektedir. Bu su baskınlarından biri, Kiş’te meydana gelmiş, ortalama 30–40 cm. kalınlığında bir çamur kütlesi şehrin medeniyetini oluşturan çoğu şeyi kaplamıştır. Benzer bir su baskını, milâttan önce 4000’lerin sonuna doğru Jemdet Nasr şehrinde yaşanmıştır ve insan boyuna yakın çoğu şey toprağa gömülmüştür. Aynı dönemde Şuruppak’ta da tûfan izlerine rastlanmaktadır. Ancak Ur şehrini kuşatan tûfanın izleri daha belirgindir. Nitekim Woolley, 1927–1929 arasında Ur’da yaptığı araştırmalarda 2,5 metre kalınlığında bir çamur tabakası bulmuştur. Bu tabakanın oluşumu, suyla getirildiğini göstermekte ve çamur tabakasının altında eski bir uygarlığın varlığı gözlenmekteydi. Diğer taraftan eski çağlarda yaşayan insanlar dünya denilince sadece kendi bulundukları ülkeyi ya da bilebildikleri yerleri anlıyorlardı. Meselâ Kral Sargon tarafından yaptırılan haritada Dünya olarak sadece Mezopotamya ve çevresi gösterilmiştir, bu yüzden de Mezopotamya’da meydana gelen tûfanın dünya çapında olduğu sanılmış olabilir. Öte yandan, Amerika’nın keşfiyle bütün dünyanın yaşamış olduğu şaşkınlığı hatırlarsak eğer, bundan binlerce sene öncesinde insanların dünyayı sadece yaşadıkları çevreden ibaret sanmaları pek de şaşırtıcı gelmeyecektir. Mezopotamyalılar’a göre de evren, yalnız kendi yaşadıkları yerlerden ibaretti. Nasıl ki bütün evreni dünya’dan ibaret sanıyor idiyseler, pekâla dünyayı da yaşadıkları bölgeden ibaret sanıyor olabilirler. Zaten tarihe baktığımızda eski dönem Mezopotamya halkının, başka kıtaların ve ülkelerin varlığından haberdar olmadıklarıyla alakalı birçok delile rastlayabiliriz. Bu sebeple karşılaştıkları bir âfeti “evrensel” diye nitelendirmelerini normal karşılamak gerekir. Bu düşüncenin gelenek haline getirilerek günümüze kadar ulaştırılması ve bazı kutsal metinlere de aynen nakledilmesi şaşılacak bir durum değildir. Kurân-ı Kerîm’e göre de Hz. Nûh, kendi kavmine peygamber olarak gönderilmiş ve tûfan, Nûh’un kavminden iman etmeyenleri cezalandırmak için gelmiştir. Dolayısıyla bir kavmin inanmayanları için gelen bir felâketi bütün dünyaya yayarak Nuh kavmiyle alakasız bölgeleri de helak etmek, bununla beraber bazı inançsızlar sebebiyle bütün canlıları (hayvan vb) yok etmek, ilâhî adaletle bağdaşmamaktadır. Sonuç olarak elde ki tarihi bulgulara göre Nuh tufanının bölgesel olduğuna dair Kuran’dan ipuçları olmak ile birlikte, tüm dünyayı kaplayan bir tufan olduğuna dair ipuçları sunan birçok toplumun mitleri de bulunmaktadır. Şuan ki mevcut bilim seviyemiz ile bu sorunun cevabını vermekte aciz kalıyoruz belki de sonsuza kadar cevapsız kalacak bir sorudur. Bünyamin Atalay
·
82 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.