Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Kısa masal: “Yorgunluktan ölüyorum” dedi arı. “Ben de ölmekten yoruluyorum” dedi kelebek. - Ocak 09, 2016 "Hıh! Tam da onu diyecektim." dediğimiz cümleler olur ya, benim için öyleydi bu cümle. Son on yıldır benim çevremde bahsi geçen arılardan cok var, yorgunluktan ölüyorlar. Farklı farklı yorgunluklardan. Bazen çok güzel yorgunluklar oluyor ben hayran bi kelebeğe dönüşüyorum karşılarında. Bana sorarsanız "bir güne" bunları sığdırmaları inanılmaz. Bi köşede yığılıyorlar, ben seyredebiliyorum birazını, bazen nasıl da yorgun olduklarını anlatıyorlar, ben dinleyebiliyorum, birazını. Ben yıllardır sanki her şeyin "birazını." Birazını, birazına, birazcık hani hiç tam değil. Bir arkadaşım yıllığıma şöyle yazmış "Sürekli koşuşturmasına rağmen her yere geç kalan arkadaşım". Gülerek susuyorum ya da susarak gülüyorum buna. Mükemmel tespit. Bi yerlere koşuşturuyorum ama hep "birazına" yetişiyorum. Bilenler bilir nasıl rahatsız bi durum olduğunu. Hiçbir şey yapmamış değilsinizdir ama yetersizlik söz konusu. Bi iç gıcıklanması "ay tam olmadı bu hissi". Sürekli plan yapmalar, ucu ucuna yetişmeler "ya söz yarın erken uyancam"lar, üç gün plana uyup dördüncü gün bozmalar.. Kendinle bi yarış ama ona da bi yetişememe.. Son yıllarda benim en büyük sorunum kesinlikle buydu. Baktığımda ne bi insana, ne bi yere, ne bi duruma sürekli bir kızgınlık hissedebiliyordum. En yakınımda olup bitenler bile beynimdeki sadece kendime açık olan karargahıma çoook uzak. Benim bütün derdim"an"la, anı yakalayamamak, zamana yenilmekle. ( Gece uyumak bilmemek, sabah uyanmak bilmemekle- anneleri öpüyoruz bu cümlede-, her şeyi son dakikaya bırakmakla, yumurtayı o kapıya illa ki dayandırmakla, istisnasız gidilen her buluşmaya geç kalmakla..) Yani kendimle!Çok uzun zaman ben bunu sorun bile etmedim, her şey son derece şuursuzca gitti. Yapım gereği hırslı bir insan değilimdir "olduğu kadarı" bana bu konuda hep yetti daha doğrusu buna kendimi inandırdım. Hatta hiç değişmeyecek fikrimdir, spontan ve plansız yaşanan şeyler harikadır, olay biter tadi kalır. Zaten beni rahatsız eden, hayatın böyle bir başıboşluk için fazla ciddi bi mevzu olduğunu farketmem oldu, daha fazlasına ulaşmak değil. Geç kalmak, zamanı ayarlayamamak bekletmelere ve sevdiklerimin incinmesine sebep oluyordu, kendilerini değersiz hissediyorlardı. Bu değişimin gerekliliğine yeterdi. Zaman dediğimiz kelimeyi yıllarca yanlış yorumladığımı da "geç" fark ettim ben çünkü. Hayat felsefem şuydu: "Bi sürü sey hedefleyelim ve hepsini yapalımm !, ııııı tamam çoğu, yarısı da olur, üf niye yetişmedi ya" Önceliklerini daha ortaya koymamış bi insan için yukarıdaki cümle felakettir, yine yaşayan bilir. O gün yapmanız gereken en önemli iş x'tir ama siz işleri yapmaya a'dan başlamışsınızdır, öyle bir durum. Çünkü yaptığınız (yapamadığınız) hesaplara göre hepsi yetişecektir. Ama olay şöyle gider; a işini yapmaya koyulursunuz sıkılıp b'ye gecersiniz o arada arkadaşınız arar hayır diyemeyeceğiniz bir teklif sunar, muhakkak hayır diyemez ve araya onu da sıkıştırıp c'den devam edersiniz yaklaşık g gibi uykunuz falan gelir, gün orda biter, sonrası sinir, stres, baş ağrısı. Her günün sonunda "ölmek", hani o kelebeğin dediği gibi, benim kafamda tam olarak bu. Var olan gücünü boş yere harcamak insanın bir gün daha öldürmüyor da napıyor? Ölüm sanılanın aksine bir anda olmaz bence ölüm hem fizyolojik manada hem ruhsal olarak bir süreçtir, zıttı olan yaşam gibi. Ömrümüzün günleri sayısınca yasarız ve aynı günlerin sayısınca kez ölürüz. (Dini bağlamda uykunun ölüme benzetilmesi çok doğru gelir bu nedenle bana. Güzel bi uyku çekemeyen yeni gününde(yaşamında) sıkıntı çeker ya hani. Hani kabus, kabir azabı olamaz mı, olabilir.) Sadece her fani şey gibi bir gün ölüm de biter, o kadar hem de yasamla aynı an'da. Böyle baktığımdan beri gecen her an kıymetli, bu his bende çok yeni, ondan önce gözden çıkarılmış "günler" bile vardı benim için, şimdi saniyeler bile yok. Umarım bu farkındalık için 23 yaş geç değildir. Nolursa olsun 24 yaştan iyidir? Bu mantıkla zamanı en güzel şekilde geçirmenin yollarına düştüm. Denenmiş başarı öykülerini okudum. (Evet bu büyük bir başarıydı bana göre.) Tavsiyeler dinledim. Hedefler koydum. Vazgeçtim. Tekrar hedefler koydum. Yaptım. Bazen yapamadım. Gözlem yaptım. Bana en doğrusu "sadeleşmek" gibi geldi, gerekli olduğundan emin olmadığım her şeye uzak durmak, hayır demek, daha çok düşünmek ve ilginç bi şekilde güzel zaman geçirmek için daha hızlı değil bilakis, daha "yavaş" hareket etmek bana faydalı göründü. Miktarını bilmediğimiz bir zaman dilimini geçirmenin en güzel yolu, eminim ki en sade biçimde geçirmek. Hayatı ciddiye almak biraz garanticilik de getirecek elbet. Az ama öz diyorlar hani öyle. Zen felsefesi bunu şöyle ifade ediyor; "Otururken otur, yürürken yürü, çalışırken çalış." Her şeyi bir arada yürütmeye çalışırken hiçbir şeyi tam yapmadığını hisseden benim gibilere ilaç gibi cümle. Bu mantıkla ilk maddeme "uyurken uyu" dedim ben. Uyurken düşünme, uyurken yorulma, uyumadan önce ağlama, uyurken sadece uyu ve uykuyu amacına ulaştır. Yıllarca ayışığında yaşamış, gün ışığında uyumuş biri olarak uykuya artık hak ettiği önemi vermelisin artık. Ruhun bedene eşlik edememesinin en büyük sebebidir uyku sorunları, buna eminim. Önce uykumu, sonra geri kalan her şeyi düzenlemeye karar verdim. Gereksiz her şeyi bir kenara atıp sadece düzenli uyuyabilmeye odaklanmanın hiç de saçma bi şey olmadığını anlatmayacağım uzun uzun, en azından şimdi değil . Ben bu hareketime "mini(k)malizm" dedim. Belki bi dahaki yazımda da bununla ilgili saçmalarım. En büyük kavgası zamanla olanlara benden selam olsun.. Zeynep Sevde
·
40 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.