Gönderi

MODERN İNSAN Modern insan, liseyi ve üniversiteyi başarıyla tamamlamıştır. Çat pat İngilizce ve çıt pıt kendi anadilini bilir. Bir kamu kuruluşunda ya da bir özel şirkette çalışır. Ayda şu kadar para kazanır. Kazandığı paranın önemli bir bölümünü barınak, giyim, yeme-içme gibi konulara ayırır. Kalanını -eğer kalmışsa tabi- yüzde şu kadar faizle bir bankaya yatırıp birikim yapar. Bundan hiçbir şekilde utanç duymaz. Tek amacı daha büyük bir ev ve daha lüks bir arabadır. Bunun için yapması gereken tek şey işinde yükselmektir. İşinde yükselmek için her yolu dener: tükürür, yalar, sırıtır ve yaltaklanır. Aşağıdakilerin omuzlarına basar; yukarıdakilerin ayaklarına sarılır. Sabah işe gider, akşam eve döner. Hafta sonları alışveriş yapar. Milli ve dini bayramlarda tatile çıkar. Akşamları televizyon seyreder. Futbolculardan, mankenlerden, dizi film oyuncularından ve şarkıcılardan müteşekkil renkli ve dejenere bir sınıfın hayatını, ağzının suyunu akıtarak izler: onlara özenir, onları örnek alır. Beş yılda bir yerel ve genel seçimlerde oy kullanır: seçmek zorunda olduklarından birini özgürce seçer. Çok yer, çok içer, çok uyur, çok konuşur. Kitap okumaz. Düşünmez. Düşünenleri sevmez. Göbekli, aptal ve çirkindir: buna rağmen kendini beğenir, kendini beğenmezse çatlar. Kıskançtır. İhtiraslıdır. Dedikoduya bayılır. Yani sizin anlayacağınız bayım, modern insan “iş-alışveriş-televizyon” üçgeninde yaşayan bir dangalaktır. Sonra her fırsatta korkunç bir telaşla çarşılara, mağazalara koşup alışveriş yapar. Satın alır, satın alır, satın alır! Üçgenin son kenarı da televizyon. Modern insan, işi ve alışverişi bitirdikten sonra evine gidip kapılarını herkese kapatır ve geçer televizyonun karşısına. Zaten televizyon denen uyuşturucudan günde belli bir doz almayınca, uyku tutmuyor artık kimseyi. Fakat bir kısım insanlar önerilen dozu aşıyorlar, çocukların ulaşabileceği yerlere koyuyorlar, beklenmeyen bir etki görüldüğünde doktorlarına başvurmuyorlar, farmakolojik ve ideolojik özelliklerini araştırmıyorlar, beyinde çözünebildiğini, aynı dakika içinde kana karıştığını, sindirim sistemi tarafından kolaylıkla vücuttan atılamadığı, aşırı dozaj durumlarında baş ağrısı, kalp ağrısı, yürek sıkıntısı, hipertansiyon, bulantı, sersemlik, aptallık, geçici veya kalıcı zeka geriliği, huzursuzluk, belli aralıklarla depresyon gibi sonuçlar doğuracağını falan düşünmüyorlar galiba, işin suyu çıkıyor! Kanepede televizyonun karşısında sızıp kalıyorlar. “İş-alışveriş-televizyon” üçgeni. Korkunç üçgen. Kâbus üçgen. Modern insan.
·
8 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.