Gönderi

368 syf.
7/10 puan verdi
John Delahunt: Bir Cinayetin Hikayesi |3+/5| 1800’lü yıllarda geçen hikayeleri bir ayrı seviyorum. O dönemin yaşama zorluğu, sanayileşmenin yeni yeni başlıyor olması, kıyafet tercihleri gibi birçok unsur ilgimi çekmeyi başarıyor. Olur da bir zaman makinesi icat edilirse ve birileri gelip beni o zamana götürmek isterse istemem ama. Ya da öldükten sonra bir sonraki hayatım daha olursa o hayatımın 1800’lerde olmasını istemezdim. Evet, ilgimi çeken birçok unsur var ama bunların hepsi uzaktan bakınca güzel. Yoksa okudukça daha çok anlıyorsunuz, birçok insanın zor ekonomik şartlar altında yaşam mücadelesi verdiği, hastalığın ve sefaletin kol gezdiği zamanlar. İşte size bu dönemdeki günlük yaşamı aydınlatan bir kitabın yorumunu yapmak için geldim bu sefer. John Delahunt, ismi kitabın da ismi olan karakterimizin hayatından bir kesiti okumaktayız. Kitabın yazarının ve yayınevinin söylediğine göre tarihte böyle bir kişilik yaşamış. Kitabın yazarı olan Andrew Hudges, John Delahunt’a ait notlar bulunca bunu araştırmış ve biraz da kurgu katarak bize bu kitabı sunmuş. Kitapta ikili oyun diyebileceğimiz bir durum söz konusu. 1841 yılında Dublin’de geçen hikayemizde Kale isminde bir teşkilat söz konusu. Söz konusu teşkilat, suçları çözmek konusunda halkın da yardımını gizli olacak şekilde alıyor. Kendilerine seçtikleri bu muhbirler, halkın arasına karışıp bilgileri topluyor ve Kale isimli teşkilata suçlarda delil olarak kullanılsın diye satıyor. Ana karakterimiz John Delahunt’ta tesadüf eseri bir muhbir oluyor ve kazandığı paradan memnun kalınca bu işi devam ettirmek istiyor. Kitabın ikili oyun olmasını sağlayan şey, John’un kendi cinayetini ihbar etmesi. Para uğruna böyle bir yola başvuran John’un hayat hikayesini oldukça detaylı olarak okuyoruz. Arka kapağında bu bilgiler yazdığı için spoiler’dan saymadım ama saymamak için bir nedenim daha var. O da, bu işin polisiye olayının kitabın pek de ana odak noktası olmaması. Eserimizin anlatım dili birinci kişi ağzından. Kitabımızda Delahunt’ın hapse girdiği ve idamını beklediği bir zamandan başlıyor. Ardından da kendi hayatını kendi kaleme alan karakterimizin neler yaşadığına dalış yapıyoruz. Ancak bu hikayeyi polisiye ya da suç hikayesi olarak değerlendirmemek lazım. Bunu biyografik roman olarak adlandırıp suç-gerilim-polisiye üçgenine hiç sokmamak gerekli. Kitabın o parçaları o kadar da baskın değil çünkü. Karakterin üzerine odaklanıldığı için karakterin her şeyi, odak merkezine alınıyor ve işin suç-gerilim-polisiye kavramına pek yer kalmıyor. Ancak bunun bir artı yönünü de es geçmemek lazım. Böylelikle bir suçlunun psikolojine bakmak için iyi bir fırsatımız olmuş oluyor. Bir insanın bir cinayeti işleyeceği noktaya nasıl geldiği, nasıl işlediği ve işledikten sonra neler yaşadığı gibi süreçleri güzel anlatıyor. Gerçi Suç ve Ceza’yı yeni okuduktan sonra tesadüfen kendimi yine benzer konulu bir kitapta bulmuş olmam ne enteresan bir rastlantı. Karakterin gri bir noktada duruyor. Karakterin özünde iyi biri olup da çevresi ve yaşadıkları yüzünden mi kötü olduğuna yoksa o kötülüğü hep mi içinde bulundurmuş olduğuna okurun karar vermesi gerekiyor. Romanın da en iyi yanı olarak bunu gösterebilirim. Çok güçlü ve derin bir tartışma olmasa da böyle bir ikilem de söz konusu, mevzubahis romanda. Kitabı tavsiye eder miyim? Bir polisiye kitabı olarak değil de bir suçlunun biyografik romanı olarak tavsiye ederim. 1800’lerin sanayi devriminde geçen hikaye seviyorsanız o döneme ışık tutan kitaplardan biri olmasının yanı sıra, yazımı da hiç fena değil. Olaylar birinci kişiden anlatıldığı için daha çarpıcı olabiliyor okur için. Ortalamaya yakın bir kitap oldu benim için. Güzel yanları olduğu kadar tatmin etmeyen yanları da vardı. Okuduğuma pişman değilim ama başka bir kitap okusam eksikliğini hissetmezdim. Güzel günler dileğiyle. Kendinize iyi bakın.
John Delahunt / Bir Cinayetin Hikayesi
John Delahunt / Bir Cinayetin HikayesiAndrew Hughes · Can Yayınları · 2018100 okunma
·
95 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.