Gönderi

Medeniyet Mabedleri:Halkevleri
Eğitim alan nüfusun haricinde de, Halkevlerinin kurulması ile 1930’lar boyunca, Türk Ocakları’nın mütevazı imkânlarıyla yürütmeye çalıştığı cihadı, artık devlet kendi uhdesine alır. Medeni yaşam tarzı, kurumsal olarak bu sefer sadece genç nesle değil Anadolu’nun dört köşesindeki halka havarice tanıtılmaya başlanır. Ülkü’de çıkan bir yazıya göre halk terbiyesi havariliktir ve ancak havari ruhlu insanlarca yapılabilir.77 Bir başka yazıda da, halkevine gelen yüksek mektep talebeleri, “aynı inanın havarisi” olarak tanıtılır.78 Zaten, o zamanın Eminönü Halkevi Reisi, sonranın Aydın milletvekili Agâh Sırrı Levend’in 1936’daki söylevinde “istilâ sahasını genişleten kurtarıcı bir ordu”ya79 benzettiği Halkevlerinin amacı da, “inkılâp esaslarını bütün ruhlara ve fikirlere hâkim, mukaddes iman şartları halinde perçinlemek”tir.8° Sovyetler’in “kızıl evlilikleri”ni hatırlatır tarzda, gençler Halkevlerinde evlenmektedirler.81 Halkevi, medeniyet farzlarının yerine getirildiği bir ibadet merkezidir artık. II, III, IV, V ve VI. dönem milletvekilliği yapan Necip Ali (Küçüka), Halkevlerini “ÜLKÜ mabetleri” olarak isimlendirirken;82 yine Ülkü dergisinde Kâmuran Bozkır, 1936’da “Halkevleri” makalesinde şöyle yazar: Ne câmi, ne medrese, ne başka bir gençlik kurumu bizce: Halkevleri bugünkü neslin gireceği biricik evler biricik tapınış yerleridir. Gençlik bu evlerde ne bir puta ne de mevhum bir varlığa tapınmıyor. Gençliğin bu evlerde bir tanrı olarak bulduğu yine kendisidir.83 Halkevleri müfettişi Behçet Kemal Çağlar da, Ülkü’deki köşesinde, Halkevi’nin “bir mâbed saygısıyla girilecek bir yer” olduğunu belirtir.84 Halkevleri, bir mabet olarak caminin yerine tasavvur edilmekle kalmaz aynı zaman da kendisinde hidayete erilen,85 iman dağıtılan yerlerdir. Bu kurguda Kemalist oryantalizmin “ileri karakolu” olarak tasavvur edilen ve “mâbet gibi iman dağıtır” olması istenen86 Halkevleri, yeni yaşamın bayrağını fethettiği topraklara dikmeye çabalar. Behçet Kemal’in “Halkevinin Çocuğu” şiirindeki anlatımıyla: Öz yurdu fethe çıktık işte mânen yeniden Bir gönüllü zabittir burada her köye giden Bir zevkin zaferidir köyde her bando sesi... Sahnedeki her kadın hemşiyre ödevinde, Her kadın Tomris kadar kahraman halkevinde... Bir büyük fethe çıktık yüz altmış yedi koldan.. Halkevi genci nedir işinde gören bilir... O hep böyle yükselir, Tanrı biraz eğilir87 Bu Tomris kadar kahraman Kemalist kadın üzerinde de durmak gerekebilir. Modernleşmenin hem araçları hem de sembolleri olarak kurgulanan ve “tektipleştirilip” “kutsallaştırılan” çağdaş kadınlar88 da, bu mukaddes cihada kendi dünyalarında iştirak edeceklerdir. Onlar, Cumhuriyet balolarında medeniyet icaplarının onlara yüklediği bir vazife olarak içki içer, başlarını açar, dans eder.89 Vazife aksatılırsa, bizzat Mustafa Kemal genç zabitlere, “ileri marş; dans edin! ” emriyle, kadınları dansa kaldırma vazifesi verir.90 Bu medeniyet vazifesinin, cihad-ı mukaddesin ifası öylesine ciddiye alınır ki, mesela Biga Türk Ocağı dans edecek kadın bulamadığı için ocaklı gençlerden bir kısmı kadın kıyafetleri giyerek, digerleriyle dans edeceklerdir.91 Bu kutsal “medeniyet götürme” vazifesinin üstlenicileri, paradoksal bir biçimde, Batı’yı Doğu’da tekrar üretmektedirler. Bu noktada Batı, coğrafı bir bölge olmaktan çıkıp, “bir düşünce tarzı, bir dil, bir söylem”e dönüşür;» Hatta eskiden Allah’ın herkesi izlediginin tasavvur edildiği gibi, Batı’nın, medeniyetin bu yerli misyonerlerini izlediği tasavvur edilir. ------------------- 77 Hâmit Zübeyr (Koşay), “Halk Terbiyesi Vasıtaları”, Ülkü, sayı 2, Mart 1933, s. 154. 78 Behçet Kemal Çağlar, “Halkevlerinde Bariz Çalışmalar ve Beliren Degerler”, Ülkü, sayı 55, Eylül 1937, s. 88. 79 Agâh Sırrı Levend, Halk Kürsüsünden Akisler, Bürhaneddin Matbaası, 1941. 80 “Gazi’nin Yeni Eseri Halkevleri”, s. 4. 81 Levend, Halk Kürsüsünden..., s. 46. Ayrıca Halkevleri çarşaf ve peçeyle de mücadelenin bir öncü kolu olarak konumlanır. Sözgelimi Elazığ Halkevi, başarılarını aktarırken bu hususa da yer ayırır: “Çarşaf ve peçe mücadelesinde de tamamile muvaffak olunmuştur.” “Elâziz Halkevinin Muavaffakiyetleri”, Cumhuriyet, 23 Temmuz 1936, s. 2. I. Müştak Mayakon da Halkevini “1ayik mabed” olarak tammlar. Ismail Müştak Mayakon, “Abdülhak Hâmid”, Ülkü, sayı 51, M21)’15 1937, s. 177. 82 “Necip Ali Beyin Nutku”, Ülkü, sayı 2, Mart 1933, s. 104. Ayrıca başka bir zaman yine HalkeV' lerinden bahisle “millî mabet içinde ve ugurunda” çalışmaktan söz edilir. Necip Ali (Kucuka). “Ismet Paşa ve Halkevleri”, Ülkü, sayı 18, Agustos 1934, s. 404. 83 Kâmuran Bozkır, “Halkevlerine Dair", Ülkü, sayı 36, Şubat 1936, s. 459. 84 Çaglar, “Halkevlerinde Bariz Çalışmalar..., sayı 55. s. 87. 85 Behçet Kemal, Vâlâ Nureddin’den bahsettiği yazısında şöyle der: “Size şimdi bir de pek meşhur, fakat halkevlerinde çok şuurlu ve aziz bir hidayete ermiş bir uyanık ve aydın yazıcımızdan bahsedeceğim.” Behçet Kemal Çağlar, “Halkevlerinde Ban'z Çalışmalar ve Beliren Değerler”, Ülkü,sayı 53, Temmuz 1937, s. 391. 86 Çaglar, “Halkevleri’nde Göze Çarpan...”, sayı 68, s. 182. 87 Behçet Kemal Çağlar, “Halkevinin Çocuğu”, Ülkü, sayı 49, Mart 1937, s. 26-27 88 Hande Eslen~Ziya, Umut Korkut, “Political Religion and Politicized Women in Turkey: Hegemonic Republicanism Revisited”, Politics, Religioné’Ideology, 11:3, 2010, s. 317-318. Bu baglamda özellikle kızların yeni medeniyetin icaplarını öğrendikleri okulların mistifiye edilmesi dikkat çeken bir husustur. Mesela Raif Necdet Kestelli’nin 1933 tarihli romanında ileride kurulacağı tasavvur edilen Istanbul Türk Kız Koleji’nden bahisle, “Kolej hakiki manasile bir medeniyet mabedi! ” denilir. ” Bu “ilim ve terbiye mabedine girmek” güçtür. Raif Necdet Kestelli, Semavi İhtiras, Güneş Matbaası, 1933, s. 24. 89. Elif Mahir, “Etiquette Rules in The Early Republican Period”,journal of Historical Sudies, 3,2005, s. 20. Üstelik 1930’ların başında bir vazife olarak bunları yapması beklenen kadınlar, aynı on yılın sonunda, bu sefer bunları yaptıkları için suçlanmaya başlanacaklar, “yozlaşmış, bozuk hayatların simgeleri” olacaklardı. Sibel Bozdoğan, Modernizm ve Ulusun İnşası, Imge Yayınları, 2008, s. 233. 90.Nilüfer Göle, Modern Mahrem, Metis Yayınlan, 2001, s. 87-88. Üstelik taşrada Cumhuriyet balolarında valinin teşvik ettiği gençler, bu kutsal vazifenin idrakiyle, özellikle Atatürk büstünün önünde dans ederdi. Demo Ahmet Aslan, “Cumhuriyet’in Törensel Meşruiyeti: Ulus-devlet inşa sürecinde milli bayramlar (1923-1938)”, doktora tezi, Ankara Üniversitesi, 2001, s. 177. 91 Bu durum Türk Ocakları’nın Üçüncü Kongresi’nde (1926) yogun tartışmaları netice verir. Ayvalık delegesi Fazıl Dogan, bunun sadece Biga Türk Ocağı’na özgü olmadığını ifade eder. Ustel. Türk Ocakları..., s. 182-183.
Sayfa 126Kitabı okudu
·
125 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.