Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

152 syf.
7/10 puan verdi
13.8.19 George Orwell’i okumayı bir süredir istiyordum ancak duygu yerine düşünce ağırlıklı yazmasından dolayı biraz önyargılıydım. Salt düşünce ağırlıklı yazıları hep ağır ve sıkıcı buluyordum çünkü. Bu yüzden kısa ve ilginç olan “Hayvan Çiftliği” öyküsünden başlamayı yeğledim. Bu öykü, olacağını düşündüğümden daha akıcı geldi bana. Olayların hareketli olmasından belki ama çok hızlı ve sürükleyici aktı. Düşünceyi ise Orwell, beklediğim gibi paragraflar halinde yığın yığın küme olarak değil de, öykünün içine yedirerek çok güzel aktarmış. Olayların içinde kaybolurken düşünce sizi sıkmıyor ancak kitabı bitirdiğinizde dönüp üzerine bir düşününce gerçekten vermek istediği düşünceyi etkili bir şekilde anlıyorsunuz. Bu yönden dili de ustaca kullanmış, fazla sanatsal betimlemeye de kaçılmadan öykü öz ve etkili bir biçimde anlatılmış. Orwell, çoğu düşünce yazarının aksine kendi fikrini direkt düzyazıda verip okuyucudan bunu benimsemesini beklememiş, onun yerine düşüncesinin haklılığını örnekler vererek bize kanıtlamaya çalışmış ki bence bu okuyucunun düşünceyi almasında daha etkili olmuştur. Genel olarak konuya bakarsak, komünizmin siyasal aksaklıklarını eleştirdiğini söyleyebiliriz. Hikayede insan zulmünde yaşayan hayvanlar, domuzların önderliğinde isyan ediyor ve özgürlüklerini kazanıyor, ancak sonra domuzlar yönetime geçince kendilerini ayrı ve özel görmeye başlıyorlar ve giderek insanlaşıp onlar da diğer hayvanlara zulmediyor, tek farkları bunu diğer hayvanların yüzüne gerçeği söylemeden yapmaları. Onlara gelince aman yoldaşlar, canım yoldaşlar biz sizi insanlardan kurtarmadık mı, biz size özgürlüğünüzü vermedik mi, en azından artık kendiniz için çalışıyorsunuz vs. gibi bir dolu cafcaflı söz ve yalanla diğer hayvanların gözlerini boyarken diğer yandan onların emeğini kendi zevk ve sefaları için kullanıp insanlarla lüks için iş birliği yapıyorlar. Önceleri tamamen idealist olan domuzların lideri haline gelen Napoleon, kendinden önceki idealist liderlerden teker teker kurtuluyor ve onların fikirlerini kendi fikriymiş gibi çarpıtıyor. Snowball denilen çok akıllı bir domuzla karşılaşıyoruz kitabın başında, isyanı yönetiyor, saldırı anında çiftliği ön saflarda savunuyor ve kitaplar okuyup kendini geliştirerek yel değirmeninin projelerini o tasarlıyor. Ancak sonradan Napoleon’un köpekleri tarafından kovalanarak çiftlikten sürülüyor ve ondan sonra başa geçen Napoleon, başından beri karşı olmasına rağmen onun yel değirmeni fikrini ve planlarını sahipleniyor ve Snowball da zaten benden çalmıştı planları diyor. Burada nedense Lenin’le Stalin’e bir gönderme sezmeden edemedim :) Napoleon aynı Lenin’den sonra başa geçen Stalin gibi davranıyor ve sistemle ilgili birçok şeyi kendi lehine çarpıtıyor. Hayvanlar yer yer başta ilke belirledikleri tabelada bir şeylerin değiştiklerini fark ediyorlar ama kimse bir şey demeye cesaret edemiyor, zaten Squealer adında bir domuz, Napoleon’un sözcüsü gibi, hayvanların bir şeylerin ters gittiğini sezdikleri yerde bitip yine böyle bir ağız dolusu süslü sözle kafalarını karıştırıp onlara yaptıklarını doğrulamaya çalışıyor. Ama her ne kadar Squealer çok konuşarak yaptıklarını ört bas etse de, domuzlar günden güne insanlaşıyor ve diğer hayvanları başında verdikleri özgürlük ve eşitlik vaatlerinden oldukça uzakta, kendi lüks ve rahatları için çalıştırıyorlar. Napoleon’un kendi yetiştirdikleri köpekleri de, diğer hayvanlara hiç meydan bırakmıyor, birkaç defa ona ihanet ettiği söylenen hayvanlar o köpeklerce zalimce parçalandıktan sonra, bir daha kimse Napoleon’un aleyhine tek laf edemez oluyor. Bu yönden de aslında Stalin’i anımsatıyor. Eskiden babam anlatırdı, Stalin belinde hep silahıyla dolaşıp hoşuna gitmeyen bir durum olduğunda en yakınındaki adamları bile tereddüt etmeden vurup öldürürmüş. Bu yüzden içki masasında arkadaşlarının onun sevdiği ve sevmediği şeyleri not aldıkları, sonra hep ona ters düşmemek için ona göre davrandıklarını söylerdi. Bu biraz onu hatırlattı. Hayvanlar köpeklerden korkularına yapılanlara itiraz etmeyi bırakın, şikayet bile edemez olmuşlardı. Bu da domuzlara istedikleri gibi yaşayabilme yolu açmış tabii :( Kitabın sonunda domuzlarla insanlar bir araya gelip içiyorlar ve domuzlar insanlara iyi bir çiftlik nasıl yönetiliyor, onun hakkında tavsiye veriyorlar, diğer hayvanları nasıl çok çalıştırıp az besleyerek şımartmadıklarıyla övünüyorlardı. En sonunda da yazar domuzların yüzlerinin diğer hayvanlar gözünde insanlarınkiyle karıştığını yazmış. Bu hikaye, her ne kadar eşitlik ve sosyalizm teoride iyi görünse de uygulamada mümkün olmadığını, çünkü emeği yöneten bir kesime ihtiyaç her halükarda duyulacağını ve insanların bir kere o gücü elde etti mi görevlerini nefisleri için istismar etmeye ne kadar yatkın olacaklarını gösteriyor. Orada halkı temsil etmekte olan hayvanlar da eşitlik ve özgürlük düşünceleri beslenince manipüle olmaya gayet açık durumdalar. Siyasete ve tarihe ilgisi olanların mutlaka okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Komunist ve sosyalist sistemin açık bir dille eleştirmiş George Orwell, tüm nedenlerini ve süreci yalın ve anlaşılır bir dille dile getirmiş. İçeriği de oldukça serüvensel ve akıcı. İkinci adı da “Bir Peri Masalı”ymış kitabın. Gerçekten hayvanlara bir peri masalı gibi yansıtılan ama aslında ardında yatan gerçekleri o kadar toz pembe olmayan peri masalı tadıyla yazılmış bir kitaptı. Kesinlikle okumamışlara okumalarını öneririm :))) https://1000kitap.com/kitap/kitap--169052
Hayvan Çiftliği
Hayvan Çiftliği
George Orwell
George Orwell
Hayvan Çiftliği
Hayvan ÇiftliğiGeorge Orwell · Can Yayınları · 2020247,1bin okunma
·
2 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.