Gönderi

Vazo içerisinde solan değil, unutulmuş kurumuş güller sahipliğinde bi yaşam sürüyoruz. Kırılıyoruz en inandığımız yerden en yaşanılası yaşlarımızda. Büyüyoruz, kırıldıkça. Sebebi olduğumuzu düşündüğümüz gülüşlerin kıyısına vuran gamzelerden hak talep ediyoruz. Düşerek uyandığımız kâbusların başkenti oluyor, başka yanaklardaki gamzelerde kendi gözyaşlarımız ile gömülüyoruz. . İnsanların karaktersizliğini edebiyatın kötü adamlarının hayat verdiği karakterler ile dolduruyoruz. Karşımızdakinin anladığı kadar olduğu gerçeğiyle daha az konuşuyoruz, büyüdükçe. Kahve suyunu tek kişilik koymanın, diş macununu ortadan sıkmanın, çift kişilik kazanılan konser biletiyle konsere tek gitmenin, tek kişilik battaniyenin altında izlenecek filme tek karar veriyor olmanın yalnızlığında bir dünya kuruyoruz kendimize. . Sonra, toplumun sevmediği o kötü çocuklardan oluyoruz. Tek yaşıyoruz, içiyoruz, çok geziyoruz, yüksek sesle sevişiyoruz, dans ediyoruz, hayvanlar sahipleniyoruz, duvarlarımıza posterler asıyoruz, evin kirişlerine şiirler yazıyoruz, biletler biriktiriyoruz, hazlar biriktiriyoruz, yıldız toplarına bulanıyoruz, bize kötü çocuk diyen toplumun anlamadığı müzikler dinliyoruz, sakıncalı dediği konserlere tek başına gidiyor ve sakıncalı gördükleri her şeyi yapıyoruz. . Çoğaltılabilirdi, ama kahvem bitti. Türkiye geneli nasıl bilmem ama İstanbul tam ikilem grisi. Sıcak bira, sıcak şarap, parmak uçlarından sigara yakılacak sıcak bir kadın ve kalem izleri iç sesleri kadar derin olan adamlar en çok bu havalarda hazlıdır. Değerlendirin.
·
1 görüntüleme
Gregor Samsa