Gönderi

92 syf.
5/10 puan verdi
·
Read in 19 hours
"Dişil Enerji"nin Yok'luğunda Var'olan Valerie Solanas
"Bu toplumda hayat, en iyi halinde bile can sıkıntısından ibaret olduğundan ve toplumun hiçbir tarafı kadınlara uygun olmadığından; uygar-kafalı, sorumlu, heyecan arayan dişilere, hükümeti yıkmak, para sistemini bertaraf etmek, her alanda otomasyonu kurumlaştırmak ve eril cinsi yok etmekten başka çare kalmıyor." cümleleriyle başlıyor Valerie Solanas, manifestosuna. Ve şöyle devam ediyor: "Erilleri muhafaza etmemiz için üreme gibi müphem bir amaç bile yoktur." Kitabı incelemeye başlamadan önce bazı kavramların hangi ifadeleri nasıl etkilediği konusunda bir parantez açmak istiyorum. Eril ve dişil kavramları, temelinde "her şey zıddıyla var olur" düşüncesi ekseninde, günümüzde iktidar ilişkilerinin cinsiyet rollerine, biyolojik determinizmine sızmıştır. Françoise Heritier'in işaret ettiği gibi, erkeğin üstünlüğünü dile getiren bu "ilk diktomi"ye sonradan ideoloji tarafından el konup hayatın her düzeyine ve bilginin bütün alanlarına yayılmış olmasıdır. Platon ile ilk kez görünür halini almış görünen ve sonra Aristotales, Philon gibi düşünürleri etkileyen bu diktomi, daha sonrasında psikoloji kuramlarına kadar işlenmiştir. Öyle ki, Dişil ve Eril enerji, her insanda bulunan ve birbirini Ying-Yang'ın karanlık-aydınlık unsurları gibi tamamlayan, çoğunlukla birinin, ötekinin üstünde var olduğu, zaman zaman bunun değişebildiği bir unsur olarak bir dinamizm içindedir. Eril ve Dişil özelliklere, bir göz atıp, hangi "enerjinin" bizde yoğunlukta olduğunu görmek mümkündür pek tabii. Fakat, bu meseleyi, "evrene enerji yollayalım, başımıza güzel şeyler gelsin", "içimdeki enerjiyi kötülükleri yenmek için kullanıyorum" ifadeleriyle, günlük hayatımızda enerji kavramını pragmatik bir unsura çevirmek için kullanan zihniyet, arkasında yatan tarihi, ne gibi sorunların işte bu parçalı bakış açısıyla yaratıldığını göremeyecektir. Eril enerji, en basit tanımıyla, güçlüdür, cesaretlidir, atılgandır, bedensel aktiflik gerektiren işleri yapar, zihinsel olarak odaklanma yeteneğine sahiptir, bireyseldir, sorununu tartışmaz, tek başına çözmeyi seçer, kadını dış dünyaya karşı korumak ister, eğer kendini ve etrafını koruyamıyorsa bu onun için güçsüzlük belirtisidir. Dişil enerji ise, duyguların gel-gitleri arasında dans eder, görülmeyi, fark edilmeyi, beğenilmeyi sever, kendisinden çok başkası için yaşar, uyumlu, fedakar, anlayışlı... özellikleri taşır. Bu tanımların bize hatırlatacağı ilk olgu, cinsel dimorfizmin, biyolojik determinizmi besleyip ideolojik/toplumsal aygıtlar olarak kullanılmasını içeren (sexizm) cinsiyetçiliktir. Gerçekten de, psikoloji literatüründe, kadın(!) , istatistiklerde depresyon, histeri, panik atak gibi rahatsızlıklara, erkeklerden büyük oranda bir farkla yakalanmaktadır. Yine kişilik bozukluklarından, şizoid kişilik, borderline kişilik örüntüsü, histrionik kişilik bozukluğu, bağımlı kişilik kadınlarda daha fazlayken, anti-sosyal, obsesif kompulsif, paranoid kişilik erkekte baskındır. Bu ayrışmanın nedeni, bu örüntülerin, hangi özellikler içerdiğini az çok bilen okur için oldukça barizdir. Toplumdaki yaşamın sürdürülebilir olması bugün gerçekten de, para ilişkisine, sürekli başarma ve yükselme dürtüsüne, mülkiyete, kısa "güç" ilkesine dayanmaktadır. Güç ilkesine göre hareket eden insan, oyunu kuralına göre oynamış olur ve saygıyla karışık bir korku duyulur bu insana, hele ki maddi açıdan da güçlüyse toplumda yerini çoktan almıştır. Bunun aksi davranan, az önce bahsettiğimiz "dişil enerji" nin de unsurlarını içeren kadın, dolayısıyla bir sistemin -parçasına- çoğunlukla da, erkeğe eklemlenme ihtiyacı duyar. Kadının yoğunlukta olduğu kişilik örüntüleri işte bu noktada anlam kazanıyor, kadının neredeyse, bir "bozukluk" olarak kendini gösterebileceği, "delirme emareleri" bile "toplumda kabul görme" ilkesi doğrultusunda şekil alır. Dolayısıyla Foucault'un da dediği gibi, "delilik" politiktir. Bunun yanında, erkeğin anti-sosyal, paranoid kişilik gibi bir tür "delirme"ye yakalanması da, yine toplumda karşılığını bulacaktır. Çünkü tarihte, kuralı yıkan, yeni bir kural koyma yoluna giden, bunun için gerekirse oğlunu, babasını öldüren, kurban eden erkektir. Tarih sahnesinde buna imkan bulan erkek, 21. yüzyılda da "psikoloji bilimi" ile buna neden yeniden imkan bulmasın? Ama şizoid kişilik erkekte azdır, çünkü eve kapanıp, insanlarla büyük ölçüde ilişkisini kesen, çevresindeki insanlar, bildiği, tanıdığı birkaç kişiden öteye geçmeyen, dışarı çıkıp dünya hakkında bütüncül bir bakış açısına sahip olamadığı için içine dönüp "yeni bir dünya" yaratan, zamanla bu hayal dünyasında bu can sıkıntısından görünmeyen'i görünür kılmaya çalışan, ruhsal fenomenler aracılığıyla bilinmez işaretler alan, ya da düşüncelerini, kendi fikri olarak sunduğunda avlanacağı için, "rüyamda gördüm, malum oldu, bana fısıldadılar" şeklinde ortaya koymak durumunda kalan, kadındır. Bu bastırılmışlığın, zamanla bir kişilik örüntüsüne evrilmesi kaçınılmazdır. Dolayısıyla, burada söz konusu olan, birkaç yüzyıldır süren, devlet modelinin, iktidar ilişkilerine, iktidar ilişkilerinin topluma ve en sonunda bireye sıçramasıdır. Erkek de, kadın da, zaten çok uzun yıllardır, bu modelde üst bir bilinç(!) tarafından ayrışmıştır, evet bu üst bilinç erkektir, ama bu üst bilinç eril olan erkektir. Ve böyle bir durumda, Valerie'nin bazen erkeği suçlarken, bazen eril'e işaret etmesi (gel-giti) içinde bulunduğu şartlardan ötürü hayret verici değildir. Valerie, çok zor bir yaşamdan geçmiş. Doğduğu ve yetiştiği ilk çağlarda, aile sisteminin dayatmasıyla, güveni alabileceği ilk erkek modellerinden büyük zararlar almış. Belki tek bildiği yoldan gitmiş, belki bir alternatif olduğunu bildiği halde bunu seçmemiş. Tiyatro oyununu, okuması için verdiği Warhol, hayatında "ciddiye alındığı" ilk erkek figürmüş. Hayal kırılığına uğradığı bir erkek figürünü Warhol'a transfer ederek her halükarda bir uçuruma yürüdüğü açıkmış. -ki, kendisini yaraladıktan sonra, içindeki tek bir umut parçası da sökülmüş, ve Warhol için "Hayatım üzerinde çok fazla denetimi vardı." demiş. Aslında bu, bir erkekte, tüm uygarlık tarihini temize çekme girişiminin başarısız bir sonucunun ifadesinden başka bir şey değildir. Kendisine paranoid kişilik teşhisi konulduktan sonra uzun bir zaman akıl hastanesiyle hapis arasında gidip geliyor. Manifestoyu bu sırada yazıyor. Eril-dişil ayrımı yapılmadan, parçalara ayrılıp incelenmeden önceki insanın özgürlüğü birkaç binyıl önce çoktan elinden alınmış insanın elinden bu kez "aklı" da alınıyor. Bebeğin laboratuvarda üretilmesi, erkek cinsinin öldürülmesi gibi doğal sistemden uzaklaşarak eril ideolojiyi destekleyen fikirlerinin yanı sıra üzerinde dursa geliştirebileceği "devlet ideolojisi" dışında, devrimci fikirleri varmış. ''... O yüzden çözüm kadınları özgürleştirecek olan para-iş sisteminin tamamen ortadan kaldırılmasıdır; erkeklerle iktisadi eşitlik sağlanması değil.'' ''Sevgi, para ve manasız çalışmaya dayanan bir toplumda çiçek açamaz; sevginin, mutlak ekonomik ve kişisel özgürlüğe, boş vakte ve insanı yoğun biçimde özümseyen, duygusal olarak tatmin eden ve saygı duyduğunuz insanlarla paylaşıldığında, derin arkadaşlığa yol açan faaliyetlere ihtiyacı vardır. Bizim "toplumumuz" bu tür faaliyetler için hiçbir pratik fırsat sağlamaz.'' ''Eril, denetimi elinde tuttuğu sürece zihinsel hastalık meselesi asla çözülmeyecektir çünkü birincisi, "eril" in bundan büyük çıkarı vardır.'' ''...O yüzden "erilin" durumuna İnsanlık Durumu adını verir; kendilerini korkutan hiçlik sorunlarını felsefi bir ikilem gibi sunar ve böylece kendi hayvansılıklarını yükseltir ve böbürlenerek, hiçliklerine "Kimlik Sorunu" adını takar ve sonra yine böbürlenerek atıp tutmaya devam ederler, "Bireyin Krizi", "İnsanın Özü", "Özü Önceleyen Varoluş", "İnsanın Varolma Biçimleri", vb., vb.'' Bu manifestoyu okurken, "Ama bu kadınınki de canilik", "Böyle çözüm mü olur?", "Kendisi kadın ama önerdiği sistem eril." gibi "masum" ve "indirgemeci" bir okumadan çıkılmasını tavsiye ediyorum. Zira, sistemdeki sorunun erkek olmadığının bilincinde olan, bu manifestoyu kabul-red/kötü-iyi ölçüleri olmaksızın yazdıran tarihi daha geniş bir konjonktürde irdeleme ihtiyacını hissedecektir.
Erkek Doğrama Cemiyeti Manifestosu
Erkek Doğrama Cemiyeti ManifestosuValerie Solanas · Sel Yayıncılık · 20181,204 okunma
·
84 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.