Gönderi

Umutsuzlar Parkı
Asım Bezirci: Neden Umutsuzlar Parkı? Edip Cansever: Bir toplumu anlamak için, en önce o toplumda yazılmış şiirlere bakmalı. Baskının ya da özgürlüğün, ilginin ya da ilgisizliğin, mutluluğun ya da mutsuzluğun bunca etkisini görebilirsiniz o şiirlerde. Eğer bir topluma insan olarak sokulmuşsak, sanatçı olarak da sokulmuşuz demektir. Olup bitenleri beğeniyor ya da beğenmiyorsak, bu bizim kişiliğimize de vuracaktır ister istemez. İşte Umutsuzlar Parkı böyle bir alanda gelişiyor. Çevresinden başlayıp evrensel konulara el atıyor. Geleneklerinden silkinmiş, bağlantılarını yitirmiş insanlara yanıtlar hazırlıyor bir bakıma. Onlara karşı çıkarak değil, aynı durum içinde onlara katılarak. Yani kendimi ve ilgilerimi yokluyorum burada. Bir boşluk içinde dengemi arıyorum. Ama, akla şöyle bir soru gelebilir: Öyleyse kurtuluş nerede? İşte bakın Beckett’in oyunundaki Vladimir nasıl konuşuyor: ESTRAGON — Kendimizi assak? VLADİMİR — Bu da bir çeşit bağlanma vasıtası olurdu. Görülüyor ki, ölüm de kurtarmıyor bizi. Öyleyse? Yaşamakla, yaşama gücüyle bir geçerlik kazanmak zorundayız. Ama gözü kapalı bağlılıklara, yani bir çeşit gizemciliğe (mistisizme) de düşmek istemiyoruz bu ara. Geleneklere gelince; isterseniz gene Beckett’e başvuralım: VLADİMİR — Ama sen böyle yalınayak gidemezsin!.. ESTRAGON — Hazreti İsa da yalınayak yürürdü. VLADİMİR — Hazreti İsa! O kadar uzaklarda ne arıyorsun? Herhalde kendini Hazreti İsa ile mukayeseye kalkmazsın. ESTRAGON — Bütün ömrümce ben kendimi hep onunla mukayese ettim. Evet, hep böyle yapıldı; kendimizi alışılmışla, bizim olmayan inançlarla oranladık durduk. Artık yeni bir varlık olduğumuzu anlıyoruz. Çağımızın tek ve gerçek anlamı da bu. Kısacası birey olarak (kişisel davranışlar bir yana) bu varlığı değerlendirmek, kendimizi yeni bir topluma kazandırılmış görmek istiyoruz.
Umutsuzlar Parkı'nda Bir Umutlu ile KonuşmaKitabı okudu
··
8 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.