Gönderi

272 syf.
10/10 puan verdi
çoğu zaman bitkilerin insan ve diğer canlılardan daha fazla yaşam hakkına sahip olduklarını düşünmüşümdür. çünkü tüm dünyada yaşam döngüsünün en temelini oluşturan yapı taşı bitkilerdir. en kısa tanımla bitkiler olmadan canlıları hayatta tutan oksijende olmayacaktır. bunun yanı sıra karnımızı doyurmak, giyinmek, barınmak, tedavi olmak (alternatif tıp) gibi daha birçok gereksinim için kullanılan bitkiler, insanların gençleşme ve ölümsüzlük gibi arayışlarının da kaynağını oluşturmuştur. örneğin 4500 yaşında ki ağaçların (taxus baccata (adi porsuk) ) ve buna benzer uzun yıllar yaşayan bitki türlerinin varlığı bu arayışı tetiklemiştir. bütün bunların keşfine neden olan insanoğlu teknolojinin ilerlemesi, hızlı sanayileşme, daha fazla merak daha fazla para hırsı vb. nedenlerle bir zamanlar mucize olarak gördüğü bitki dünyasına hükmetme arzusu ile bu mucizenin sonunu hazırlamaya başlamıştır. temelde mükemmel olan bu sistemi korumak ve devamını sağlamak yerine ona sahip olmak ve yönetmek için gen kaynaklarıyla oynamış türlerin yok olmasına sebep olmuş ve en önemlisi de bunu umursamaz hale gelmiştir. kısaca bu mükemmel oluşumu küçümsemişlerdir. insanlar tarafından bitkilerin küçümsenmesi ise üzerinde durulması gereken diğer bir meseledir. bitkiler fotosentez sayesinde atmosferdeki karbondioksiti ve ısıyı alarak besin üretirler, oksijen açığa çıkarırlar ve dengeyi sağlarlar. atmosferdeki oksijen miktarının korunması için de başka bir doğal kaynak yoktur. bu yüzden tüm canlı sistemlerdeki dengelerin korunması için bitkilerin varlığı şarttır. bu mükemmel sentezin hayati önem taşıyan bir diğer ürünü de canlıların besin kaynaklarıdır. fotosentez sonucunda ortaya çıkan bu besin kaynakları "karbonhidratlar" olarak adlandırılır. glikoz, nişasta, selüloz ve sakkaroz karbonhidratların en bilinenleri ve en hayati olanlarıdır. fotosentez sonucunda üretilen bu maddeler hem bitkilerin kendileri, hem de diğer canlılar için çok önemlidir. gerek hayvanlar gerekse insanlar, bitkilerin üretmiş olduğu bu besinleri tüketerek hayatlarını sürdürebilecek enerjiyi elde ederler. hayvansal besinler de ancak bitkilerden elde edilen ürünler sayesinde var olabilmektedir. peki, bitkiler bunu nasıl başarabiliyorlar? bu kadar kıt olanaklarla bu kadar ileri bir teknolojiye hangi canlı sahip? bu kadar işe yaramalarına rağmen bitkiler neden şikâyetçi değiller; ben üretim yapmak istemiyorum biraz dinlenmek istiyorum, yok efendim artık oynamıyorum demiyorlar? sürekli bir gelişim ve üretim halindeler ve bunun karşılığında bir beklenti için de de değiller. insanın ise tek başına bir üretkenliği yok. insan varlığını bitkilere borçlu ve diğer canlılar da öyle… bitkiler ise hiçbir canlıya muhtaç değiller. bitkiler sinir sistemi ve beyne sahip değiller. bu nedenle insanların çoğu bitkilerin zekâ belirtisi gösteremediğini ve iletişim kuramadığını düşünüyor. fakat bitkiler birçok olaya tepki gösteriyorlar. konuşamıyorlar yâda hızlı hareket edemiyorlar ama bünyelerindeki kimyasallar ile tepkilerini gösteriyorlar. birçok deneyde bu gözlenmiştir. uyaranlara tepki göstermek canlılık belirtisi ve bu belirti sistematik bir şekilde gerçekleştirilebiliyorsa aynı zamanda zekâ belirtisidir. zekânın en önemli belirtilerinden ikisi hafıza ve öğrenme yeteneğidir. bu güne kadar var olmayı başarabilmiş bir bitki mutlaka hafızasını kullanarak ve yeni koşulları öğrenip adapte olarak yaşamını devam ettirmiş ve günümüze kadar gelmiştir. elbette yüksek zekâlı bir canlı sadece bu iki bileşeni kullanarak hayatını devam ettirmez. bunların yanı sıra soyutlama, mantıklıma, neden-sonuç ilişkisi kurma gibi birçok zekâ fonksiyonunu da yerine getirebilir. ancak insanın zekâsını hayvan ile hayvanın zekâsını bitki ile ya da diğer canlılar ile kıyaslayamayız. kıyaslayamayacağımız ise insan dışı canlılarda zekâ yoktur anlamına gelmez. bitkiler üzerinde yapılan birçok deneyde varılan bulgular şöyledir; dr. consuelo de moraes bitkilerin "vampiri" olarak görülen küsküt otu ile bir çalışma yürüttü. araştırmasında, bitkilerin koku alma duyusu ile yönünü nasıl bulduğunu gösterdi. küsküt otu kökü olmayan ve dolayısıyla yaşamak için diğer bitkilere yapışıp onların kaynakları ile beslenen bir ottur. bu nedenle ona "vampir" denir. bu bitkinin bazı bitkileri diğerlerine nazaran daha çok tercih ettiği zaten biliniyordu. ancak bu tercihi neye göre yaptığı bilinmiyordu. seçenekler arasından tercih yapabilmek, zekânın en net belirtilerinden birisidir. en azından zekânın içgüdüsel kısmının... yapılan deneyde, ilk önce bir küsküt otu domates bitkisi ile aynı kaba kondu. küsküt otu zorlanmadan konak bitkiyi tespit etti. daha sonra küsküt otu, domates ile başka bir bitkinin arasına kondu ve hangisini tercih edeceği gözlendi. küsküt otu, domatese yöneldi. bu bulgulardan yararlanarak domates bitkisinin kokusu özenli bir şekilde ayrıştırılarak plastik bir çubuğun üzerine sürüldü. deney tekrarlandığında küsküt otu diğer alternatifi değil domates bitkisinin "parfümü" sürülmüş olan plastik çubuğu tercih etti. bu durum bitkilerin salınan kimyasallar yolu ile birbirlerini tanıyabildiğini gösterdi. domates bitkisinin ayrıca küsküt otu tarafından saldırıya uğradığında imdat çağrısı olarak yorumlanabilecek farklı bir kimyasal salgıladığı gözlendi. yapılan her yeni araştırma, bitkilerin etraflarıyla etkileşimi konusunda daha fazla ve net bilgiler vermektedir. fakat zor olan, etki-tepki sürecinin hayvanlar ile bitkiler arasında farklı olup olmadığını anlamaktır. hayvanlarda sinir sisteminin bulunması, bu süreci fazlasıyla hızlandırır ve verimli hale getirir. ancak yavaş ve verimsiz bir etki-tepki, sadece farklı bir zekâ tipi olarak değerlendirilemez mi? bitkilerde etki-tepkiye dair birçok örnek bulunmaktadır. örneğin yeni kesilmiş çimenlerin ya da koparılmış çiçek-benzeri bir koku saçması buna örnektir. bu kokular, bitkinin "güzel kokmak" amacıyla salgıladığı kimyasallar falan değildir. aslında bitkiler, kesilme sonucu alınan zarara karşı savunma olarak bu kimyasalları salgılarlar. max planck kimyasal ekoloji enstitüsü’nden dr. ıan baldwin ve dr. danny kessler, vahşi tütün bitkisi (nicotiana attenuata) üzerinde yaptığı araştırmada bitkinin kendisini tozlaşma ile döllemesi için gece az miktarda ışıldayarak ve çiçeklerinden benzil aseton yayarak çağırdığı gece aktif böceklerden bir kelebek çeşidinin (manduca sexta) yine bitkinin üzerine yumurtlaması ile ortaya çıkan larva tehdidini kovmak için belli kimyasallar yaydığını keşfetti. bu kimyasallar bu tırtıl çeşidi ile beslenen bir böceği çağırmak için kullanılıyordu. tütün bitkisinin savunması ve algısı konusunda ilgi çekici bir örnektir. çünkü zaten birçok yırtıcı ile baş edebilecek nikotin kimyasalını salgılayabilir ve bu sayede güvende kalabilir. fakat bunu basit bir kimyasal tepki olarak düşünebilirsiniz, haklısınız da. sonuçta kolumuz kanadığında bir dizi kimyasal tepkime sayesinde pıhtılaşma meydana gelir. bunun için zeki olmanıza gerek yoktur. fakat tütün bitkisi bundan daha tuhaf bir şeyi de başarabilir: aktif olarak kendisinin etrafında bulunacak avcı hayvanların hangileri olacağını manipüle edebilir! tütün bitkisi, kendisine zarar veren tırtılların tehdidinden genellikle avcı böcekler ve kuşlar sayesinde kurtulur. ancak bunu yapamadığında, çok daha sıra dışı bir şeyi dener: kendisini tozlaştıracak başka bir hayvan seçer! bir günden daha kısa bir süre içerisinde (dolayısıyla bu evrimsel bir değişim değildir!), çiçeklerini sinek kuşlarının (trochilidae) beslenebileceği bir şekle sokar. sinek kuşları tütünün saçtığı kokulara çekilirler ve burada tütünü rahatsız eden leziz tırtılları görürler. onlarla avlandıklarında, tütün de kendisini korumuş olur! buna "zekâ" dememek için kendimizi zor tutuyoruz, belirtelim. örneğin bitkilerde sosyal hayattan söz edebilir miyiz? bitkiler birbirlerini tanıyabilir mi? evrimsel ekolog susan dudley tarafından turpgiller (brassicaceae) ailesinden cakile türü ile yapılan bir deneyde, yan yana konan ve aynı atadan gelen bitkilerin köklerinin farklı atalardan gelen bitkilere oranla daha kontrollü (ve karşılıklı olarak ilişkili olacak şekilde) geliştiği görüldü. farklı bir türle tekrarlanan deneyde, farklı atalardan olan bitkiler hızlı bir şekilde kaynakları ele geçirmek için büyürken, aynı atadan gelen bitkiler bölgelerine sadık kaldı. bu bitkilerin aralarındaki kimyasal iletişim kesilip birbirlerini tanıması engellendiği zaman büyüme hızı da artış gösterdi. kökler daha hızlı büyüyüp daha fazla saçaklandı. bu iletişimin istemli olup olmadığı şu anda bilinmiyor. bu sorunun cevabı, bitkilerde zekâya dair çok daha açık bilgiler verecektir. tüm bunlar, gerçekten heyecan verici bulgulardır ve tartışmasız bir şekilde, tek başlarına bile bu araştırmalar hayvan-dışı canlılardaki zekâyı sorgulamamız gerektiğini göstermektedir. burada kritik olan nokta, birden fazla veriyi birbiriyle kıyaslayarak değerlendirmek ve buna uygun tepki göstermektir. tıpkı bir sorunla karşılaşan bir insanın, tüm verileri değerlendirerek en uygun cevabı vermesi gibi. bitkiler, bunu başarıyla yapabilirler. bitkilerde zekâ konusunda meşhur bir yazar olan michael pollan şöyle diyor: "bitkilerde elbette hayvanlardaki gibi nöronlar veya beyinler yok, dolayısıyla bitkilerin algı ve zekâ sistemlerinin çalışılmasına bitki nörobiyolojisi demek hata olacaktır. ancak hayvanlardaki yapılara analog (benzer) olan yapılara sahiptirler. günlük yaşamlarında duyusal verileri toplamak için birçok yönteme sahiptirler. bu verileri entegre ederler ve bunlara uygun bir tepki gösterirler. bunu beyinleri olmadan yaparlar ki zaten inanılmaz olan da budur. çünkü bizler, bilgiyi işlemek için otomatik olarak bir beynin olması gerektiğini varsayarız." yine bitkilerin zekâsına yönelik olarak araştırmalar yürüten bir diğer bilim insanı, prof. dr. stefano mancuso'dur. mancuso, şu anda dünya’da sadece bitki zekâsı konusuna odaklanmış tek laboratuvarı yönetmektedir. buraya kadar anlattıklarımıza yönelik şu sözleri söylemektedir: "eğer ki zekâyı problem çözme kapasitesi olarak tanımlarsanız, bitkilerin bize öğreteceği çok şey var demektir. onlar büyüme, adapte olma ve yayılma tipleri bakımından sadece akıllı değiller, aynı zamanda bunu nöronlar olmadan yapabilecek bir noktadalar. zekâ sadece beyne sahip olmayla ilgili bir konu değil. bitkilerle ilgili fikirlerimizin tüm hatalarının kökeninde, bitkilerin zeki olması için insan-benzeri duyguları olması gerektiğini varsaymamız yatıyor." umarım bu yazı sizlerin bakış açınızda, bir değişikliğe gitmeniz de faydalı olmuştur. artık bitkilere saygı ile baktığınızı varsayıyorum tabii ki zekâ bu konuda hayli önemli. onlar bizim için var mantığından arınıp kurtulmanız dileğiyle…
Ağaçların Gizli Yaşamı
Ağaçların Gizli YaşamıPeter Wohlleben · Kitap Kurdu Yayınevi · 2018621 okunma
·
34 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.