Harf devrimi yapılmıştır, çünkü mevcut yazı
okuma yazmada imla sorunu yaratıyordu. Bu
böyle, sadece şahsî mektup yazarken hissedilen
bir zaruret değildir. Çünkü adamlar askerdi ve
kumandan dediğin doğru mesaj çeker, çabuk
yazar, imla yanlışı yapmaz, talebenin okul ödevi
gibi metin yazmazdı. Çok açık ki şehrin adını
yanlış okursun veya köyün adını yanlış yazarsın,
okunmaz. Sekiz tane sesli harf telaffuz eden bir
dil sahibinin elinde sadece üç tane sesli harfi olan
bir alfabeyle bilinmeyen köylerin adını yanlış
yazması, bilinmeyen isimleri yanlış yazması kaçınılmaz. Goethe’yi Kute diye yazmaları gibi yer
ve şahıs isimlerinde sorun yaratır. Bu konuda 20.
yüzyılın başındaki aydınlar radikaldir. Osmanlı
mirasının ölmesi o kadar kolay değildir,
Osmanlıca öğrenilir. Yabancı talebenin on beş
günde öğrendiği harfleri ve okumayı sökmeyi
bizimki de on beş günde öğrenir; söz konusu olan
Çince değildir.
O dönemde Türkçe bu imlayla gitmez diye
tartışıyorlardı ve kimse de buna mükemmel
demiyordu. Herkes söylüyor, olmuyorsa o zaman
Latin olacak. Bunu daha öncesinde de diyenler
olmuşsa da ilk olarak böyle konularda cesareti
olan ve kafasında bir portre olan Atatürk
getirmiştir.