Gönderi

360 syf.
10/10 puan verdi
·
Read in 8 days
Senin ruhun bütün dünyadır.
SPOİLER İÇERİR!!! Hesse hakkında; 2 Temmuz 1877'de Almanya’nın Calw kentinde dünyaya gelmiş Hesse ve 1946 yılında da Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanmış Siddhartha ile. Ailesi Hristiyan ve dindarmış fakat Hesse onlarla uyuşmazlığa düşerek intihar girişiminde bulunmuş. Ardından hayatını değiştirecek bir şey yapmış ve bir kitapçıda çalışmaya başlamış. Bu kitapçıda çalışmak ona kitap ve yazma sevgisi aşılamış. Siddhartha kitabındaki Buddha öğretisi ise Hesse'nin Sri Lanka ve Endonezya gezisi sırasında ilgiyle izleyip öğrenmeye çalıştığı Budizm inanışından gelmiş anlaşılan. Hatta Siddhartha ismi, Buddha'nın "bütün duaların kabul edildiği" anlamına gelen "Saravarsthasiddha" isminin kısaltılmış hali. Kitap hakkında; Yaşamınızın hangi döneminde, kaç kez okursanız okuyun her okuyuşta farklı bir hisse kapılacağınız, farklı bir ders çıkarabileceğiniz kitaplardan biri Siddhartha. Aynı şeyleri Orwell’a ait 1984 kitabını okurken de hissetmiştim. Böyle kitapları genelde 3 ayrı dönemde okumam gerektiğine inanıyorum. "Şimdi oku, düşüncelerinin olgunlaştığını ve algının değiştiğini hissettiğin olgunluk döneminde oku ve eğer o kadar yaşarsan yaşlılıkta oku" diye köşeye ayırdığım kitaplardan biri oldu Siddhartha. Siddhartha hakkında; Konu itibariyle Siddhartha adlı genç ve bilge delikanlının bilmeye ve öğrenmeye susaması, BEN'inden sıyrılmak için duyduğu özleme daha fazla dayanamayıp baba ocağını terketmesi ve kendini kaybetmeyi aramasıyla başlıyor tüm olay. Ama evdeki hesap çarşıya uymadığından oradan oraya savruluyor Siddhartha. Ben'ini kendinden uzaklaştırmak isterken Ben'i ile baş başa kalıyor. İnancını, Tanrı’yla olan bağını, Tanrı’sını, kendini ve öğretisini arıyor. Bir öğretiye tabi kalmak istemese de. Arkadaşıyla, ailesiyle, aşkıyla, zenginlikle ve oğluyla sınanıyor. Gözünü bir açıyor ve her şeyin birer öğretmen ve eğitici olduğunu farkediyor. Yollar farklı ama varılacak yerler aynı. Hepimiz farklı yollara savruluruz ama mutlak gerçek tektir. Siddhartha kendi yolunda savrulan ve mutlak gerçeği arayan bir yolcu... Siddhartha, babasının sevgili oğlu ve geleceğin bilge kişisi. Bilge bir Brahman oğlu. Fakat tüm bunlardan tatmin olmayacak kadar arayış içinde ve huzursuz. "Tanrılara sungular sunan, davranışları kusursuz denecek kadar zarif, herkes tarafından sevilen, herkesin neşesi Siddhartha' nın yüreğinde neşe barınmıyordu. Düşler geliyordu ona ve dur durak bilmeyen düşünceler geliyordu ırmağın suyundan akarak, gecenin yıldızlarından ışıldayarak, güneşin ışınlarından eritilerek. Düşler geliyordu ona ve ruh tedirginliği geliyordu." Bilge olmak aradığı şey değil ve baba ocağında kalırsa da asla aradığı şeyi bulamayacaktır ve babasının da katılmış olduğu bu yola anlam verememektedir. "Babası, hayranlık duyulacak biriydi, tavır ve davranışları sessiz ve soyluydu, yaşamı arınmış, sözleri bilgeceydi, alnı seçkince yüce düşünceler barındırıyordu. Ama bu kadar çok şey bilen babasının bile mutlu bir yaşamı var mıydı, huzur içinde miydi babası, o da yalnızca arayan biri, susuzluktan kavrulan biri değil miydi? Onun da bu susamış kişinin de dönüp dolaşıp susuzluğunu gidermesi gerekmiyor muydu kutsal pınarlardan, kurbanlardan, kutsal kitaplardan, Brahmanların söyleşilerinden? Neden babası, bu noksansız kişi her gün temizlenip günahlarından kurtulmaya, temizlenip arınmaya çalışıyordu, her gün yeniden bu yola başvuruyordu? Atman kendi içinde değil miydi onun, yüreğinde o gerçek, o ilk pınar akmıyor muydu? Onu bulmak gerekiyor, kendi Ben'inde bu asıl pınarı bulmak, onu bulup özümlemek gerekiyordu! Başka türlüsü aramaktı yalnız, dolambaçlı yoldu, yolunu şaşırmaktı." Bu yüzden arkadaşı Govinda ile bir yolculuğa çıkmaya karar verir. Babası da izin verir bu yolculuğa . Siddharta ve Govinda Samana topluluğuna (gezgin çileciler) katılırlar ve burada ölmeden ölmeye çalışır Siddhartha. Dilenir, bedenine acı çektirir ve açlıkla sınar kendini. İnsanlara bakışı bile değişir. Dünya zevklerine bürünen herkese "çocuk insan" der ve insanlara küçümseyerek bakar. "Bakışları buz gibi soğudu kadınlarla karşılaştıkça; şık giyimli insanlarla dolu bir kentten geçerken ağzı küçümsemeyle büzüldü. Tacirlerin ticaretle uğraştığını, prenslerin avlanmaya gittiğini yaslıların ağlayıp sızlayarak ölülerin yasını tuttuğunu, fahişelerin gelip geçenlere kendilerini peşkeş çektiğini, hekimlerin hasta tedavisiyle uğraştığını, rahiplerin elin ekilecek günü saptadığını, sevgililerin seviştiğini, annelerin çocuklarını emzirdiğini gördü. Ama bütün bunlar gözlerinin bakışına değmeyecek şeylerdi. Hepsi yalan söylüyordu. Hepsi pis pis kokuyor yalan dolan kokuyor, hepsi soyluluk, mutluluk ve güzellik bağışlayan şeylermiş gibi sahte bir izlenim uyandırmaya çalışıyordu, ama her şey gerçekte çürüyüp kokuşmaydı yalnızca. Dünyanın acı bir tadı vardı. Eziyetti yaşamak." Bir süre sonra Siddhartha Samanaların yanında aradığını bulamadığını farketmeye başar. Samanalığın amacını da kavrayamamaya başlar. Bir gün arkadaşı Govinda'ya; "Bizim en yaşlı Samanamız, bizim saygıdeğer öğretmenimiz kaç yaşındadır sence?" Govinda, "Altmışında vardır belki," diye cevap verdi. Siddhartha: "Altmış yaşına geldi, öyleyken Nirvana'ya ulaşamadı. Yetmişine, seksenine gelecek, sen de, ben de, biz de onun kadar yaşlanacağız, egzersiz yapacak, oruç tutacak ve murakabeye dalacağız. Ama Nirvana'ya ulaşamayacağız asla, o da ulaşamayacak, biz de. Ah, dostum Govinda, öyle sanıyorum ki, ne kadar Samana varsa hiçbiri, ama hiçbiri Nirvana'ya ulaşmayacak." Samanalar ona istediğini verememiş, bunun boş bir çaba olduğunu hissedip dostu Govinda’yı da ikna ederek orayı terketmeye karar verirler. "Susuzluk çekiyorum, ah Govinda ve Samanaların bu uzun yolunda susuzluğum şuncacık azalmadı. Bilme denen şeye susadım durdum hep, içim sorularla dolup taştı sürekli." Bu süreç 3 yıl sürer ve bu 3 yılın sonunda Buddha isimli bir zâtın varlığını duyup onu ziyaret etmek için yola koyulurlar. Fakat Siddhartha Buddha'dan çok etkilenip feyz alsa da bir öğretiye tabi olmak istemez ve tekrar yollara savrulur. Dostu Govinda ise Buddha’ya katılır ve yolları ayrılır. "Buddha yağmaladı beni, diye geçirdi içinden Siddharta, beni yağmaladı, öte yandan bağışta bulundu bana. Beni yağmalayıp dostumu elimden aldı, daha önce bana inanmış olan, şimdiyse Gotama'nın gölgesi olan dostumu. Öte yandan Siddharta'yı bağışladı bana, kendimi bağışladı." Siddhartha artık bir başınadır ve yaşam gözüne eskisi gibi görünmemektedir. Her şey anlamlı gelmektedir. Bu düşünceler arasında Kamala isimli bir kadın görür ona ulaşmak için yola koyulur. Bir kayıkçının, ırmak kenarındaki evinde sabahlar ve ardından Kamala’ya gider. Ondan sevmenin, aşkın sanatını öğrenmek ister. Kamala ise ondan hediyeler ister ama Siddhartha'nın elinde düşünmek, beklemek ve oruç tutmaktan başka bir şey yoktur. Bu sebeple Siddhartha bir tacirin yanında çalışmaya başlar. Para kazanır, hırslanır. Kamala'nın yanında kaldığı süre boyunca küçümsediği, yukarıdan baktığı 'çocuk insanlar' gibi olmaya başlar. Şehvete, kumara ve miskinliğe saplanır. Brahman oğlu Siddhartha, ölmeden ölen Siddhartha, Buddha ile tanışıp ondan feyz alan Siddhartha'nın tüm benliği bir çocuk insana dönüşmüştür. Farkında olmasa da ruhu kocaman bir boşlukta çırpınmaktadır. "Bazen yüreğinin derinliklerinden can çekişen hafif bir ses geliyordu kulağına; ses öyle hafiften yankılanıyordu ki, Siddhartha zor işitebiliyordu. Her defasında garip bir ömür sürdürdüğünü, tümü de yalnızca oyun olan pek çok şey yaptığını, neşe ve bazen haz içinde vakit geçirmesine karşın gerçek hayatın ona hiç dokunmaksızın yanı başından akıp gittiğini düşünüyor, bir saat kadar bunun bilinci içinde yaşıyordu." Bir gece Siddhartha bir rüya görür ve o an fark eder düştüğü boşluğu ve miskinliği. Elindeki her şeyi bırakıp tekrar yollara düşer. Kamala'ya gitmeden önce kaldığı ırmağın kıyısına gelip kendini öldürmek ister. Çünkü dünyada onu avutacak hiçbir şey kalmadığını düşünür ve o anda kulaklıklarında bir ses yankılanır; "OM" (kusursuz) Bu sözcüğü işitir işitmez yaşamına son vermenin yanlış olduğunu kavrar ve 'Om' sesini fısıldayanın ırmak olduğunu farkeder. Irmak artık yeni öğretmenidir. Tüm bu yorgunluğun üstüne sürdüğü yaşamdan nefret etmek yerine ders çıkarmayı dener Siddhartha. "Bilinmesi gereken şeyleri insanın kendisinin tatması iyidir." Senin ruhun bütün dünya Siddhartha, ırmağın yanında kalmaya karar verip orada beklemeye başlar ve yıllar önce ona kapısını açan kayıkçı olan Vasudeva onu kendi evine götürür. Siddhartha’nın yaşlılık dönemi bu yaşlı kayıkçının ve ırmağın yanında geçer. Kimsenin veremediği bilgiyi ve öğretiyi ırmaktan alır Siddhartha. Çünkü doğa yargılamaz ve doğa kimseyi kendi sürüsüne katmaz. Sadece öğretir. Tam da Siddhartha'nın istediği gibi... Irmağı dinlemesini bilene ırmak çok şey anlatır. Bu yaşlılık süresince bir gün ırmak, Siddhartha’ya terkedip gittiği sevgilisini Kamala’yı getirir. Yanında da bir erkek çocukla. Kamala ırmak kenarında yılan zehriyle dünyadan ayrılırken Siddhartha'da oğlu, Vasudeva ve öğretmeni ırmakla kalakalır. Ama oğlu, Siddhartha ne yaparsa yapsın asla yola gelmez ve orada kalmak istemez. Vasudeva ise Siddhartha'ya oğlu hakkında şöyle söyler; “Vaktiyle işlediğin budalalıkları, oğlunu bunlardan sakınmak için mi işlediğine inanıyorsun? Hem, oğlunu Sansara'ya karşı koruyabilir misin? Nasıl yapabilirsin bunu? Öğreterek mi, duayla, tapınmayla mı, uyararak mı?...Hangi baba, hangi öğretmen yaşamını yaşamaktan, yaşamla kendini pisletmekten, bizzat günahlara girmekten, bizzat o acı içkiyi içmekten, kendi yolunu kendisi bulmaktan alıkoyabildi Siddhartha'yı? Sanıyor musun ki, sevgili dostum, bu yolu yürümekten belki esirgenen biri olabilir? Sevgili oğlun bundan esirgenir sanıyorsun belki, çünkü onu seviyorsun, acı ve üzüntüden, düş kırıklıklarından esirgemek istiyorsun onu. Ne var ki, onun için tekrar ölüp dirilsen bile, yine de yazgısının en küçük bir parçasını koparıp alamazsın ondan." Bu düşünceler üzerine Siddhartha'nın oğlu babasını bırakıp kayıplara karışır. Siddhartha ise bir zamanlar babasına yaşattığı acıyı ve kederi kendi yaşamaktadır. Siddhartha artık acılarla pişmiş çok yaşlı bir adamdır ve günlerden bir gün ırmakla konuşurken Siddhartha, Buddha kıyafetleri içinde, yaşlı bir adam görür. Govinda... Govinda hâlâ bir sürüye aittir ve kendine ait bir yolu yoktur. Siddharta, Govinda’ya kitabın bu kısmında tüm okuduğumuz bölümleri netliğe kavuşturacak ve Hesse'nin düşüncelerini bize anlatacak bir konuşma yapmaktadır. "Sana ne söyleyebilirim ki saygıdeğer kişi?” diye cevap verdi Siddhartha. “Olsa olsa kendini aramaya fazla verdiğini mi? Aramaktan bulma fırsatını bir türlü yakalayamayacağını mı?” “Nasıl yani?” diye sordu Govinda. “Bir kimse arıyorsa, gözü aradığı şeyden başkasını görmez çokluk, bir türlü bulmayı beceremez, dışardan hiçbir şeyi alıp kendi içine aktaramaz. Çünkü aklı fikri aradığı şeydedir hep, çünkü bir amacı vardır, çünkü bu amacın büyüsüne kapılmıştır. Aramak, bir amacı olmak demektir. Bulmaksa özgür olmak, dışa açık bulunmak, hiçbir amacı olmamak. Sen, ey saygıdeğer kişi, belki gerçekten arayan birisin, çünkü amacının peşinde koştuğundan hemen gözünün önündeki bazı şeyleri görmüyorsun." . . . "Benim gibi, senin gibi bir günahkar, günahkardır; ama bir gün yine Brahman olacak, Nirvana'ya ulaşacaktır, bir gün yine Buddha olacaktır.İşte bu "bir gün" yanılgıdır, bir benzetmedir yalnızca! Günahkar dediğimiz kimse, Buddha yolunda ilerleyen birisi değildir: her ne kadar bir düşüncelerimizde nesneleri başka türlü tasarlayamazsak da, günahkar bir kimse gelişim sürecini yaşamaz. Hayır, gelecekteki Buddha günahkar kişinin içinde şimdiden, bugünden vardır, geleceği içindedir onun, onda, sende herkeste oluşan, olası, gizli, Buddha'ya tapmak gerekir. Dünya, dostum Govinda, mükemmellikten yoksun ya da mükemmellik yolunda ağır ağır ilerliyor değildir; hayır, her an mükemmeldir o, tüm günahlar bağışlanmayı, tüm küçük çocuklar yaşlıyı, tüm bebekler ölümü, tüm ölenler sonsuz yaşamı kendi içinde taşır. Hiç kimse bir başkasının yürüdüğü yolda ne kadar ilerlemiş olduğunu göremez, haydutların ve zar atıp kumar oynayanların içinde bekleyen bir Buddha, Brahmanların içinde bekleyen bir haydut vardır... Yoğun bir meditasyonla zamanı yok etme, var olmuş olan, var olan, var olacak olan tüm yaşamı bir eş zamanlılık içinde görme olanağı ele geçirilir, böyle bir durumda her şey iyidir, her şey mükemmel, her şey Brahman’dır. Bu yüzden var olan her yer iyi görünüyor bana, ölüm yaşam gibi, günah kutsallık gibi, akıllılık aptallık gibi görünüyor, her şeyin öyle olması gerekir, her şey benim onayımı, benim istekliliğimi, benim sevecen rızamı beklemektedir, benim için iyidir o zaman, bana zararı dokunmaz. Günaha pek çok gereksinim olduğunu kendi bedenimde ve kendi ruhumda yaşadım, direnmekten vazgeçip dünyayı sevmeyi öğrenmek, onu kendi arzuladığım, kendi hayalimde yaşattığım bir dünyayla, kendi uydurduğum bir uydurduğum bir mükemmellikle karşılaştırmayın nasılsa öyle bırakmak ve onu sevmek, gönülden onun içinde yer almak için şehvete, mal ve mülke, kendini beğenmişliğe gereksinim duydum, en rezilce umarsızlıklara kapılmayı gereksindim. ... Siddhartha eğilip yerden bir taş aldı, ağırlığını tartar gibi yaptı elinde. "Şu gördüğün," dedi taşla oynayarak, "bir taştır, belli bir zaman sonra toprak olacak belki, topraktan da bitki olarak boy verecek ya da bir hayvana, bir insana dönüşecek. Eskiden olsa derdim ki: "Bu taş yalnızca bir taştır, değersizdir, Maya dünyasındaki nesnelerden biridir; ama yaşam çevriminde insana ve ruha da dönüşebileceği için bu taşa da önem veriyorum." Eskiden olsa böyle düşünürdüm belki. Ama bugün şöyle düşünüyorum: Bu taş taştır, aynı zamanda hayvandır, aynı zamanda Tanrı'dır, aynı zamanda Buddha'dır, ileride şu ya da bu nesneye dönüşeceği için ona saygı duyuyor, onu sayıyor değilim, çoktan ve her zaman şu ya da bu nesne olduğu için sevip sayıyorum onu. Özellikle taş olması, bana şimdi ve bugün taş olarak görünmesi, özellikle bu sevdiriyor onu bana, damarlarının ve oyuklarının her birinde bir değer buluyorum, sarı renginde, gri renginde, sertliğinde, üzerine vurduğum zaman çıkardığı seste, yüzeyindeki kurulukta ya da nemlilikte bir değer görüyorum. Taşlar vardır ele alındıklarında yağ ya da sabun hissini uyandırır; taşlar vardır yaprak, taşlar vardır kum hissini verir, her biri de bir ayrıcalık içerir ve her biri kendince Om çeker, her biri Brahman’dır ama aynı zamanda ve özellikle Brahman olduğu için taştır, yağlı ya da sabunsudur, işte bu da benim hoşlandığım şeydir, harikulade bulduğum, tapınmaya değer gördüğüm şeydir." Govinda, dostu Siddhartha'dan, Buddha gibi bir feyz alır fakat bir sürüye ait olduğundan yoluna devam eder. Sonuç olarak Siddhartha, aradığının kendi ruhunda olduğunu görür ve kendinden, dünyadan uzaklaşmadan amacına ulaşabileceğini farkeder. Kendi deneyimleriyle ve kendi yaşam döngüsüyle... Yaşam bir "OM” fısıltısı üstünde kuruluyken aramak, bulmakla aynı şeydir. Bu başyapıtın sahibi Hesse bize yıllarca okullarda ve çevremizde öğrettiklerinin dışında bir şey söylüyor. Araştırmamızı, hiçbir inanca körü körüne bağlanmamamızı ve gözümüzü açmamızı tembihliyor. Hiçbir öğretiye araştırmadan tabi olmamamızı vurgulayıp bizi Ben'in uzaklaştırılacak bir şey değil aksine bizim için farkındalık yaratacak, insan olmanın gerekli bir biçimi olduğunu gösteriyor. "Senin ruhun bir dünya" diye avaz avaz bağırıyor kitabın her sayfası. Hesse ile tanışma kitabım Siddhartha oldu. Siddhartha ile de Hesse sayesinde tanışmış oldum. Gözlüklerimizi çıkarıp kendimizi bulmak adına yolculuğa çıkmak ve içimizdekini farketmek dileğiyle... İyi yolculuklar
Siddhartha (Mini Kitap)
Siddhartha (Mini Kitap)Hermann Hesse · Can Yayınları · 201638.2k okunma
·
191 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.