Gönderi

510 syf.
·
Puan vermedi
·
8 günde okudu
Merhaba siz güzel insanlar, "Din halkın afyonudur" Karl Marx'ın çok alıntılanan bir sözüdür. Karl Marx'ın 1843 yılında bu cümlesi ile bu kitabı açıklayabilirim, 1050 yıllarında din nasıl bir afyon olarak kullandığını kendini peygamberlikten ziyade bir tanrı olarak kutsadığını açıkçası görmektiyiz. Zaman ahlak anlayışı şekillendirir. Hassan Sabbah dönemin de insan bedenleri alınır satılırdı... 10.05.2020 yılında ise fiziksel olarak alınmadan zihinsel olarak alınıp satılmaktadır. Kitabın giriş kısmında genç güzel bir kazın satın alınmasıyla başlar. Halime adında genç bir kızın kader hikayesi karşımıza çıkıyor. Kitabın diğer önemli ismi ise İbn-i Tahirdir. Genç ve toy olan Tahir'in dedesi İslamın Şii mezhebinden İsmaili kolunun bir kurmuştur. Şii ile Sünni olan mezhepler diğer dinlerde olan insanlardan daha fazla birbirlerinin kanlarını korkusuzca dökmüştür. Aynı dini taşıyor aynı peygambere inanıyorlar aynı kıbleye bakmasına rağmen aynı bedenlerin öldürülmesi, ''coğrafya kaderdir '' kelimeleri aklıma getirmektedir. Hassan Sabbah aslında iyi ilim irfan görmüş zeki akıllı ve dinine sadık bir insandır... Selçuklu Devletin istihbarat örgütünün ağını kurup, adeta devletin zirve yapmasını sağlamıştır. Bir ülke savaşlar kazanıyorsa veya topraklarına toprak katıyorsa o ülkenin istihbaratı çok kuvvetli olduğunu gösterir. Nizami-mülk ile siyasi ideolojik olarak çatışmasıyla çıkar çatışmasına dönüşmesi, Hasan Sabbah görevinden alınır ve öldürülmek istenilir. Ama öldürülmesi söz konusu asla değildir, çünkü kendisini lider olarak kabul görülmeye hatta o kadar ileri gidecek ki kendine Tanrınızın konuşan hali olarak göstermeye başlayacaktır. Alamut Kalesi, cennetin giriş kapısı olarak göstermeye başlaması ve hayata öyle hikaye'leşmesi dönemin inançlı insanların da bu tuzağa düşmesine vesile olmuştur. Dönemin şartlarını bizlere anlatan yazar savaşların büyük orduların kazanmadığını da anlatmıştır. Eğer sayılar savaşları kazanmış olsaydı matematikçiler orduların önünde savaşırdı... Ama sayıların öneminden ziyade aklın ve zekanın önderlik ettiği her çağ zenginlik kazanmıştır. İstihbarat olarak kurduğu çizgiler bunu bizlere şuan ki devletler de göstermektedir. Hasan Sabbah ilk başta kaleye genç ve güzel kızları ile yakışıklı erkekleri alırdı, iyide bu bildiğimiz günümüzdeki ''güzellik ajansları'' gibi diyeceksiniz. Hayır, bu kaleye ilk başta giriş yapanlar daha önce cinsel deneyimi hiç yaşanmamış olanlar olarak kabul görülür. Cinsellik keyfi yaşamamış bir insan o hazzın ne derece keyifli ve mutluluk verdiği tarif etse de anlatamaz. Bu planla hazırlanır taslat. Daha sonra değişikler yaşanır. Tecrübe olan kadınları almaya başlıyor... Ama erkekler hala cinsellik deneyimi yaşamayanların arasında seçiyordu. Orta-doğu da din insanların göz bebeklerinden kıymetlidir. Şuan da öyle diyeceksiniz, bu denli açık pazar halinde değildir. Müslümanım deyip kendi dinine küfür eden insanların varlığını taşıyor Dünya. Mezhep ziyade her ülkenin kendi tanrısı vardır. Türkiye ile İran veya Mısır ülkeleri Müslüman, bunları tanrıları farklı mı ? Aynı dine sahip olmasına rağmen kendi ülkelerin Tanrıları farklıdır. Türkiye veya Mısır ülkesi savaşsa İslam için... diye başlar kendi ülkesinin tanrısını kutsamak için savaşmaya başlamış olurlar. Ömer Hayyam denilen bir zat var, hepimizin malumu. Mevlana bu insan için söyle açıklık getirmiştir. Allah kimi kul'larına büyük bir lütuf verir. Bunu kaldıramayınca sapıtmaya başlarlar. İşte örneği Ömer Hayyam diye açıklar Mevlana. Ömer Hayyam dönemin önemli bir bilim adamıdır. Hasan Sabbahla çok iyi dostluğu bulunur. Kendi okuduğu ayetlere kendi inanmayarak insanları nasıl izahatlar vererek yönlendirdiğini açık şekilde görmekteyiz, Hassan Sabbah. Buna rağmen yaptıklarından pişman olmadığın eğer yaptığım bir hata varsa Allah beni neden uyarmıyor demeye çalışıyor. Bizler bu dünya da birer öğrenciyiz. Okullarda bizlere anlatılan derslerde öğretmenlerimiz bizleri sınav ettiğinde, sıra aralarında dolaşırken bizlerin sorusuna doğru cevap vermediğimizi görünce hiç uyardığını gördünüz mü ? Allah bizlere bu dünya alemini sunmuştur. Bir uyarı beklemenin manasızlığını görmekteyim. Elbette kitabın özetini anlatma gayretinde olmayacağım, biraz kitap magazini yapmak istiyorum. Vladimir Bartol romanının orijinal olan aslını 1930'lu yılların başlarında Paris'te yaşarken tasarlamaya başladı. Fransa'nın başkentinde kendisine Hasan Sabbah hikâyesini takdim ettiği Slovenyalı kitap eleştirmeni Josip Vidmar ile tanıştı. Yugoslavya Kralı I. Aleksandır'ın İtalyan faşist hükümetince görevlendirildiği iddia edilen Bulgar ve Hırvat milliyetçileri tarafından yapılan saldırıda öldürülmesi romanın yazılmasında teşvik edici bir olay oldu. Romanın ilk orijinal baskısı müstehzi bir şekilde Benito Mussolini'yi çağrıştırmıştı. Romanın girişinde "Hiçbir şey gerçek değil, her şeye izin vardır." özdeyişi bulunmaktaydı. Romanda din, cennet-cehennem inanışı ciddi bir şekilde sorgulandığından ve yer yer inkâr edildiğinden, 1960-1980'li yıllar arasında bazı ülkelerde yasaklanmıştır. Kitabın, önemli karakterleri olan ve şehit edilen Alpaslan ve Nazimülk hayatınla ödüyor Hasan Sabbahla düşman olmasıyla. Zaten bu iki ismin ortadan kaldırılmasıyla devlet sarsılmaya başlıyor zamanla sarsıntılar geçirir ve yok olmaya başlar. Dini ve cinselliği propaganda niteliğinde uygulayan en iyi isimlerin başında gelmektedir, Hasan Sabbah. Sonraki devletler de onun uyguladığı politikaları uyguluyor... iyide cennet bahçeleri kuruyor diyeceksiniz. Genelevler devletin resmi kurumu, Camiler devletin resmi kurumlarıdır, kendi beyanıyla vaazları beyan eder... Siyasetin ve ordunun Yücellik kazanması ol ülkenin din için yaptığını ülke ve kendi milleti için yaptığını söylerler. Peki size sormak isterim. Sizce Hassan Sabbah cennet gideceksiniz demeseydi gençler bu denle ölür müydü ? Yine başa alalım, ülkelerin askerleri öldüklerinde cennete gitti diye anne babaları kendini teskin etmeseydi sizce oğlu şehit olmuş bir anne diğer oğlunu yollar mıydı ? Bütün dünya ülkesi için geçerlidir. Bunu Hassan Sabbahın politikasına borçluyuz, sistemik olarak. Radikal halde yapılamaz bu teknik. Yapılırsa sonu işid gibi olur. Açık seçik şekilde ortaya koymaktadır. Hala hiç bir şey değişmemiştir. Bu gibi örgütler her zaman olacaktır. Eminim hassan Sabahın yaptıkları propaganda çeşidini günümüzde ''ben'' yapsam bugün de etkili olur. Planını gerçekleştirmek için 20 yıl beklemiş. İnsanlar sevincini ve öfkesini 20 yıl taze tutabilir mi ? Sanmıyorum.
Fedailerin Kalesi Alamut
Fedailerin Kalesi AlamutVladimir Bartol · Koridor Yayıncılık · 201242bin okunma
·
279 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.