Gönderi

296 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 5 days
Önceleri siyasi içerikli kitapları okumayı istemezdim. Siyaseti sevmiyorum çünkü. Bana “kargaşa, nefret ve saygısızlığı” çağrıştırır hep. Kendime göre bir görüş ve düşüncem vardır. Ama bu kitap ve öncesinde okuduğum Eren Erdem’in “İç” kitabı, siyasi kültür bakımından bana çok şey kattı. Bilmediğim çok şey olduğunu farkettim. “Bahriye”yi okurken, beni bir dram hikâyesinin beklediğini biliyordum. Aslında sadece dram demek yetersiz kalır; cesaret, sabır, inanç, başarı ve kahramanlık hikâyesinin anlatıldığı biyografik bir roman aynı zamanda da. Bahriye Üçok sabrı, azmi ve çalışkanlılığını annesi Nadire Bektaşoğlu’(soyismini soyadı kanunu ile almış)ndan almış bence. Çünkü Nadire Hanım, kızını yetiştirirken çok acılar çekmiş. Eşi, onu karnı burnunda iken terk etmiş. Kızına hem annelik hem babalık etmiş bir kadın. Tek başına, sırf kızı için, hayatın zorluklarına karşı dimdik ayakta durmuş. Tek gayesi, kızının okuması, meslek sahibi olması ve kendi ayakları üzerinde durarak iyi bir hayat kurması olmuş. Yetimliğini ona hissettirmemek için canla başla savaşmış. Kızı Bahriye de, annesinin emeklerinin karşılığını fazlasıyla vermiş zaten.. . . . . Hayatı boyunca Atatürk devrimlerinin, İslam’la çelişmediğini; laikliğin dinsizlik olmadığını insanlara anlatmaya, ispat etmeye çalışmış. Bahriye Üçok, Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ni bitirip İlahiyat Fakültesi’nde hoca olduğu günden beri Türkiye’deki bu din bezirganlarından toplumu korumaya çalışmış, var gücüyle de İslam’ın ne olduğunu anlatmaya, dinin siyasete alet edilmesine engel olmaya çalışmış. Sırasıyla Ankara İlahiyat Fakültesi’nde akademisyenlik, Ankara Radyosu’nda “Din ve Ahlak saatleri” adlı bir program, senatörlük ve milletvekililiği yapmış. Yaptığı, giriştiği faaliyetlerle, tehditlerin odak noktası haline gelen diğer aydınlar gibi Bahriye Üçok’a da pek çok tehdit mektupları, telefonları, mesajları gelmiş. Ama o yılmamış, davasından vazgeçmemiş. . . . 1980 darbesi sonrası Milli Güvenlik Kurulu’nun isteği üzerine “Türkiye’deki Din Eğitimi Üzerine Düşüncelerim” başlıklı bir rapor hazırlamış ve bu raporu MGK’ya sunmuş. Raporun sonundaki “Önerilerim” kısmı şöyle: 1- Din dersleri asla zorunlu olmamalı, laiklik özenle korunmalıdır. 2- Din dersleri programda ders saatlerinin sonunda veya en başında yer almalıdır. 3- Programlarda İslam’ın ilkeleri en basit biçimde anlatılmalı. Ortaokullarda ibadet yöntemleri öğretilmelidir. Mezhep farklılıkları üzerinde durulmamalı ve bir mezhebin diğerinden üstün olduğu söylenmemeli, başka başka mezheplerden olan çocuklar arasına nifak sokulmamalıdır. Dinsel bilimlerde derinleşmek isteyenlere meslek okulları açıktır. 4- Din derslerinin ilkokulların 4. ve 5. sınıflarında, ortaokulların 1. ve 2. sınıflarında okutulmaları yeterlidir. 5- İmam-Hatip okulları yatılı bölge okulları haline dönüştürülmelidir ve kimi derneklerin elleri okulların üzerinden çektirilmelidir. 6- İmam-Hatip okullarını bitirenlere zorunlu hizmet süresi kabul ettirilmelidir. 7- İmam-Hatip okullarında bölgesine göre yurttaşlara yardımcı olunabilecek alanlarda yetkili kişilerin yetiştirilmesi ve böylece imam ve hatiplerin ibadet dışında geçen boş zamanlarında yararlı olmaları mutlaka sağlanmalıdır. 8- Diyanet İşleri Başkanlığı TV’de laikliği de işlemelidir. 9- Alevilerin de tıpkı Sünniler gibi Müslüman olduklarını, Allah’a, Kur’an’a, Peygambere inandıklarını Diyanet İşleri Başkanlığı açıkça Sünnilere duyurmalıdır. Şimdiye kadar hep üstü kapalı ifadeler kullanıldı, bunun yararı yoktur. 10- Diyanet İşleri Başkanlığı Atatürk’ün doğumunun 100.yılı için bir hutbe kitabı yayınlamalı. Bu kitapta Atatürk’ün nasıl Türkiye’yi Hristiyanların elinden kurtarıp %100’e yakın bir oranda Müslüman bir ülke haline getirdiği üzerinde durulmalıdır. . . . . Bazı bilmediğim aydınları bu kitap sayesinde öğrendim (Uğur Mumcu hariç). Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Muammer Aksoy, Uğur Mumcu ve Bahriye Üçok; “Lailkliğe Çağrı Grubu”nu oluşturmuşlar ve tüm Türkiye’yi gezerek, laiklik üzerine konferanslar vermişler.( Laikliğe Çağrı Grubu aynı zamanda Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin -ÇYDD- öncü grubuymuş.). Bu grubun çalışmaları yayıldıkça aralarında, bu işi bir dernek altında birleştirme fikri olgunlaşmış. Sonunda 1989 yılının 19 Mayıs’ında, Muammer Aksoy’un uzun yıllar başkanlığını yaptığı Türk Hukuk Kurumu’nun salonunda basın toplantısı düzenleyerek Atatürkçü Düşünce Derneği’nin kurulduğunu resmen ilan etmişler. Kurucu Başkan, kuruluş fikri de ona it olan Prof. Dr. Muammer Aksoy’muş. ADD’den iki ay önce, Laikliğe Çağrı Grubu’ndan ve harici bir grup kadın akademisyen Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ni kurmuş. ÇYDD’nin de ADD gibi amacı Atatürk ilke ve devrimlerini korumak, geliştirmek, çağdaş eğitim yoluyla çağdaş insan ve çağdaş topluma ulaşmaktı... . . . . Ve bu aydınların çoğu hain bir pusuyla katledildi.. . . 6 Ekim 1990 günü evine gönderilen bombalı paketle hayata veda eden Bahriye Üçok’u anlatan bu kitabı kesinlikle okumalısınız. Bilmediğimiz o kadar çok şey varmış ki..
Bahriye
BahriyeElfin Tataroğlu · Asi Kitap · 2019231 okunma
··
71 views
Ömer Gezen okurunun profil resmi
Çok iyi bir inceleme yazmışsınız, kaleminize sağlık :)
Yazgı Yurdaarmağan okurunun profil resmi
Teşekkür ederim, çok sağolun 🙏🏻😊
Ecem okurunun profil resmi
Emeğine sağlık güzel arkadaşım. Senden ricam incelemenin başına spoiler icerebilir uyarısını koyman. Ben cok severek okudum, okurken hoslanmayacak birilerinin spoiler vardi uyarmadı şeklindeki şikayetlerine kurban gitmesin emeğin🌻🐢
1 previous answer
Yazgı Yurdaarmağan okurunun profil resmi
Teşekkür ederim canım benim 🙏🏻 tamam canım ekliyorum hemen; en başta yazmayı düşündüm de sonradan unuttum sanırım, heyecandan. Teşekkür ederim hatırlattığın için🙏🏻
8 next answer
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.