Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Yeniden Selamun Aleyküm, Anlatmadan geçmek istemedim, öyle içime doğdu onu da anlatmazsam olmaz dedim, zaten hayatıyla alakalı kitapları çok defa okudum , ikişer, üçer defa hemde, ancak çok araştırıp en ince ayrıntılarını öğrenmek istedim, kimin mi? Yeryüzünün en hâyırlı kadını olan, (خديجة) Hz. Haticetül Kübra anneciğimizi. Milâdî 556 yılında Mekke’de doğduğu anlaşılmaktadır. Soyu dedelerinden Kusay’da Resûl-i Ekrem’in soyu ile birleşir. Biliyorsunuz Hazret-i Hatice, Peygamber-i Âlişan Efendimiz’in (sav) ilk eşidir. Aralarında onbeş yaş fark bulunmakla birlikte, Efendimiz onu hep özlemiş, “Hıristiyan kadınların en hayırlısı İmrân’ın kızı Meryem, Müslüman kadınların en hayırlısı ise, Hüveylid’in kızı Hatice’dir”, ya da “Dünya ve âhirette değerli dört kadın vardır: İmran’ın kızı Meryem, Firavun’un karısı Asiye, Hüveylid’in kızı Hatice ve Muhammed’in kızı Fâtıma” şeklinde hadislerle ilk eşini övmüş, ölümünden sonra bile akrabalarıyla yakından ilgilenmiş, hatta bu yüzden Hz. Ayşe, Hz. Hatice’yi kıskanmıştır. Öte yandan Hz. Hatice, “kişilik” olarak, bana çok ilginç gelen bir “kadın”dır. Tabii bunun çeşitli sebepleri var: 1. Efendimiz’in peygamber olduğuna inanan ilk insan olması. (Bazı din âlimleri, “ilk Müslüman” olma şerefini bir kadına vermeyi kabullenememiş gibi, Hz. Hatice’nin “ilk kadın Müslüman” olduğundan söz ederler; halbuki, Efendimiz’e, Hz. Hatice’den önce iman eden kimse yoktur, dolayısıyla Hz. Hatice erkekler ve kadınlar arasında ilk Müslümandır) 2. Kocasıyla aralarındaki yaş farkını kadın duyarlılığıyla telafi edip hissettirmemesi. 3. Peygamber olduğunu söylediğinde kocasını yadırgamayacak, yargılamayacak, düşünmeye bile gerek görmeyecek kadar yakından gözlemlemiş, bir anlamda hayat arkadaşını derinlemesine okumuş olması. 4. Efendimiz’e babalığı tattıran ilk kadın olması. (İkisi erkek, dördü kız olmak üzere altı çocukları oldu. Sırasıyla, Kaasım, Zeyneb, Rukiyye, Ümmü Gülsüm, Fâtıma ve Abdullah) 5. Eşine her şart altında çok güvenmesi. 6. Efendimiz’e tüm varlığıyla âşık olması. 7. Yıllarca çalışarak kazandığı servetin her kuruşunu, İslâm’ın geleceği için harcaması. Efendimiz’e o kadar âşıktı ki, yörede geçerli adetlere meydan okuma pahasına sevdiği erkeği istemiş, O’na evlenme teklifinde bulunmuştu. Kadının önemsenmediği, hatta kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü bir dünyada, hem de evlilik gibi kuralları son derece belirgin bir konuda şartları zorlamak, toplumun hışmına uğramaya sebepti. Bu yüzden, Hz. Hatice Validemiz’in bu tavrı, erkek egemen dünyanın geleneklerine derin ve anlamlı bir meydan okuyuştu. Hz. Hatice bunu göze alabildi: Bu bakımdan, sadece Müslümanlığıyla değil, meydan okuyan kadınlığıyla da kadınlar dünyasında bir “ilk”tir. Efendimiz’e öyle âşıktır ki, deve kervanıyla ticari seferlere çıktığı sıcak günlerde, “O şimdi güneş altında yanıyor” düşüncesiyle evinin damına çıkmakta, güneş altında akşama kadar oturmaktadır. Tâ ki, onun yaşadıklarını yaşasın. Onun çektiklerini çeksin. Meziyetlerinden dolayı İslâm Tarihi ona “Kübra” lâkabını verdi, “Hatice’tül Kübra” (Büyük Hatice) olarak andı. Ve meziyetlerinden dolayı, 39-40 yaşlarında, başından iki evlilik geçmiş bir kadın olmasına rağmen, o tarihte 25’ini süren Son Peygamber’e eş olmayı hak etti. Efendimiz, aldığı vahyin etkisinden titreye titreye girdiği yatakta, “Ey bürünüp sarınan, kalk ve uyar!” emrini Allah’tan alır almaz, ilk uyarısını ona yaptı: “Ben peygamberim, peygamberliğime iman et!” Hatice Ana’mız, hiç tereddüt etmeden, düşünmek için zaman istemeden iman etti. Her insan için, eşinin desteği kuşkusuz önemlidir, ama Âlişan Efendimiz için, o an, eşinin desteği her şeyden daha önemliydi. Çünkü Hz. Âlişan Efendimiz öksüz ve yetimdi. Önce babasını, sonra annesini kaybetmiş, bir anlamda yapayalnız kalmıştı. Hatice Ana’mızla evlenince, bütün sevgisini ve ilgisini ona verdi, yüreğinde oluşan sevda boşluklarını onunla doldurdu. Bu yüzden onun tarafından onaylanmak çok mühimdi. Omuzlarına binen ağır sorumluluğu taşıma gücü ve cesareti veriyordu. Cebrail’den namaz kılmayı öğrenir öğrenmez de, yine ona koştu. Namazı ilk ona öğretti. İlk kez ona imam oldu ve ilk cemaatle namazı onunla kıldı. Bir gün Cebrail, Peygamber Efendimiz’e gelerek, “Hatice’ye Allah’ın selamlarını söyle ve onu Cennet’te inciden yapılmış bir sarayla müjdele” dedi. Resul-i Ekrem, “Ya Hatice, bu Cebrail’dir, sana Allah’tan selam getirdi” deyince, Hz. Hatice, Allah’ın selamını büyük bir memnuniyetle aldı. Bu hadise Hz. Hatice’nin Allah katındaki değerinin çok güzel bir göstergesi ve Cennet’le müjdelenmesinin de delilidir. Hatice annemiz müşriklerin zulmü karşısında Efendimiz'i hiç yalnız bırakmadı. Adeta bir kadının zor günlerde eşinin yanında nasıl durması gerektiğini gelecek zamanların hafızasına kazıyordu. Efendimizin güzel ahlâkını fark edip onu nasıl aşkla sevdiyse, vefatına kadar aynı şekilde üzerine titredi. İlk müslümanlar boykota maruz kaldıklarında, işte o Hatice boykot vadisinin kanatsız meleği oluverdi. Varını yoğunu eski ve yamalı elbiseler içinde boykota maruz kalmış müminlere harcıyordu. Hatta Hz. Fatıma'ya hazırladığı çeyizi bile, bu açlık günlerinde müminlere bağışladı. Boykotun son günlerinde açlıktan benzi sararmış ve yamalarla kendisini ancak örten bir elbiseyle efendimizin huzuruna çıktığında efendimiz gözyaşlarını tutamamıştı.. Efendimiz, onunla yirmi beş yıl süren mutlu bir evlilik yaşadı. O kadar sevdi ki, kendisinden on beş sene kadar büyük olmasına ve Araplar arasında çok eşlilik geleneği bulunmasına rağmen, sağlığında başka kadın almadı. Hz. Hatice annemiz nübüvvetin onuncu yılında, Ramazan ayında vefât etti (Milâdi 10 Şubat 620). Mezarı Mekke’deki Hacun Kabristanı’ndadır.
·
27 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.