Gönderi

2. ULUSLARIN DOĞUŞU VE GELİŞMESİ
II. ULUSLARIN DOĞUŞU VE GELİŞMESİ Önemli yanılgılarınızdan biri, bugün varolan ulusların hepsini aynı çuvala koymanız ve aralarındaki ilke farkını görmemenizdir. Bu dünyada çeşitli uluslar var. Kapitalizmin yükselme çağında burjuvazi, feodal düzeni ve feodal parçalanmayı yıkarak, ulusu bir bütün içinde kaynaştırdığı zaman gelişmiş olan uluslar var. Bunlar “modern” denen uluslardır. Siz kapitalizmden önce de ulusların doğmuş olduğunu ve varlıklarını sürdürdüklerini iddia ediyorsunuz. Ama kapitalizmden önce, feodal düzen zamanında, ülkelerin bağımsız devletçiklere bölünmüş olduğu bir zamanda, bu devletçikler arasında ulusal bağların bulunmadığı ve üstelik böyle bağların gereğinin ısrarla yadsındığı bir zamanda uluslar nasıl varolabilirler? Sizin iddianızın tersine kapitalizm-öncesi dönemde, henüz ulusal pazarlar bulunmadığı için, iktisadi ve kültürel merkezler olmadığı için ve belli bir ulusun ulusal bakımdan parçalanmasına karşı etki yapan etkenler olmadığı için ve bu etkenler o zamana kadar parçalanmış halde tutulan bu halkın tek bir ulusal bütün içinde birleşmesini sağlayamadığı için uluslar yoktu ve olamazdı. Kuşkusuz, ulusun öğeleri—dil, toprak, kültür birliği vb...—gökten düşmemişlerdir. Ve dahası, kapitalizm-öncesi dönemde yavaş yavaş oluşmuşlardır. Ama bu öğeler o zaman henüz embriyon halinde idiler. Ve en elverişli durumda, uygun belirli koşulları varlığıyla gelecekte oluşacak olan ulusun ancak potansiyel etkenleri sayılabilirler. Bu potansiyel, ancak ulusal pazarlarıyla, iktisadi ve kültürel merkezleriyle yükselen kapitalizm döneminde gerçeğe dönüşebilmiştir. Bu bakımdan, Lenin’in “Halkın Dostları” Kimlerdir ve Sosyal-Demokratlara Karşı Nasıl Savaşırlar? adlı broşüründe yazdığı, ulusların doğuşu sorunu ile ilgili, dikkate değer tümceleri buraya almak yerinde olur. Ulusal bağların ve ulusal birliğin doğuşunu, klan bağlarının gelişmesiyle açıklayan “narodnik” Mihaylovski ile polemiğe girişen Lenin şöyle yazıyor: “Ve böylece, ulusal bağlar klan bağların bir devamı ve genellemesi oluyor! Anlaşılan Bay Mihaylovski, toplum tarihine ilişkin fikirlerini okul çocuklarına öğretilen masallardan almaktadır. Toplumun tarihi—bu harcıalem fikirlere göre— şöyledir: önce, aile, o her toplumun hücresi olan aile vardı, sonra,—öyle deniyor—aile, bir aşiret haline geldi, ve aşiret de bir devlet. Eğer Bay Mihaylovski, ciddi bir havayla bu çocukça saçmalan yineliyorsa, bu—her şey bir yana—yalnızca onun Rus tarihinin bile gidişi hakkında en ufak bir fikre sahip olmadığını gösterir. Eski Rus klan yaşamından sözedilebilirse de, hiç kuşku yok ki, ortaçağlarda, Moskov çarları döneminde, bu klan bağları artık yoktu, yani devlet, hiç de klana bağlı olmayan yerel birliklere dayanıyordu: toprakbeyleri ve manastırlar çeşitli yerlerden köyler edindiler, böyle oluşan topluluklar salt bölgesel birliklerdi. Ama o zamanlar deyimin gerçek anlamıyla, ulusal bağlardan güçlükle sözedilebilirdi: devlet, eski özerkliğin güçlü izlerini, yönetim özelliklerini, bazan kendi birliklerini (yerel boyarlar, savaşa, kendi bölüklerinin başında gidiyorlardı), kendi gümrük sınırlarını vb. koruyan ayrı “topraklara”, hatta bazan prensliklere bölünmüştü. Yalnızca Rusya tarihinin modern dönemi (yaklaşık olarak 17. yüzyıldan bu yana), böyle bölgelerin, torakların ve prensliklerin bir bütün haline gerçekten kaynaşmasıyla nitelendirilebilir. Pek saygıdeğer Bay Mihaylovski, bu kaynaşma, ne klan bağlarıyla, ne de hatta onların devamı ve genelleşmesi ile sağlanmıştır: bölgeler arasındaki artan değişim, metaların adım adım büyüyen dolaşımı ve küçük yerel pazarların bir tek tüm Rusya pazarı halinde toplanması ile sağlanmıştır. Bu sürecin önderleri ve efendileri tüccar kapitalistler olduğundan, bu ulusal bağların yaratılması, burjuva bağların yaratılmasından başka bir şey değildir.”* “Modern” denen ulusların doğuşu için söylenenler bunlardır. Burjuvazi ve onun milliyetçi partileri, bu dönemde, bu gibi ulusların esas yönetici gücü idi ve şimdi de öyledir. “Ulusal birlik” adına ulusun içinde sınıflararası barış, yabancı ulusların topraklarını fethetme yoluyla kendi ulusunun toprağını genişletme, başka uluslara karşı güvensizlik ve düşmanlık, ulusal azınlıkların ezilmesi, emperyalizm ile ortak cephe, —işte ulusların toplumsal, siyasal, ideolojik dağarcığının içeriği bunlardı. Böyle ulusları, burjuva uluslar olarak nitelendirmek yerinde olur. Örneğin: Fransız ulusu, İngiliz ulusu, İtalyan ya da Kuzey-Amerikan ulusları bunlardandır. Sovyet rejiminin ülkemizde kurulmasından önce Rus ulusu, Ukrayna, Tatar, Ermeni, Gürcü ve Rusya’daki öteki uluslar da böyle burjuva uluslardı. Bu duruma göre bu tür ulusların kaderi kapitalizme bağlıdır. Ve kapitalizm yıkılınca, bu uluslar da sahneyi terketmek zorundadırlar. Stalin’in Marksizm ve Ulusal Sorun başlıklı broşüründe “Ulus yalnızca bir tarihsel kategori değil ama belirli bir çağın, yükselen kapitalizm çağının tarihsel bir kategorisidir.” ya da “Özünde burjuva bir nitelik taşıyan ulusal hareketin yazgısı, doğal olarak burjuvazinin yazgısına bağlıdır.”, ve “ulusal hareketin kesin çöküşü ancak burjuvazinin çöküşüyle mümkündür.”, ve “Tam bir barış ancak sosyalizmin egemenliği altında kurulabilir.”* dendiğinde, gözönünde tutulan işte bu tipteki burjuva uluslardır. Burjuva uluslar konusunda söyleyeceklerimiz bunlardır. Ama bu dünyada başka uluslar da vardır. Bunlar yeni uluslardır. Rusya’da kapitalizmin devrilmesinden sonra burjuvazinin ve onun milliyetçi partilerinin tasfiyesinden sonra, sovyet rejiminin kurulmasından sonra, eski burjuva uluslarının temeli üzerinde oluşan ve gelişen sovyet ulusu. Bu yeni ulusları kaynaştıran ve onları yöneten, işçi sınıfı ve onun enternasyonalist partisidir. Sosyalizmin başarıyla kurulabilmesi amacıyla kapitalizm kalıntılarının tasfiyesi için ulus içinde işçi sınıfıyla köy emekçilerinin birliği, ulusların ve ulusal azınlıkların hak eşitliği ve serbestçe gelişmesi amacıyla ulusal baskı kalıntılarının ortadan kaldırılması, halklar arasında dostluk ve enternasyonalizm anlayışını kurmak amacıyla milliyetçilik kalıntılarının ortadan kaldırılması, fetih siyasetine ve fetih savaşlarına karşı savaşımda, emperyalizme karşı savaşımda ezilen ya da tüm haklarına sahip olmayan tüm uluslarla ortak cephe—bu ulusların manevi ve toplumsal-siyasal çehreleri işte böyledir. Bu tipte ulusları sosyalist uluslar olarak nitelendirmek yerinde olur. Bu yeni uluslar, eski burjuva uluslar temeli üzerinde, kapitalizmin tasfiyesi ve sosyalizm ruhunda kendilerinin kökten biçim değiştirmeleri sonucunda doğdular ve geliştiler. Sovyetler Birliği’nin bugünkü sosyalist uluslarının—Rus, Ukrayna, Beyaz-Rus, Tatar, Başkır, Özbek, Kazak, Azerbaycan, Gürcü, Ermeni uluslarının—ve öteki ulusların eski Rusya’daki karşılıkları olan burjuva uluslarının sınıf içeriği bakımından ve manevi çehresi bakımından, toplumsal-siyasal çıkarları ve eğilimleri bakımından kökten değişik olduklarını kimse yadsıyamaz. İşte tarihin tanımış olduğu iki tip ulus bunlardır. Eski ulusların, burjuva ulusların yazgısının, kapitalizmin, yazgısına bağlanmasını kabul etmiyorsunuz. Kapitalizmin tasfiyesiyle eski ulusların, burjuva ulusların da tasfiye edileceği tezini kabul etmiyorsunuz. Ama bu ulusların yazgısını, kapitalizmin yazgısına değil de neye bağlayabiliriz? Kapitalizmin: yokolmasıyla, onun ortaya çıkardığı burjuva ulusların da ortadan kalkacağını anlamak güç bir şey midir? Eski ulusların, burjuva ulusların, sovyet rejimi altında, yaşamlarını sürdürebileceklerini mi düşünüyorsunuz? Bir bu eksikti... Kapitalizm düzeni içinde varolan ulusların tasfiyesinin, genel olarak ulusların tasfiyesi anlamında, her tipten ulusun tasfiyesi anlamında alınacağından korkuyorsunuz. Niçin ve neye dayanarak? Burjuva uluslardan ayrı başka ulusların da, burjuva uluslardan çok daha birbirine kaynaşmış ve hayatiyet dolu uluslar olduğunu bilmez misiniz? Yanılgınız, burjuva uluslarından başka ulus görememenizde ve bunun sonucu olarak Sovyetler Birliği’nde eski ulusların, burjuva ulusların enkazı üzerinden doğan sosyalist ulusları yaratmak dönemini gözden kaçırmanızdadır. Sorun, burjuva ulusların tasfiyesinin, genel olarak, ulusların tasfiyesi anlamını taşımadığı ve ancak burjuva ulusun tasfiyesinin sözkonusu olduğudur. Eski ulusların, yani burjuva ulusların enkazları üzerinde, herhangi bir burjuva ulustan çok daha iyi kaynaşmış olan yeni uluslar, sosyalist uluslar doğarlar. Yeni uluslar çok daha iyi kaynaşmışlardır, çünkü bunların bağrında burjuva ulusları bölen uzlaşmaz sınıf çelişkileri yoktur. Ve bu uluslar, herhangi bir burjuva ulustan çok daha evrensel halkçı bir nitelik taşırlar.
·
12 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.