Moda', Georg Simmel'e göre, 'asla olmuş bitmiş bir şey değildir. O, sürekli bir oluşum halindedir'. Fiziksel süreçlerin tam aksine ve sonsuz hareket(perpetuum mobile) kavramına benzer şekilde, moda için sürekli bir akış halinde olma(yani, sonsuza kadar işlevini yerine getirme)durumu düşünülebilir. Fakat asıl düşünülemez olan, kendi kendiliğinden yayılan değişim zincirinin, bir kez harekete geçtikten sonra durmasıdır. Gerçekten de modanın en dikkat çekici yönü içinde bulunduğu dünyada 'işlevini yerine getirmesi' sırasında ya da bunun sonucu olarak 'oluşurken' hızından bir ivme kaybetmemesidir. Modanın 'oluşması' süreci sadece enerjisini ya da hızını muhafaza etmekle kalmaz, fakat itici gücünün etkisi sayesinde ya da etkisinin biriken kanıtları sayesinde sürekli artar. Eğer moda sadece olağan bir fiziksel süreç olsaydı, bu, tüm tabiat kurallarını çiğneyen korkunç bir anormallik olurdu. Moda bir fiziksel gerçeklik değildir. O, sosyal bir olgudur. Sosyal yaşam, doğası gereği sıradışı bir düzenektir. Kendisine entropi rotasında güvenli bir oyuk kazarak termodinamiğin 2. yasasını geçersizleştirmek için elinden geleni yapar. Başka bir deyişle "termodinamik miktar, sistem içinde mekanik işte kullanılamayacak enerjinin toplamını temsil eder". Bu miktar "madde ve enerjinin nihai sabit homojenliğe indirgenmesine kadar artar". Modanın durumunda, hareketsizlik oluşturan tek biçimlilik bir nihai durum değil bunun tam tersidir. Hiçbir zaman gerilemeyen bir görünümdür. İnsan çabalan ve habitatının ne kadar çok yönü modanın mantığına tabi olursa, her ikisinin de düzenlenmesi ve sabitleşmesi o kadar imkansız olur. Uyumdan(uyuma duyulan ihtiyaç paradoksal bir şekilde moda süreçlerini sürekli oluşum halinde tutan, insan kaynaklı temel bir dürtüdür)kaynaklanan enerji kaybı modanın kışkırtıcı ve baştan çıkarıcı gücünü tüketmek bir yana, onu yavaşlatmakla tehdit edebilecek kadar bile yaklaşmadan çok önce açılan bir güvenlik vanası ile kendini koruyor gibidir. Eğer entropinin farklılıklan tasfiye ettiğini söylersek, bu durum da moda (tekrar edecek olursak, moda yaşam enerjisini insanların farklılıklara olan isteksizliği ve tekdüzeliğe olan isteğinden alır)yatıştırmayı ve nihai olarak toptan ortadan kaldırmayı vaat ettiği bölünmeleri, farklılıkları, eşitsizlikleri, ayrımcılıkları ve engelleri çoğaltır ve güçlendirir. Fiziksel evrende imkansız bir şey olan perpetuum mobile (enerji harcarken enerji üreterek kendi kendini devam ettiren bir süreç), kendisini 'sosyalleşmiş dünyada' bulduğu anda bir kurala dönüşür. Bu nasıl mümkün olur? Simmel, bu soruyu sorar ve şöyle cevaplar: "insanoğlunun eşit güçte ve her şeyi kapsayan 2 tutkusunun karşılaşması sonucu mümkün olmaktadır, birbirinden ayrılamayan fakat sürekli çatışma içinde iki ortak, bakışlan zıt yönlere dikilmiş... Tekrar fizik terminolojisi ile anlatırsak, modanın 'oluşması: kinetik enerjisi aşamalı olarak fakat tamamen kayba uğramadan, hatta bazen artarak karşı hareketin kinetik enerjisine dönüşmeye hazır potansiyel enerjiye dönüşen garip birsarkaca benzer. Sarkaçlar sallanırlar ve her yön değiştirmede enerji kaybı olmazsa asla durmazlar. Burada sözü edilen zıt tutku ve arzular, bir gruba ya da topluluğa ait olma duygusu ve kitlelerden farklı olma, bireysellik ya da orijinallik duygusu kazanma arzusudur; bir aidiyet hayali ve bir bağımsızlık hayalidir; toplumsal desteğe olan ihtiyaç ve otonomluk talebidir; herkes gibi olma isteği ve biricik olma arayışıdır. Kısacası, tüm bu tezatlar güvenlik arayışı yüzünden el ele tutuşma ihtiyacı ile özgürlük arayışı yüzünden bırakıp gitme ihtiyacı arasındaki çatışmanın sonuçlarıdır. Ya da bu çatışmaya başka bir perspektiften bakarsak: farklı olma korkusu ve bireyselliğini kaybetme korkusu. Ya da yalnızlık ve yalnız kalarnama korkusu. Çoğu evlilikte olduğu gibi, güvenlik ve özgürlük ancak birlikte var olabilir, fakat birlikte var olmak kolay değildir. Özgürlük olmadan güvenlik, kölelik anlamına gelir ve güvenlik olmadan özgürlük kronik belirsizliğe dönüşür ve sinirsel yıkıma neden olur. Ya da güvenlik ve özgürlük dengeleyici, telafi edici ve nötralize edici ortaklarının kurtarıcı etkileri bir yana, hevesle kabul edilmiş değerler olmaktan çıkıp uykusuz kabuslara dönüşürler. Güvenlik ve özgürlük birbirlerine bağımlıdır, fakat aynı zamanda ayrışık oldukları için birbirini dışlar. Birbirlerini eşit olmayan ölçülerde çeker ve iterler, bu karşıt duyguların birbirine oranı, aralarında dengenin sağlandığı (uzun süreli değil) 'ideal ölçüden', sık sık görülen(rutin sayılabilecek sıklıkta)sapmalara bağlı olarak değişir. Bu arzular ya da değerler arasında denge ve uyum sağlamaya yönelik tüm çabalar, genellikle tamamlanmamış, tam anlamıyla doyurucu olmayan, bir belirlilik atmosferioluşturabilmek için çok fazla değişken ve kırılgan bir hal alır. Her çekişmenin, ilişkilerin ince ve narin ağında yırtılma tehdidi oluşturmasına rağmen, her zaman bağlanması gereken gevşek uçları vardır. Bu yüzden arabulma çabaları hiçbir zaman onca gayretle ulaşılmaya çalışılan hedefi elde edemez; ister açıklansın ister gizli tutulsun, bu yüzden bun lardan da vazgeçilemez. Güvenlik ve özgürlüğün bir arada yaşaması her zaman fırtınalı ve gergin olacaktır. Kendine özgü ve çözülemez çokanlamlılığı, tükenmez bir yaratıcı enerji ve sapiantılı değişim kaynağıdır. Onun sonsuz hareket halini bu özelliği açıklar. Simmel, "Moda toplumsal eşitliğe eğilim ile bireysel farklılık yönelimi arasında uzlaşma sağlamaya çalışan, özel bir yaşam biçimidir"der. Tekrar ediyoruz, bu uzlaşma 'kalıcı bir durum' olamaz, tek ve kalıcı bir şekilde onarılamaz, içine 'yeni bir duyuruya kadar' cümleciği silinmez bir kalemle yazılmıştır. Bu uzlaşma ve onun peşindeki moda hiç bir zaman sadece 'var' değildir, sürekli bir oluş halindedir. Sabit kalamaz, sürekli yeniden pazarlık gerektirir. Farklı olmak ve kalabalıklardan ve fare yarışından kaçmak dürtüsü ile harekete geçen son modanın (tam o anın) kitlesel takibi, mevcut farklılık alametlerinin hızla sıradan, basit ve önemsiz hale gelmesine neden olur ve en kısa bir dikkat yanılması ya da el çabukluğunun hızında anlık bir düşüş beklenen etkileri tersine çevirebilir. Bu da bireyselliğin kaybedilmesidir. Günümüzün 'ileride olma' sembolleri hızla kazanılınalı ve düne ait olanlar hızla çöpe atılmalıdır.'Neyin modasının geçtiğine' dikkat etmek emri, yeni(o anda)ve moda olan şeylerin zirvesinde olma görevi kadar dikkatle yerine getirilmelidir. Modayı izleyen ve tadını çıkaranlar, yaşam tarzlarını diğerlerine de ilettiler ve değişen modaların sembollerini taşımakla toplumda tanınır oldular, son modaların sembollerinin öne çıkması ve moda olmayanların kaybolması da eşit derecede belirleyicidir.