Gönderi

160 syf.
8/10 puan verdi
Dikkat spoiler çıkabilir!
Hayatın acısına, insanların yozluğuna dair bir kitap. Okuduğumda halime şükür mü edeyim yoksa halimden utanayım mı bilemedim. Beğenmediğimiz hayatlarımızın aslında kimilerinin rüyası olabileceği fikrine kapıldım. Belki de kendini beğenmişliktir benimkisi: Bir tarafta, bir elinde çay bir elinde kitap olan ben; öte tarafta tecavüze uğramış, gebe kalmış, bir elinde gözlerine bulut düşen bebeği, öbür elinde açlıktan kendi sütünü içmek için tuttuğu memesi olan bir kadın; Meleknaz... Ve hala şikayet edecek bir şeyler bulabiliyor muyum? -Evet. Herkesin her şeyden şikayet ettiği şu günlerde, sahip olduklarımızı hep gözardı etmiyor muyuz? Neden daha fazlasına sahip olmaya çalışmak yerine, sahip olduklarımıza başkalarının da sahip olabilmesi için uğraşmıyoruz? Diğer bir mesele de Hüseyin... Hüseyin neden böyle bir kadına tutuldu? Evet, "böyle bir kadın". Ne kadar da utanç verici aslında değil mi? Gerçekten "böyle biri" miydim? Nasıl "böyle" bir laf ettim kendi kendime, neden "böyle" düşünüyordum? Ya da gerçekten "böyle" mi düşünüyordum? diye sorgulayıp durdum... Ne demekti ki bu "böyle"? Meleknaz; doğmayı kendi seçmemiş, cinsiyeti ona sorulmamış, dini de yaşadığı çevre tarafından empoze edilmiş, alınmış, satılmış, tecavüz edilmiş ve hayatıyla ilgili hiçbir konuda kendisine hiçbir şey sorulmamış... İşte Meleknaz "böyle" bir kadın. Ama yine de bu "böyle"de pejoratif bir anlam, rahatsız edici bir yan var gibiydi öyle değil mi? Bu "böyle"nin kötü olabilmesi için iradi bir şeyler içermesi gerekmiyor muydu? Oysa "böyle"de en ufak bir irade kırıntısı dahi yoktu... Yapmadığımız ya da yapamadığımız, yani gücümüzün yetmediği şeylerden sorumlu tutulabilir miyiz? Peki sorumlu tutulamayacağımız şeylerden dolayı ahlaki ya da cezai bir yargılamaya tabi tutulabilir miyiz? Hatırlayalım: İyi ya da kötüye dair yapılan her bir değerlendirme ahlaki bir değerlendirmedir. Meleknaz'ın yaşadıklarında iradi hiç bir şey yoktu ve yaşadıklarından sorumlu tutulamazdı. Dolayısıyla Meleknaz iyi ya da kötü biri olmamalıydı... Oysa Meleknaz'ın yaşamı kötüydü, yaşadıkları da kötüydü ve böylece çevresindeki insanlar açısından kendisi de kötü biri olmuştu. Yani "böyle" biri olmuştu o artık. Ne lanet bir sözcüktü bu böyle! Bir diğer mesele de İbrahim... O da Meleknaz'a tutulmuştu, hem de onu hiç görmeden! Acaba gerçekten Meleknaz'a mıydı tutkusu; yoksa çocukluğundan beri terk ettiği topraklarda yaşayamadığı için sahip olamadığı o kayıp anılarını Meleknaz ile telafi etme isteğine miydi? Meleknaz'a karşı hislerinin ne olduğunu kendisi de bilmeyen İbrahim... Acaba aşk mıydı? Son satırlarındaki şiirinde "yar" diye hitap ettiğine bakacak olursak, evet... Bu bağlamda kitapta Meleknaz ile bir araya geldiklerine dair de bir bilgi verilmediği ve İbrahim'in her haftaki düzenli bekleyişlerinin boşa çıkışı göz önüne alınırsa kitabın mutlu sonla bitmediği de anlaşılıyor. Ancak gerçekten böyle mi? Bence İbrahim'inki bir aşk değil, çünkü aşk yoğun bir duygu durumudur ve aşıksanız bundan şüphe etmezsiniz. İbrahim, hedefi Meleknaz'ı bulmak olan biriydi ve bunu gerçekleştirdi. Hedef! Bu yüzden kitabın mutlu sonla bittiğini düşünüyorum. Hedef! Anahtar kelime bu aslında... Eski türk filmleri hep "mutlu son"la biter mesela... Bazılarımız, acaba sonra n'oluyor, hiç ayrılmıyorlar mı? diye sorar... Oysa ne önemi var ki? Hikayenin sonunda, hedefleri olan birbirlerine ulaşmış olmalarının kendisi değil mi "mutlu son"? Ne yani sevdiğiniz insanla evlendiniz sonra o vefat etti diyelim... Mutlu sonunuz iptal mi olacak? O halde tarihte hiç bir mutluluk bulamayacağız demektir! Ya da bir belediyenin okçuluk kursuna yazıldınız ve yarışmaya katıldınız diyelim. Hedefi 12'den vurarak 1. liği kazandınız... İşte mutlu son! Herhangi biri, başarınızın ancak ok'un, atış yaptığınız tahtadaki 12'nin üzerinde asılı durduğu sürece geçerli olabileceğini iddia edebilir mi? Yani tahtadaki hedefi vuran ok, tahtadan çekip çıkarıldıktan sonra, başarınız iptal oluyor mu? Hedefi Meleknaz'ı bulmak olan İbrahim de hedefine ulaştı, onu araştırıp tanıdı, onunla sohbet etti ve tanıştı. Yetmedi bir de Meleknaz gibi başkalarına yardımı kendine hedef seçti... Hayatında bir amaç edinmiş oldu... Ne yapacağını bilemeyen İbrahim, şimdi bir şeyler yapmaya başlamıştı bile... Şimdi İbrahim, tatildeki Tanrı'nın nöbetçisi olmayı kendine hedef edinmişti... G. O.
Huzursuzluk
HuzursuzlukZülfü Livaneli · Doğan Kitap · 2017100k okunma
·
23 views
Elif okurunun profil resmi
“Harese nedir,bilir misin?Develerin çölde çok sevdiği bir diken var.Deve dikeni yedikçe ağzı kanar.Tuzlu kanın tadı dikeniyle karışınca bu,devenin daha çok hoşuna gider.Kanadıkça yer,bir türlü kendi kanına doyamaz...Coğrafya kaderdir derken ne kadar haklıymış.Amerika’da doğanlar mutlu ve zengin bir hayat sürerken bizim kaderimizde Fuat amcanın anlattığı harese düşmüş,diken yedikçe kanayan,kanadıkça yemeye devam eden,kendi kanında boğulan develer gibiyiz...
Göksel ONAY okurunun profil resmi
Harese'yi de uzun uzun yazıp paylaşmıştım, kitabın en can alıcı satırlarındandır gerçekten... #52064828
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.