Şahsiyetin bu en korkunç, en tehlikeli hastalığının daima kendisi ile beraber bulunduğu bir şey var, o da imansızlıktır hiçbir şeye inanmamaktır. Bunlar hiçbir şeye inanmayışları yüzünden, her tarafta kendileri için hürriyet ararlar. Serâzad yaşamayı, hasta varlıklarına ideal edinirler. Bütün şuurları, varlıklarının eriyip dağıldığı boşluktaki melankoliye bağlanır. Bu hal, mâziyi ve onunla birlikte benliklerini meydana getiren bütün unsurları terk edişlerinin tabiî neticesidir. Böylece kâinat içinde yapayalnız kalan varlıklarının bir tek ifadesi vardır: Imansızlık, iradesizlik demektir. Aciz ve zaaf içinde serilen varlıklarına, her tamas bir ok, her yaklaşma bir şimşek tesiri yapar. Kuvvetten, vefakârlıktan, aşktan, hakikattan, Allah'dan kaçarlar ve bütün bu ulvî değerlerden uzak yaşamak idealine, onlar hürriyet derler. Onlar için fedakârlık zulüm, hakikat bir kemend, din bir musîbettir. Kaidesiz, kayıtsız yaşamak, hayat idealidir. Bu hayatın tabiî nasibi hüsran olacağından, bunlar ömürlerini ışıksız bir boşlukta geçirirler.