Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

245 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Mahalleler Arasında Bir Kovalamaca
Hayal ile gerçek arasında, Uzun İhsan'ın peşinde, mahalle aralarında geçen bir oyun. Ölüm bir gün Cezzar Dede'nin canına almaya gelir. Lakin oyun oynamayı seven ölüm Cezzar Dede ile bir anlaşmaya varır. Bu anlaşmaya göre birbirlerine hikâyeler anlatacaklar ve Cezzar anlattığı her hikâye için bir saat kazanacaktır. Bu oyun sırasında boş durmak istemeyen Ölüm Uzun İhsan'ın (yani İhsan Oktay Anar'ın) peşine düşer ve vadesi dolan adamın emaneti olan canı ondan almak ister. Böylece Cezzar ve Ölüm Uzun İhsan'ın peşinde mahalle mahalle gezerlerken birbirlerine hikâyeler anlatırlar. Romanın üzerine kurulduğu zemini en geniş biçimiyle bu şekilde anlatabiliriz. Biraz daha detaylı olarak inceleyecek olursak: Roman hikâyelerin anlatıldığı asıl bölümler ve Uzun İhsan'ın peşinde geçen ve İhsan'ın her seferinde kaçmayı başardığı ara bölümlerden oluşuyor. Buradaki önemli ayrıntı ise ara bölümlerde yaşanan olaylar ana hikâyelerle ortaklık barındırıyor. Bu durumu şu şekilde anlatayım: Selam Mahallesi'nde hayırsever bir tüccarın fakir fukaraya malını dağıtacağını duyan fakirler bir çarşıda toplanmıştır. Ölüm ile Cezzar o kalabalıkta Uzun İhsan'ı ellerinden kaçırırlar. Bu olay Ölüm'ün anlattığı "Güneşli Günler" hikâyesinden sonraki ara bölümde yaşanır. Hemen hemen altmış sayfa sonra yine Ölüm'ün anlattığı "Dünya Tarihi" adlı hikâyede tüm varlığını fakir fukaraya dağıtıp Salih adında bir münzeviyi arayan Aptülzeyyat isimli tüccarın hikâyesini okuruz. Tüm hikâyeler ise Uzun İhsan'ı ararken geçilen mahalle aralarında anlatılır. Anar dört farklı konuda (korku, din, aşk ve cennet) anlatılan sekiz farklı hikâye sunar bize. Hikâyelerdeki karakterler ara hikâyelerde sürekli Uzun İhsan'ın kaçmasına isteyerek veya istemeyerek sebep olur. Peki bu roman -bence- neden bu kadar iyi? 1. İçinde birçok gizem bulunduran karmaşık olay örgüsü çözüldükçe müthiş bir okuma zevki veriyor. 2. Yapıbozum tekniğiyle gerçek hayatta var olan birçok isim ve kavram değiştirilip üzerine oynanarak bir bilmece gibi karşınıza çıkıyor ve bu isim (kişi) ve kavramlar genelde hikâyenin anlamıyla bağlantılı oluyor. Ki bu bağlantıyı çözebilen birisi için müthiş bir edebi şölen ortaya çıkarken çözemeyeb kişi için anlatılanların hiç mi hiç önemi olmuyor. Bir örnek verelim: "Güneşli Günler" adlı öyküde vampir olan bir yatılı okul müdürümüz var. Bu müdürün tek hayali güneşi görebilmek. Okulda resme çok yetenekli, kanı bol olduğu için alyanak lakabını alan bir çocuk var ve vampir olduğunu bilmediği müdür için onun yardımcısı olan resim hocası tarafından güneşli bir resim çizmesini istiyor. Fakat azla yetinemyi bilmeyen müdür her gece çocuğun kanını emerek resim bitmeden çocuğu öldürüyor. Müdür yarım kalan gün doğumu tablosuna bakarken de pikapta "İkarus'un Yükselişi" isimli parça çalıyor. İkarus'u bilenler için zevk tam da burada başlıyor. Yapıbozuma uğrayan hikâyede İkarus'un Yükselişi bir müzik olarak veriliyor ancak bu bir Antik Yunan mitidir. Mite göre İkarus balmumundan kanatlarıyla güneşe fazla yaklaşmış yani fazla yükselmeden edemeyip açgözlülükle güneşe yükselmiş ve güneş onun kanatlarını eritmiştir. İkarus da denize düşmüş ve kaantlarını suda hareket ettiremediği için ölmüştür. Yani açgözlülüğü onu ölüme sürüklemiştir. Ki biz buradaki çocuğu sonlara doğru tekrar görürüz ve Uzun İhsan bu çocuğun resminin ışığıyla Ölüm'ün elinden kurtulur. 3. Birçok hikâyede dünyada bilinen bazı masallar ve fantastik hikâyeler yine yapıbozuma uğratılarak ironik bir biçimde, üstkurmaca düzleminde hikâye edilmiş. Yine bir örnek vererek açıklayayım: "Gökten Gelen Çocuk" hikâyesinde (son hikâyedir ve Ölüm tarafından anlatılır) bir çocuk vardır. Bu çocuk şimşekli bir gecede bir leylek tarafından çocukları olmayan bir aileye gönderilir. Babası Muhasebeci Muhittin KENT olan bu çocuğa GÜLERK adı verilir. Babası çocuğun bir yiğit olmasını ister ve ona mavi bir tulum ile kırmızı pelerin giyidirir. Annesi ise onun bir efendi olmasını istee ve ona bir takım elbise giydirip gözlük takar ve gazetede işe verir. Çocuk gazetede Yelda isimli bir kıza âşık olur. Çocuk annesini de babasını da kırmamak için iki kıyafetiyle gezer. Üzerini de telefon kulübesinde değiştirir. Pelerini ve mavi tulumuyla mahallede güç gösterisi yapar. Takım elbisesi ile de bir efendidir. Yani bizim GÜLERK KENT (Clarke Kent)'tir yani bildiğimiz Süperman. Bu çocuğu ise daha önceki bir ara bölümde Ölüme kafa tutan güçlü bir velet olarak görürüz. Uzun İhsan bu çocuğun sayesinde kaçmıştır. 4. Gelişmiş ironi ve mizah duygusu da bu romanı değerli kılar. Örneğin: Cezzar'ın anlattığı "Bir Hac Hikâyesi"'nde garip bir imam hacca gitmek yerine Hindistan'a giderek budizme merak sarar. 5. Kara mizah ve hiciv yoluyla sıkıcı ahlak derslerinin eğlenceli hâle getirilmiş olması: Cezzar'ın anlattığı "Ezine Canavarı" hikâyesinde ironik bir biçimde başkalarını işine burnuna sokmanın ve dedikodunun kötülüğü hakkında bir ahlak dersi veriliyor ancak bu öğüt kuru kuruya değil, gayet komik ve ironik bir hikâyeye yediriliyor. Bu hikâye dul bir kadının dört kızını, dul bir kasabın dör oğluyla baş göz etmeye çalışan Nafile Kalfayı anltırken son birkaç sayfada hikâyeye dahil olan Maymun Saniye'nin dedikodularıyla bozuluyor ve bir aşk hikâyesi olacakken bir ahlak dersi oluyor. Tabi biz bu hikâyedeki karakterleri daha önce yine bir ara bölümde uzaktan görmüştük. Meva Mahallesi'nde Uzun İhsan'ı bulan Ölüm, kendisini bir anda dört kız kardeşin dört erkek kardeşle evlendiği (dul anne ve baba da evleniyor tabii) bir düğünün ortasında buluyor ve Uzun İhsan'ı yine kaçırıyor. Romandaki yapıbozum, üstkurmaca, metinlerarası boyut, ironi ve kara mizah üzerine daha onlarca örnek verilebilir. Mesela romanda gidilen mahalle adlarının bile bir anlamı vardır. Aden Mahallesi'ne giderlerken Cezzar "Bidaz'ın Laneti adlı hikâyeyi anlatır ve bu hikâyede bir define avı vardır (Defineci daha sonraki bir ara bölümde istemeden Uzun İhsan'ın kaçışına yardımcı olacaktır.). Sözde define bulunacak ve herkes bir cennete ulaşacaktır."Aden" de cennet demektir zaten. Gelelim romanın asıl üstkurmaca yapsına ve anlatılana: Ölüm ve Cezzar mahalleler boyunca Uzun İhsan'ı ellerinden kaçırılar ve Ölüm en sonunda onu başucunda kardeşi Uyku varken uyur halde bulur. Hikâye boyunca Ölüm'den kaçan Uzun İhsan uyandığında ölüme "Sen kimsin? Burada ne arıyorsun?" diye sorar. Yani sanki hiç ondan kaçmamış gibi. Burada anlıyoruz ki Uzun İhsan yani yazarımız İhsan Oktay Anar en başındab beri ölümün kardeşiyle birlikteymiş. Yani uyuyormuş. Uyurken de tüm bu romanı kurmuş bize. Yakalanacakken araya hikâyelerdeki karakterleri kalkan yapmış kendine. Her şey bir hayalmiş. Ölüm onun sekiz canını (sekiz hikâye) almıştır fakat son canını alamaz. Anar, çoğu romanında olduğu gibi Uzun İhsan'ı bize yaratıcı bir tanrı olarak sunmuş ve tüm kurgunun aslında onun, Uzun İhsan'ın olduğunu bizlere son kasımda söylemiştir. Her zaman olduğu gibi her şey uykudaki Uzun İhsan'ın hayalidir. Ölüm en başından beri yenemeyeceği birini bu romanın Tanrsını kovalamıştır.
Efrasiyab'ın Hikayeleri
Efrasiyab'ın Hikayeleriİhsan Oktay Anar · İletişim Yayınevi · 20185,4bin okunma
·
46 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.