Gönderi

KAKNÜS Kaknüs güzel fakat acayip bir kuştur. Yeri yurdu da Hindistan’dadır. Uzun, kuvvetli bir gagası vardır. O gagada ney gibi birçok delik bulunur. Bunlar üç yüz altmış tanedir. Sonra bu kuşun eşi de yoktur; tektir bu kuş! Her delikten başka türlü bir ses çıkar; her sesten de başka bir nağme duyulur. Bütün kuşlar susarlar. Onun sesinin güzelliğinden hepsinin de aklı başından gider. Bir filozof vardı; bir müddet onunla düştü kalktı ve müzik bilgisini onun sesini taklit ederek meydana getirdi. Bu kuşun ömrü bin yıla yakındır. Öleceği vakti bilir. Öleceğini anlayıp da kendisinden ümidi kesti mi çalı çırpı toplar, onları bir yere yığar. Tam ortasına kendisi geçer, yüzlerce türlü nağmeyle feryada başlar. Ruhunun her deliğinden başka başka dertli nağmeler çıkar. Hem feryâd eder hem de ölüm derdinden gazel yaprağı gibi titrer. Onun feryadını duyup işiten bütün kuşlar, coşkunluğunu gören bütün yırtıcı hayvanlar, karşısında düşüp ölürler. Hepsi onun ağlamasına bakar, bir kısmı da dermansız takatsiz bir hale düşüp ölür gider. Onun bu ölüm günü acayip bir gündür. Yakıcı feryâdından âdeta gönüllerden kanlar damlar. Nihayet bir solukluk ömrü kalınca şiddetle kanatlarını çırpar. Kanadından bir kıvılcım çıkar; alev alır, ateşlenir. O ateş çevresindeki çalı çırpıyı tutuşturur; bu suretle tamamıyla yanıp gider. Külde bir zerre bile ateş kalmayınca, o külden başka bir kaknüs kuşu meydana gelir. Hiç kimseye böyle bir şey nasip olur mu? Öldükten sonra doğsun ya da doğursun! (Mantıku’t-Tayr, Feridüddin Attar)
·
3 görüntüleme
Büşra Mermer