Gönderi

443 syf.
6/10 puan verdi
#2019bitmeden10kitap hedefimin ilk kitabı olan Tanrılar Okulu kitabını okudum ve bitti. Yapacağım zor incelemelerden biri olacak; çünkü kitap hakkında net bir hükme varamadım. Öyle bir kitap ki, “kötü” diyemem fakat “beklentilerimi karşıladı” hiç diyemem. Şöyle özetleyeyim; kitabın ilk 55 sayfası dolu ve iyi başladı. Bu ilk 55 sayfada bir öğretici ve bir öğrenci etrafında dolaşan bir Hermann Hesse kitabı havası sezdim. (Hermann Hesse’yi çok severim.) Sonrasında kitap Lupelius öğretilerinin başladığı bölümle birlikte oldukça sürükleyici bir hal aldı. 150 hatta 200. sayfaya kadar da böyle devam etti. Sonrasında ise; kitap fena halde kendini tekrar etmeye başladı. Aynı tezler, inatla empoze ettirilmeye çalışırcasına karşıma çıktı. Bir yerden sonra da kitap “iyi bir lider olmak” ana temasına dönmeye başladı. Kitabın bir yerinde dünyanın bir sakız parçası olduğunu iddia ettiği gibi kitabın son sayfaları da benim için bir sakız gibi uzadı ve açıkçası ilk 200 sayfa hatırına kitabı bitirdim. Kitabı bitirdiğimde “200-250 sayfada anlatılabilecek şeyler gereksizce uzatılmış” diye düşündüm. Yine de arasından ayıkladığım ve bakış açımı geliştiren düşünceler olmadı değil. Kitap özetle, insanın sürekli düşlemesi, düşlerinin peşinde gitmesi ve gerçekten isteyince her şeyi değiştirebileceği düşünceleri çevresinde ilerliyor. Tabi bunları oldukça abartılı tezlerle ortaya koyuyor. İnsanı tanrılaştırıp kendi hayatında ve hatta dünyada olup biten her şeyden yine kendisini sorumlu tutuyor. “Kendini değiştir ki dünya değişsin” diyor. Kitabın en beğendiğim kısmı ise şurası oldu: “Daha az ye, daha çok nefes al. Daha az uyu, daha çok düşle. Daha az öl, daha çok yaşa.” Kitapta öğretici rolündeki Dreamer ile ise aramda iyi bir bağ kuramadım ne yazık ki. Kitabın bu bölümlerinde tutarsızlıklar had safhadaydı. İnsanı tanrı seviyesine çıkaran, benmerkezciliği yerip benmerkezciliğin kralını yapan, abartıdan uzak durmayı öğütleyip her buluşmada masayı baştan aşağı donatan ve hiçbirini yemeyen, alttan alttan insanın aşka, dostluğa bile kendini kapatması mesajını veren, sürekli azarlayan rolde bir öğretici… Bana açıkçası pek sempatik gelmedi. Lakin kitaplar tam da bu yüzden yok mu? İnsanı tanrılaştıran Tanrılar Okulu gibi kitaplar ile “Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken sen bir hiç ol.” diyen Mevlana’yı okuyup iki ayrı uç arasında bir yerlerde kendine bir liman bulmak değil mi kitap okumanın amacı? (Kitap incelemelerinde kitapta Mevlevi öğretiler de geçtiği söylenmiş, fakat ben aksine taban tabana zıt bir düşünce yapısı gördüm. Nihilizm’in Türkçe’ye çevirilmiş hali olan hiççilik ile Mevlana’nın hiçlik kavramı birbirine karıştırılmış olabilir diye düşünüyorum.) Madem ki kitap düşler üzerine kurulu, şu ana dek düşler üzerine okuduğum en güzel satırlarla incelememi bitireyim. “Düşünüyorum, öyleyse varım. Oldukça makul. Fakat bundan tam tersi bir sonuç, varolmadığım, bir düş olduğum sonucu da çıkar. Düşünen bir adamı düşünüyorum. Düşündüğümü bildiğim için, düşlediğim için, düşlediğim bu adamın da varolduğunu biliyorum. Böylece, o da benim kadar gerçek oluyor. Bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor. Düşündüğünü düşündüğüm bu adamın, beni düşlediğini düşlüyorum. Öyleyse gerçek olan biri beni düşlüyor. O gerçek, ben ise bir düş oluyorum." (İhsan Oktay ANAR-Puslu Kıtalar Atlası)
Tanrılar Okulu
Tanrılar OkuluStefano D'Anna · Sinedie Yayınları · 20114,286 okunma
·
4 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.