Gönderi

180 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
11 günde okudu
Kahramanımız Norveç sokaklarında aç ve sefil dolaşırken insan kendisini karakterin yaşadığı duygulara kaptırıyor ve onunla özleştiriyor. Yaşadığı açlığı, insanların onu hor görmesini hissediyorsunuz. Yazarın kitapta anlattığı dönem muhtemelen kitabın da ilk yayınlandığı 19. yüzyıl sonları. Yani Avrupa’da ve Dünya’da nüfusun hızla arttığı, şehirleşmenin başladığı, buna bağlı olarak da sanayi ve tarımda işçi sınıfının doğduğu dönem. Bununla birlikle işçilik kavramı yani modern kölelik denen şeyin ortaya çıktığı dönem. Kahramanımız işte böylesi bir dönemde -bizden bir tabir olan- orta direk bir vatandaş. Ne işçi ne de bağ bahçede elleri ile ürün toplayacak kadar hoyrat biri. Naif bir yapıya sahip. Hayalleri var. İyi bir yazar olmak, gazetede köşe yazarı olmak... Kahramanımız gazetelere yazıp kazandığı para ile günübirlik yaşarken sık sık açlık, barınma ve güvenlik sıkıntısı ile uğraşıyor şehrin kalabalığı içinde kitap boyunca...Bahtına, kaderine isyan ederken buna sebep olarak da Yüce Yaratıcıyı görüyor. "Baba” lakabı ila alaya alıyor, isyan dolu sinkaflı kelimeler eşliğinde... (sayfa 65-Varlı Yayınları/Behçet Necatigil) Mum almak için girdiği bakkal dükkanında bakkal çırağının yanlışlıkla verdiği bir başka müşterinin para üstünü alırken namus abidesi haline tezat hareket eden kahramanımız ilk işi de gidip o para ile bir lokantada biftek yemek oluyor. ( sayfa 93-94) Belki de o parayı hak ettiğini düşünüyor...Kaderin ona bir türlü getirmediği fırsatlara sayıyor belki de... (Çevremizdeki bir çok kişi de öyle değil mi vergi kaçırırken, hırsızlık yaparken , dolandırıcılık işlerine bulaşırken.... Nice yeşilçam filmi bu algı üzerine senaryoya dökülüp filme dönüşmedi mi?.... Kötü yollardan gelen parayı mahalledeki fakirlere dağıtan kabadayı karakterler, Robin Hood namusluluğu!) Sonrasında bakkal çırağından aldığı paranın arta kalanını sonuna kadar harcayıp o sefil hayatında bir nebze nefes alacakken vicdanı yaralı bir halde parayı sokakta rastladığı, kendisinden daha fazla ihtiyacı olduğu halinden belli çocuklu bir kadına veriyor ve adeta yaşadığı şehre dönüp haykırıyor kahramanımız :“ Var mı benim gibi namuslu biri içinizde...He... Var mı? Kim benim gibi olabilir ki...? derken aslında o boş, beleş, aç, sefil ama namuslu ve vicdanı ile barışık hal içerisinde ne kadar daha mutlu, özgür ve de güçlü olduğunu hatırlıyor sanki...(Kitabın son sayfasında ise açlıktan bitap düştüğü bir anında kadının pastanesine gidip daha önce verdiği paranın karşılığında zorla ve tehditlerle pasta, börek..vs. alıyor :) Böylesi gel gitler, çıkmazlar, değişken ve tezat ruh halleri içinde karakterimiz. İçinde bulunduğu duruma sebep olanı Yüce Yaratıcı olarak görüyor. Ona içten içe küfürler ediyor. Başına gelen sefaletin ondan kaynaklandığına zaman zaman inanıyor, ara ara şans denilen talih denilen şeye küfür ediyor. Yüce yaratıcıya bu kadar baş kaldırabilen kahramanımız nedense o sefilliğin içinde namuslu kalabilmesi, hırsızlık, dolandırıcılık yapmamak için direnmesi okuyucunun zihninde deli sorular oluşturuyor. ( "Namuslu" filmindeki karakter) Kahramınımız kitabın sonlarına doğru aylarca yaşadığı sefaletten doğan hali bir karaktere daha doğrusu yeni yazacağı piyes oyununa esin kaynağı olsun istiyor. Karakter ise bir tapınakta fahişelik yaparak günah işleyen çirkin bir fahişe. Ve de günahları azgınlığından değil, gökyüzüne (yüce yaratıcı) karşı duyduğu kinden işleyen bir tip. Normal hayatta yapamayacağı namussuzluğu zihninde yaşıyor adeta ve bunu da tiyatro oyunu halinde gerçekleştirmek istiyor. Ancak kitap boyunca süregelen sefalet hali onun yakasını asla bırakmıyor....
Açlık
AçlıkKnut Hamsun · Kum Saati Yayınları · 200728,3bin okunma
·
9 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.