Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

BÜYÜMEK İlkokula başladığım gün canlandı gözümde. Üstümde mavi önlük, babamla okulun kapısındayız. Harçlık olarak verdiği bir lirayı cebime koyarken isimlerimizi okumaya başladı öğretmenim. Dünyanın en güzel öğretmenine sahip olacağımı bilmiyordum o zamanlar. Bizim sitede oturuyordu. Anaokuluna giderken sitenin bahçesinde görüyordum. Mavi bisikletiyle gözüme kocaman geliyordu. Hep gözüme kocaman görünen o bisikletli amca benim öğretmenim olacakmış. Öyle demişti babam. O günden sonra daha dikkatli incelemeye başladım. Her geçişinde arkasından uzun uzun bakıyordum. Derken isimlerimiz okundu. Bizi sınıfa götürdü. Okulun her yerini gezdik. Zaten önceden alışıktım. O küçücük halimle, her sabah annemle babam okula giderken bırakırlardı beni anaokuluna. Daha sınıf açılmamış olurdu. Gitmeyin de diyemezdim. Gözüm hep saatte olurdu. Artık açılsın da gireyim diye tek başıma koskoca okulda beklerdim. Tek dersem haksızlık etmiş olurum. Okulumuzda çalışan bir teyzemiz vardı. Ona emanet ederlerdi beni. Uykuluysam koltuklarda oturup beklerdim sınıfın açılmasını. Eğer enerjim yerindeyse o nereye ben oraya. O koskoca okulun koridorlarını kimse bilmezken ezbere biliyordum ben. Bazı sabahlar çok ağlardım. N’olur götürmeyin beni okula diye. Beş yaşındaydım ve okul hayatımın üçüncü yılındaydım. Gerçekten çok ağladığım bazı günler alıp kendi okullarına götürürlerdi beni. Gözüme o kadar kocaman gelirdi ki lisedeki o abiler, ablalar. Gözüme kestirdiğim yere gidip aralarına otururdum iki öğrencinin. En sevdiğim yer hep öğretmenler odası olurdu. Çok güzel insanlar tanımıştım çünkü orda. Çocuklar sevgiyi hissedermiş. En çok hissettiğim yerlerden biriydi orası. Hiç sıkılmadan uzun uzun vakit geçirirdim orda. Yirmi bir yaşındayım hala aynı okula, aynı odaya gidip hissediyorum o anları. Aradan yıllar geçti, birsürü öğretmen gelip geçti. Çocukluğum hala o öğretmenler odasında. Gözlerimi kapattığımda hala Savaş abiyle koşturup duruyoruz, Ayfer teyze çantasında taşıdığı keki çıkarıp veriyor. Muharrem amca beni görünce sımsıkı sarılıyor. Babam öğle araları beni yemeğe götürüyor. Çocukluğumun en güzel zamanlarıydı. Oraya gitmeyi hiç bırakmadım. Ama birinci sınıfa başladıktan sonra da okula gitmek istemiyorum diye hiç ağlamadım. Çünkü dünyanın en güzel öğretmenine sahiptim. Her birimizi tek tek, kendi evladı olarak severdi. Gözlerinin içine bakınca mutluluğu hissederdim. Küçüktük, onu kızdırdığımız zamanlar olurdu. Birimize kızarken bile içinin titrediğini hissederdim. Tanıdığım en güzel, en özel öğretmendi o. Benim öğretmenim. Rafi öğretmenim. On yaşındayken, bana bir çocuk olarak çok büyük bir mutluluk yaşatmıştı. Bir kızı olmuştu. Bebek görmek için onlara gitmiştik. Eşi söylemişti. İsim ararlarken biz ne isim bulsak sonuna Sena ekliyor demişti. En son karar verdikleri isme Sena’yı eklemişler. Öyle demişti bana. Öğretmenin seni çok seviyor. O yüzden senin adını vermek istedi. Belki de dünyanın en mutlu çocuğu bendim o an. Benim çok güzel bir öğretmenim vardı. Karşıma çıkan en büyük nimetlerden biriydi onun öğrencisi olmak. Bize hep doğruluğu öğretti, mutlu olmayı, çabalamayı, okumayı, şükretmeyi… Bize biz olmayı öğretti. Bu mutluluğu ailece yaşadık diyebilirim. Ben mezun oldum, kız kardeşim başladı ilkokula. O mezun oldu, erkek kardeşim başladı ilkokula. Ailemizin öğretmeni oldu. Seni çok seviyorum Rafi öğretmenim. Kitaplara aşık olarak büyümeme de öğretmenim vesile oldu. Beraber kütüphane oluşturduk. Çeşit çeşit kitaplarımız oldu. Okuduğum kitapları anlatırdım ona. Kitap okuma yarışmaları yaptık. Şiirler ezberledik. Bana bıraktığı okuma aşkıyla, annemle her dışarı çıkışımızda soluğu kitapçıda alırdım. Amca hep hoş geldin diye karşılardı beni. Çok güleç, tonton bir amcaydı. Bazen de şey derdi. Kitapların bitti galiba. Yine mi kitap almaya geldin? Sonra da üst raftaki kitapları indirirdi. Uzun uzun bakıp seçerdim içlerinden. Bazen çok kararsız kalıp annemin gözlerinin içine bakardım. Kitapların birini alsam, diğerinin kalbi kırılacaktı. Yada kitabın birini bitirip diğerine geçemediğim için ben üzülecektim. Annem bunu bilirdi. O an elindeki paraya göre istediğim diğer kitabı da alırdı. Hevesle onları bitirip bir yeni kitabın yolunu gözlerdim. Bazen de uzun süre kitapçıda, yeni gelen kolinin açılmasını beklerdim. Babamla beraber. İyi ki kitaplarım var. İyi ki böyle güzel bir öğretmenim var. Dönüp baktığımda yüzümde kocaman bir tebessüm oluşuyor. Yıllar nasıl da geçiyor. İkinci sınıfın son zamanlarıydı. Neden bilmiyorum konferans salonundaydık. Bir arkadaşım tek başına, üzgün üzgün oturuyordu. Ne oldu dedim yanına gidip. Baksana dedi ikinci sınıfı bitirdik. Zaman su gibi akıp geçiyor. Çok şaşırmıştım. Biz daha yedi yaşındaydık. Ne diyeceğimi bilememiş, yanına oturmuştum öylece. Dün gibi aklımda o an. Üzerinden on üç yıl geçmemiş gibi. Babam beni daha dün okula bırakmış gibi. Gözlerimi açıp gökyüzüne bakınca anlıyorum. Zaman öyle hızlı geçmiş ki ben ne ara büyümüşüm farkına varamamışım. Sena,
·
66 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.