Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Merhaba Bildiğiniz gibi güzel bir okuma süreci içerisindeyim ve doya doya Ecinniler okuyorum. Kitabın 3/1'ini az önce bitirdim. İkinci kısma geçmeden önce biraz izlenimlerimden bahsetmek ve alıntı bırakmak istedim. Böylece belki de hem sayfa sayısı gözünü korkutmaz hem de okuma isteğiniz artar. Merak etmeyin olaylardan bahsetmeyeceğim 🤗 Başlıyorum o halde: . Öncelikle okuduğum ilk bölümden anladım ki Dostoyevski, insanların geçmiş yıllardan beri yaşadığı karakteristik değişimlere biraz takılmış. Bunu da birtakım insanlar üzerinden anlatmaya çalışmış. Bir aile ve onların dostları üzerinden anlatılan bu hikayede olayları öyle güzel örmüş ki şu an herkesin nasıl olduğu zihnimde gayet net. Geçmişte yaşayan insanların karakteristik olarak daha mert, daha doğru olduklarını düşündüğü ise çok belli. Çünkü sürekli olarak anlatıcısı ağzından, hikayeyi yazdığı zamanı kast ederek, şimdiki insanlara eleştiriler diziyor. #alıntı "(...) Ama o günlerden bu yana çok zaman geçti; günümüzün kişiliği çatlamış, sinirleri perişan, nevrotik insanı, o geçmiş güzel zamanların durdukları yerde duramayan insanlarının peşinden koştuğu, insanın ayaklarını yerden kesen o doğrudan, eksiksiz duyguların ihtiyacını bile duymuyor. " Alıntının başına dikkat edin lütfen: günümüzün kişiliği çatlamış, sinirleri perişan, nevrotik insanı... Dikkat diyorum çünkü bu eser kendisinin de yaşadığı 1800'lü yıllarda yazılmış. Ancak insanları tanımlaması bizim şimdiki tanımlamamıza ne kadar da benziyor değil mi? Düşünmeden edemiyorum acaba Dosto şimdi yaşasaydı bizleri nasıl tanımlardı? Onlar nevrotik ise biz ne olurduk mesela? Daha fazla kaygı, daha fazla öfke, daha fazla sabırsızlık, daha fazla acele içinde değil miyiz? Ah, bilemiyorum! . Bir diğer mesele ise Rusya hakkında yaptığı eleştiriler. Çekinmeden Rusya ve Rus insanı hakkında konuşabilmesi çok güzel değil mi? Gelişmek ve Batı'ya ayak uydurmak varken Almanlara bel bağlamış olmalarını hiç hazmedememiş gibi. Bir yerde diyor ki mesela : #alıntı "(...)Aslında bütün bunlar boş oturmaktan kaynaklanan şeyler. Bizde iyi şeyler de, kötü şeyler de hep avarelikten kaynaklanır: Bey takımının o sevimli, kültürlü, maymun iştahlı avareliğinden! Evet, ülkelerin gelişimi ve bir şeyleri hazıra konmak yerine kendilerinin elde etmesi çok iyi elbette. Ancak Dosto, ülkesinin bunu başarabileceğine dair umudunu yitirmiş gibi. Bir yerde de diyor ki mesela: #alıntı "(...) biz Ruslar kendi dilimizde bir şey söylemeyi bilmeyiz... En azından bugüne dek söyleş değiliz." Ayrıca köylülerin bir zamanlar köle gibi görüldüğü de aşikar. Ancak sonra bu kaldırılmış. Kitapta da o dönemler mevzu bahis. Ayrıca gençlerde  başlayan birtakım fikri gelişmelerden de sıklıkla bahsediyor. Sosyalizm ve liberalizm tartışmaları kitapta yer bulmuş. Ancak elbette bu fikirler toplumda pek kabul gören konular değil. (Rus tarihini bilenler sanırım dönemleri anlamıştır. . Bir yerde de bir yazarın intihar ve yaşam üzerine demeci vardı ki benim oldukça dikkatimi cezbetti. Lisede sosyoloji proje konum olarak Emile Durkheim 'ın İntihar eserine de hakim olduğum için ayrıca dikkat verdim bu kısımlara. . Marya diye bir karakter var ki, o da masumluğunu acı içinde yaşayan bir kadın. Nasıl da üzüldüm. Deli deniyor ama onun hihi acı yaşayan var mı acaba? Dün durdum onun sözleri bitince. Kapattım kitabı. Düşünmem gerekti. Marya hakkında yazmam gerekti. Gerçek acıyı bilen kim diye sorsanız Marya derim, Marya Timofeyevna. (en azından ilk kısımda) . Güzel ve düşündürücü bir cümle daha vardı bence : "Temiz giysilerin bile yakışmadığı insanlar vardır." Bence çok düşündürücü. Sizce? .
Birinci kısım izlenimlerimdenKitabı okudu
·
8 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.