Gönderi

544 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
İmparatorluk için Kargaşa ve Fesad devrini hazırlayan etmenlerin başında, Osmanlı'da sıkı bürokratik düzenin bozulması geliyor diyebiliriz. Bunda da baş köşeyi, tüm sistemin üzerine kurulduğu ideal hükümdar modelinin bozulmaya uğraması gösterilebilir. Fatih, ideal hükümdar modelini tam manasıyla kuran padişahtı. Ondan önce padisahlar daha çok halkın içinde, yani, halk için padişah ulaşılamaz bir mertebe değildi. Fatih'in uygulamaları ile padişah, tam manasıyla mutlak otorite ve adeta sistemin merkezi, her şeyin üzerindeki makam olarak kendine yer edinmiştir. Bunu en güzel anlatan uygulamalardan birisi de padişahın divan görüşmelerini Kasr Adl adı verilen yüksekte bir bölmeden izlemesi gösterilebilir. Divana sadrazam başkanlık yapar, bu toplantı sırasında Kasr Adl'dan Padişah toplantıyı dinlerdi ancak dinleyip dinlemediginden de kesin emin olunamazdi. Yönetenlerin üzerinde mutlak bir uyarı tabelası gibi dolanan bir anlayış başlıyor gibidir. Sadrazam, padişahtan sonra en yetkili isimdir ve direkt, sadece padişaha bağlıdır. Fatih'ten sonraki iki padişah zamanında bu uygulama etkin şekilde uygulanmıştır. Lakin eski Türk gelenekleri çerçevesinde veraset uygulamasında kesinliğin olmaması, yani tahta kimin geçeceğinin net kaidelerle belli olmaması ile sık sık taht kavgalarinin yaşanması, akabinde tahta geçen hükümdarın kardeşlerini katletmesi kaçınılmaz olmaktadır. İdeal padişahın yetişmesi için 12 yaşında şehzadenin sancağa çıkması gerekiyor. Ancak bunun da dezavantajlari, şehzadenin lalari etkisinde çok kalarak merkezi otoriteye zarar verebilme yolunun açilabilmesidir ve kimi zaman da sehzadelerin zevkü sefaya dalmalarina neden olmasıdır. Öncelikle sancağa sadece en büyük kardeşin çıkması uygulaması geliyor. Ancak bu da kardes katlinin önüne geçmiyor. Kardeş katlinin halk nezdinde artık tahammül edilemeyecek kerteye gelmesinde bir padişahın tahta geçer geçmez ondan fazla kardeşini katletmesi ve saraydan küçüklü büyüklü tabutlarin ardı arkasına çıkması etkili oluyor. Bununla birlikte 1. Ahmed'in küçük yaşta tahta çıkmasi ile birlikte Valide Sultanların ve onlara bağlı saraydaki agalarin yönetimdeki etkinliklerin giderek artıyor -aslında Kanuni zamanında Hürrem ile başlıyor-. Ekber ve Ersed yöntemi benimsenerek veraset sistemi geliyor. Buna göre sehzadeler sarayda şimşirlik denilen yerde yaşamaya ve eğitim görmeye başlıyorlar. Aslında kafe hayatı yaşanıyor. Haliyle sistemin üzerine kurulduğu ideal mutlak padisahlik anlayışı büyük yara alıyor. Ayrıca artık padişah seçiminde Valide Sultanların etkinliği de artmış oluyor. Buna bağlı olarak burokrasinin yöneldiği adres de Valide Sultanlar olmaya başlıyor. Üstüne çocuk yaşta ve yeterli tecrübe, eğitimden yoksun padisahlarin birbiri ardına tahta çıkması sonucunda gayri resmi Valide Sultanlar padisahlik yapmaya başlıyor. Uzayan savaşlar ve paranın sürekli değer kaybetmesi, haliyle maaşlarının yeterli gelmediğini düşünen asker ikide bir kazan kaldırmaya başlıyor. Yönetimdeki idare sorunları iktidar boşluğu yaratıyor. Tahta çıkışlarda -zaten hep söz sahibi olan asker- askerin söz sahibi olma durumu her zamankinden fazla artıyor. Devlet içinde devlet oluyorlar. Asker içinde de sipahi- Yeniçeri çekismesi yaşanıyor. Cizyeler gibi vergilerin toplanmasının yönetimini askerler eline alıyor. Ulemanin etkinliği Kanuni'den itibaren yükselişe geçmişti. Ulema adeta, askerin hunkari olsun beğenmediği devlet erkanini yerinden etmesi için icazet aldigu ve kendisine meşruiyet sağladığı bir makam haline geliyor. Bunlarla birlikte makamlar rüşvetle peşkeş çekiliyor. Ulema dahi rüşvetle makam dağıtıyor, bunlar ön ayak oluyor. İmam bunu yaparsa cemaat ne yapar durumu oluşuyor adeta. Toprak yönetiminin bozulmasına bağlı olarak, Anadolu'dan büyük şehirlere göç yaşanıyor. Bunda eski başı bozuk askerlerin büyük etkisi oluyor. Bu esnada İran'da, güçlü hükümdar Abbas'in başta olması ve Osmanlı topraklarına yoğun saldırıları devleti zorlayan diğer bir sorun olarak kendini gösteriyor. Ordularıni modernlestirerek askeri manada Osmanlı'yı geçen Avrupa orduları karşısında Osmanlı'nın sürdürdüğü savaşların uzaması ve mağlubiyetlerin artması ile psikolojik üstünlük kaybediliyor. Bunun yarattığı bir tahribat da, Osmanlinin kuruluştan beri gelişmesini üzerine bina ettiği gaza faktörü artık işlemez hale geliyor. Bu sürecte, Girit'in alınmasının 24 sene gibi uzun bir süreye mal olmasi aslında Osmanlı için tehlike çanlarının en yüksek sesle çalmasıdır. Devrin padisahlarina bakacak olursak, Ahmed'den sonra Kösem'in de etkisiyle taht oğula değil, kardeşe geçiyor yani Mustafa tahta geçiyor. Lakin Mustafa ruhsal olarak sağlığını kaybetmiş durumdadır. Kısa bir süre tahtta kaldıktan sonra yerine Osman geçiyor. Osman genç ve yenilikçi bir padişah olarak kendini gösteriyor. Lakin hem gençliğinin fevriligi ile hem de etrafındaki yetkin olmayan devlet adamlarının telkinleriyle askeri oldukça kızdıracak islere girisiyor. Akıbeti ise daha önce hiçbir Osmanlı padisahinin başına gelmedik bir felaket ile noktalaniyor: Al aşağı edilerek, bir eşege ters bindirilerek halkın içinde gezdiriliyor. Bu sırada halk kendisine eline bulduğunu atıyor. Sonucunda Yedikule zindanlarinda feci şekilde katlediliyor. Yerine geçen deli Mustafa da kısa zaman sonra azledilerek yerine küçük yaştaki Murad geçiriliyor. Bu esnada uzun süre ona naibeligi annesi Kösem yapıyor. Sık sık asker kazan kaldırmaya devam ediyor. Murad yönetimi eline alınca astigim astik, kestigim kestik yöntemlerle geçici olarak düzeni saglasa da kalıcı çözümler icra edemeden ölüyor. Yerine Deli ibrahim geçiyor. Murad'in veraset sistemine karşın kardeşlerini katlettirmis olması nedeniyle İbrahim'in hanedanin devamı için acil çocuk yapması gerekiyor. Koskoca imparatorluk ona cariye yetiştirmeye çalışıyor. İbrahim yanına aldığı cinci hocanın sözüne her geçen gün daha fazla itibar ederek devletteki zaten bozulmuş idaresel düzeni hepten bozuyor. Bir süre sonra o da hal ediliyor ve katlediliyor. Onun yerine çocuk yaşta Mehmet tahtta gecirtiliyor. Yönetimde bu sefer Kösem ile Turhan sultanlarin rekabeti hat safhaya çıkıyor. Kösem nihayetinde feci şekilde katlediliyor. Turhan yönetimi eline alıyor ancak Kösem kadar bu konularda yetkin değildir. Ülkede kaos, rüşvet, basibozukluk ve dışarıda sıkışma hat safhaya tirmaniyor. Ekonomiyi nispeten düzelten Tarhuncu Ahmet bile canını kurtaramiyor ve katledilen sayısız sadrazamlar arasına ekleniyor. Girit savaşında Venediklilerin İstanbulu tehdit eder hale gelmesi ile artık kargasanin zirveye oturduğu anda son çare Köprülü'ye gidiliyor. Köprülü şartlar one sürerek görevi üstleniyor ve dikta yönetime başlıyor. Serinin bu kitabı da burada sonlaniyor. İyi okumalar..
Devlet-i Aliyye - Tagayyür ve Fesâd (1603-1656)
Devlet-i Aliyye - Tagayyür ve Fesâd (1603-1656)Halil İnalcık · İş Bankası Kültür Yayınları · 20141,158 okunma
··
696 görüntüleme
Neşe okurunun profil resmi
Güzel bir inceleme olmuş. Kaleminize sağlık.
Kaan okurunun profil resmi
Teşekkür ederim.☺
İmge okurunun profil resmi
Turhan Sultan'ın hakkını vermek lazım hem yılların Kösem Sultan'ını alt ediyor. Hem de yetkisi olduğu halde devlet işlerine karışmayıp işi bilene bırakıyor. İnceleme güzel emeğine sağlık.
Kaan okurunun profil resmi
Teşekkür ederim.☺
Bu yorum görüntülenemiyor
Bilge İrem Özer okurunun profil resmi
İlk kitaptaki incelemeniz de çok güzel ve özetleyiciydi bu incelemeniz de öyle olmuş, çok beğendim. Kitap bitince olayların, durumların kısa hatırlatması gibi oluyor :)
Kaan okurunun profil resmi
Teşekkür ederim.☺
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.