Gönderi

312 syf.
10/10 puan verdi
Tut Beni Yüreğimden, Al Götür Yarınlara!
''En Esaslı Dersi Validemden Aldım'' Böyle diyor Bediüzzaman. Ve yine diyor ki: “Meslek ve meşrebimin dört esasından en mühimi olan şefkat etmek ve Risale-i Nur’un da en büyük hakikati olan acımak ve merhamet etmeyi, o validemin şefkatli fiil ve hâlinden ve o mânevî derslerinden aldığımı yakînen görüyorum.” Anneyle ilgili kitaplar oldum olası ilgimi çekmiştir. Hatta nerede bir anne lafı geçse kulaklarım o tarafa doğru kabarmıştır. Annesiz yetişen birinin annenin ne manaya geldiğini anlaması, anlatması elbette güç. Haddi de değil zaten. Yaşamadıklarının, hissetmediklerinin nesini anlatabilir ki insan? Belki tersini anlatır. Merhametsizliği, şefkatsizliği anlatır. “Hayattaki tüm hatalarını annesizliğe bağlar.” Yıllar boyu farkında olarak ya da olmayarak aradığı bu iki kavramın hasretini anlatır. Yıllar boyu yorgan altlarında döktüğü gözyaşlarını anlatır. Bir annesizin anneyle ilgili anlatabileceği çok şey yoktur. Ama bir annesiz, okuduğu kitaplardan, çevresindeki annelerin çocuklarına; şefkatle, merhamet sarılmalarından öğrenir ki, Rabbimiz Rahîm ismiyle sonsuz merhamete sahiptir. Bilir ki, burada vermedikleri onun için bir imtihandır. Bir sabır vesilesidir. Bir annesizi ancak, burada vermediklerini bir sonsuzda vereceğini söyleyen Rabbin vaadleri teskin edebilir. Nuriye Ana, şefkat ve merhamet timsali bir anne. Ufak yaşta çocuğundan ayrı düşen, gurbeti dokuz yaşındayken hisseden, ancak arkasından gelen haberlerle evlat hasretini yatıştıran bir anne. Nuriye Ana, ciğer paresinin yaşadığı hiçbir şeye müdahale edemiyor. Ancak dualarıyla, teheccütlerde döktüğü gözyaşlarıyla onu sarıp sarmalayabiliyor. Bediüzzaman da annesinin bu halini, özlemini, hasretini bütün ruhuyla hissediyor. Uzaklardan kalb ve gönül gözüyle gördüğü annesine: “Sen kalbini ferah tut, Allah bizimle. Allah kendisine teslim olanı bırakmaz.” diyor. Nuriye Ana öyle bir anne ki, çocuk denecek bir yaşta; ilim için, milletin imanını sahil-i selamete çıkarması için, Kur’an’ın icazını bütün dünyalara beyan etmesi için, gurbete göndermek zorunda kaldığı oğlunu, şefkatiyle merhametiyle uzaktan uzağa kuşatıyor. Kitaplardan öğrendim ki anneler hep böyleymiş zaten. Bediüzzaman’ın annesiyle ilgili bilgileri toplayabilmek o kadar kolay değildir. Bundan yaklaşık bir buçuk asır önce, kendi halinde, uzaklarda bir köyde yaşamış birisi için bu daha da zordur. Yazarımız, Bediüzzaman’ın hayatından ve “Son Şahitler”in anlattıklarından hareketle, onun yaşadığı yerlerde zaman geçirerekten; biraz hayal, biraz rüya kataraktan eserini yazıyor. Emerson der ki, “İnsanlar, anneleri onları ne yaptıysa o olurlar.” Nuriye Ana oğluna ilmin anahtarını vermiş. Bebeğini bir kez dahi abdestsiz emzirmemiş. Beşikteki bebeği ‘Huuu, huuu, huu Allah/ Lâ ilâhe illallah’ ninisiyle sakinleştirmiş. Bu ninniyle büyüyen oğulun ilk sözü de elbette ki “Allah” olmuş. Hem öyle bir ninnidir ki bu, bebeğin son sözünü de Allah dedirtmiş. Hem öyle bir ninnidir ki bu, milyonlarca insana da son sözlerinde “Allah” demeye vesile olmuş. Nuriye Ana ümmidir. Eşi Sofi Mirza’da öyle. Eşi sohbetlere katılıyor. Orada öğrendiklerini eşine aktarıyor. Nuriye Ana’nın en büyük zevki, belki de eşinin sohbette öğrendiklerini kendisine aktarmasıdır. Nuriye Ana teheccüt namazlarını kaçırmıyor. Öyle ki son nefesinde giderayak eşine diyor ki, “Sofi, burası çok aydınlık.” Eşi de ona “Teheccütlerin aydınlığıdır hatun.” diyor. Nuriye Ana öyle bir anne ki gözleri önünde, nehirde suya kapılıp giden kızının arkasından “O verdi O aldı” teslimiyetiyle sadece gözyaşları döküyor. Nuriye Ana bir kez olsun oğlunu abdestsiz emzirmiyor. Bir röportajında okudum ki yazar Hülya Yakut Üstündağ bu kitabının bir harfini bile abdestsiz yazmamış. Ne güzel. Bu kitabı tam olarak anlayabilmek için Necmeddin Şahiner’in Bilinmeyen taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursi eserini de okumak lazım. Kitaptan altını çizdiğim satırlar: *Merhamet tohumunu eken, muhakkak huzur ve saadet harmanını elde eder. *Zerreden şemse kadar her ne varsa Allah’ı zikrederken, insanlar, nefislerinin, zanlarının peşinde yorgundular. *İnsanın en büyük şansı, belki de zenginliği, arkasında kendisine dua eden bir annesinin olmasıdır. *Her ümit bir filiz, her filiz bin hayır, her hayır milyon sevap, her sevap rıza… Rıza demek neydi? Kul için; sevmekti; aşkla sevmek ve bağlanmak; her halinden memnun olmak, kadere ve kazaya eyvallah demek; O (c.c) razı olduktan sonra dünya küsse önemsememekti. *Sevgi anlamaktı. Sevgi; anladığını incitmeden, üzmeden yanında olmak değil miydi? *İçinden yükselen bir ses: “Tut beni ellerimden, gideceğin yerlere beni de götür be oğul.” diyordu. “Bu yük bana ağır, halimi anla, kat beni de yarınlarına!” diyesi vardı. “Seni tek başına, yapayalnız bıraktıklarında sana arkadaş olmak için; buz gibi, sobasız, camı kırık koğuşlarda hapsettiklerinde seni ısıtmak için; hile ve oyun ile sana bin çeşit zulmü reva gördüklerinde, ızdırabını almak için; zehir verdiklerinde senin yerine içmem için; yanında olabilmem adına, tut beni yüreğimden, al götür yarınlara!” demek istedi. *Anneye bakmanın sevap olduğunu biliyordu. Aklında kaldığı kadarıyla şu üç şeye bakmak sevaptı: “Kabe’ye, Kur’ân’a ve anneye…” *Onu biz yetiştirdik Sofi! İzzet ve azamet dersini senden, şefkat ve merhamet dersini annesinden almıştır bizim oğlumuz. Kitabın yazarı bir röportajında şöyle diyor: “Nuriye Ana, şefkâtinin enginliğine rağmen yavrusunu gelecek nesiller için feda etmiştir. ‘Bir kişinin imanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım.’ diyebilen bir evlâdın annesi de hasret cehenneminde yanmaya razı gelmiş bir anadır.” Yazar kitabını Nuriye Ana’nın evlat hasretini duyarak, hissederek yazmış. Kitabı okumaya tevafuk olarak Barla’da başlamıştım. Kitabı gözyaşları içerisinde bitirmek şimdiye nasip oldu. Kitabın bende bıraktığı tesiri kelimelerle ifade edemem. Ancak bu kadarını söyleyebildim. Kitabın sonundaki şu duaya da can-ı gönülden amin diyorum: “Bu satırları okuyanlara da, Rabbim kelime-i tevhit ve kelime-i şehadet nasip etsin inşallah…”
Bediüzzaman'ın Validesi Nuriye Ana
Bediüzzaman'ın Validesi Nuriye AnaHülya Yakut Üstündağ · Nesil · 201427 okunma
·
31 görüntüleme
Abdullah okurunun profil resmi
Necmeddin Şahiner’in 'Bilinmeyen taraflarıyla Bediüzzaman' kitabında ben de içinde önemli bilgiler olduğunu duydum, inceleme yaptığınız kitabı da ilk defa duydum. Farklı geldi, teşekkürler inceleme için
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.