Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Herkese yetecek kadar gökyüzü var hâlâ. Herkese yetecek kadar ağaç, kuş, çiçek... Kelebeklerin kanatlarında herkese yetecek kadar renk, biçim... Herkese kendini duyuracak kadar ses, çınlama, aks-i seda... Herkese değecek bakış... Herkesi doyuracak kadar ekmek, aş... Herkesi peşinde koşturacak kadar umut, herkesi umutlandıracak kadar hayal... Paylaştırsak herkese yetecek kadar şiir var dünyada, şarkı, masal... Herkesin heybesini dolduracak kadar hatıra... Her şeye yetecek kadar insan kalmadı sadece, az geliyor artık insan, hayata. Yetmiyor insanlığımız bu kadar çok hayatı bir uçtan bir uca yaşamaya! “Gerçek dünyanın sınırları vardır, hayali dünya ise sonsuzdur; birini genişletemeyince öbürünü daraltırız, zira bizi mutsuz eden büyük sıkıntılar sadece onların arasındaki farktan doğar” diyor Fransız düşünür Jacques Derrida. Deniz orada büyük, engin... Güneş yukarıda parıldıyor her zamanki parlaklığıyla. Etrafa bakıp her şey normal diyeceğiz canımız bu kadar acımasa. Acımız içimizi bu kadar kıvrandırmasa... İlk anın sıcaklığıyla farkında olmasak da, çırpınıyor, çırpındıkça anlıyoruz bize ne olduğunu zamanla. Biz hayatın kurşun zokasını yutmuşuz da, kancası batıyor acımasızca damağımıza. Bir de şunu düşünün; her şeyin bir olup üstüne yürüdüğü bir anda geri tepen bir silah ne hisseder? “Kalbimi de büyüttüm sonunda/ Artık bazen gözlerime tırmanıp bakıyor sokağa” diyor Didem Madak. Şiir bazen bir kamyon cümleyi nasıl da damıtıp özleştirebiliyor, söylenecek her şeyi nasıl da üç beş kelimenin içinde toplayabiliyor. Ama sonra, şiirin o üç beş kelimesini alıp hayatın içine koymak, yaşadığımız günlere sığdırabilmek nasıl da zorluyor insanı, nasıl da bela olabiliyor bir şiir bir insanın başına. “Hiçbir şeyin sonunu getiremiyorum” diye sızlandı gözlüklü olan. “Belki de başında bütün gücünü tükettiğin içindir” dedi buna karşılık gözlüğü olmayan. Daha içimizde bir tohumken alıp dünyaya çıkarmak gerekiyor belki hayatı. Sonra büyüyor, kökleşiyor, boy atıyor, serpiliyor, fidanken ağaca duruyor, hayatken hayat ağacı oluyor. O kadar büyüyor ki, onu tutup içimizden çıkarmak mümkün olmuyor. İçimizde, her yaşadığımız gün iç duvarlarımızı daha fazla zorlayan koca bir hayat ağacı varken, dışımız hayatsız, ağaçsız, çorak, gölgesiz kalıyor. Güneşin yeryüzünü yakıp kavurduğu vakitte herkese mana şemsiyeleri dağıtan insanlar da var. “İçini içine sığdıramıyorsan” dedi meczup, “hiçbir şeyi dışarıda bırakmayana sığın!” -Gökhan Özcan
·
9 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.