bu geceyi şöyle tasvir eder mevlana;
ölüm günümde tabutum yürüyüp gitmeye başladı mı bende bu dünyanın gamı var,
dünyadan ayrıldığıma tasalanıyorum sanma, bu çeşit şüpheye düşme.
benim için ağlama, “yazık, yazık!” deme; şeytanın ayranına düşer,
düzenine kapılırsan yazık olur, “yazık, yazık” demenin sırası gelir.
cenazemi görünce “ah ayrılık, ayrılık!” demeye kalkışma; kavuşup buluşmam o zamandır benim.
beni kabre indirip bırakınca “elveda, elveda!” deme; çünkü kabir can topluluğunun bir perdesidir.
batmayı gördün ya, doğmayı da seyret; güneşe, aya batmadan ne ziyan gelir ki?
sana batmak görünür amma doğmaktır o; mezar hapis gibi görünür amma canın kurtuluşudur o.
hangi tohum, yere ekildi de bitmedi; neden insan tohumu için de böyle düşünmüyorsun?
hangi kova suya salındı da dolu dolu çıkmadı; can yusuf’u, ne diye kuyudan feryâd etsin?
bu yanda ağzını yumdun mu aç o yanda; artık senin hay huyun, mekânsızlık âleminin havalarındadır.