Gönderi

bitter moon inceleme
film hakkında internette okuyacağınız en uzun inceleme benimki olabilir :D filmi izlemeyen okumasın, pek bir şey anlamaz ayrıca neredeyse adult film kategorisinde olan bu filmi kimseye tavsiye etmiyorum, yalnızca karşılıksız sevgi sendromu yaşayan ve çileli ilişkisi yeni biten çiftler hariç (zaruretler haramları mübah kılar mıydı neydi, neyse fetvayı sonra veririm :D) film her şeyden önce bir amerikan filmi. dolayısıyla çok derin ruhsal analizler veya sofistike bir erotizm beklememek gerekiyor. filmi niye izledim, sevgisine cevap veremediğim bir kadına karşı olan duygularımı analiz etmek için izledim. filmin ele aldığı konuları başlık başlık inceleyelim: : 1) İlişkilerde sıradanlaşma, 2)cinselliğin tüketilmesi, 3) tutku ve aşk ilişkisi, 4) şiddet ve aşk ilişkisi, 5) tekeşlilik problemi 1.İlişkilerde sıradanlaşma Bu aslında her filmin ve kitabın rahatlıkla ele alabileceği bir konu. Filmde de Oskar "Aşıklar tutkuları en tepedeyken birbirlerini bırakmalıdır" diyor. Ancak filmde bunu yapmak için geç kalıyorlar. En tepe noktaya çok hızlı çıktıkları için, ilişkinin grafiğinin düşüş ivmesi kurtarılamayacak derecede hızlı oluyor. Sonra Oskar burada ani bir karar alıyor ve Mimi'yi bırakmak istiyor. Sonrasında da bu karar için bana teşekkür edeceksin diyor. Oskar aslında kangrenli bir kolu keserek hastayı kurtardığını düşünüyor. Ancak hastalığın bütün vücuda yayıldığını, kolu kesmekle kurtulamayacağını anlıyor. Benim tecrübemde de, çok hızlı bir ilerleme yaşadık. Yakınlaşmamız çok hızlı bir şekilde gerçekleşti. Sonrasında ise, Oskar'ı henüz dinlemeden onun tavsiyesine uyarak, en güzel yerinde özür dileyerek iletişimi kestim. Burada beni Oskar'a göre avantajlı kılan konum cinsel dürtülerimin uyarılmamış olmasıydı sanırım. Eğer ben de cinsel olarak karşı tarafça uyarılmış olsaydım, hislerimdeki boşluğu belki daha geç anlayacak ve dolayısıyla daha geç harekete geçecektim. Bu da her şeyi daha kötü kılabilecekti. Ancak bu yaklaşımın da bazı sakıncaları olduğunu belirtmek gerekiyor. Karşı taraf için henüz bir olumsuzluk yaşanmadan biten ilişki ( ilişkiyi en genel manada kullanıyorum, iletişimde olma hali) onun muhayyilesini tetikliyor ve sanki hep böyle tozpembe gidecek bir süreç elden kaçırılmış gibi hissediyor. Aslında yaşanan şey uçuruma düşmekten tek bir sert virajla kurtulan birinin durumundan farksız değil. Filmde ilişkinin sıradanlaşması aynı zamanda nigel-fiona ilişkisi bağlamında da ele alınıyor. oscar-mimi ilişkisinde ekstremliğin sıradanlaştığını görürken; nigel-fiona ilişkisinde standart ilişkinin sıradanlaşmasını izliyoruz. Kısaca sıradanlaşmadan kaçış yok diyor polanski bize. Bu sıradanlığı aşmak için hindistan seyahati yapmayı planlıyor nigel-fiona çifti ancak yönetmen (bence çok kitsch biçimde) bir hindistanlı adamı çiftin karşısına çıkartıyor ve aslında hindistan'da bir şey olmadığını aradıkları evlilik terapisinin bir çocuk yapmaktan geçtiğini söylüyor. ekşi'de baligim solcu adlı yazarın da belirttiği gibi* birliktelik bir yaratım sürecine evrilmediği zaman sıradanlıkta boğulmamak mümkün olmuyor. yani birbirini keşfetme sürecinde, büyük kıtalar kolayca ve hızlıca keşfedildikten sonra küçük ve ilginç adacıkları keşfetme macerası aynı heyecanı sağlayamıyor. bu küçük yönleri keşfetme süreci çok zaman alıcı ve yorucu olduğundan çiftler birbirlerini "bitirdiklerini" sanıyor ve sıkılma sürecine giriyorlar. İlişkinin ilerleyen döneminde arada bir orta büyüklükte ülkeler bulunduğunda ne kadar çok sevinildiğini bir hayal edin!. İşte bu sıkışmışlık noktasında "çocuk yapmak" yaratıcı bir eylem olarak çiftlere birbirlerinin hiç görmedikleri yönlerini ortaya çıkarma (anne/babalık) ve dolayısıyla yeni keşif haritası sunuyor. Yani bir şeyler anlatmaya çalışan filmin ana mesajlarından biri "sıkıldıysanız çocuk yapın" olarak okunabilir. 2.cinselliğin tüketilmesi film erotizm ile pornografi arasında giden bir tona sahipti. bunun neden böyle olduğunu ilk başta anlamakta güçlük çektim. gereksiz ve estetik olmayan bir şekilde kullanılan bu cinselliğin üç sebebi olabilir diye düşünüyorum: 1) amerikan bir film olduğu için erotizmden anlayacakları budur, dolayısıyla filmin satması için ben bu sahneleri doldurayım demiş olabilir polanski. 2) film çok uzun sürüyor, toplamda 4-5 tane oyuncu var. izleyicileri ekran başında tutmak için bol bol cinsel ögeler koyulmuş olabilir. (primarily critical ekibinin görüşü) 3) oscar ve mimi arasındaki ilişkinin saman alevi gibi parlamasının ve yüzeyselliğinin vurgulanması için. Bu üç sebepten en çok üçüncüye kâni oluyorum. bu meseleyei aşk ve tutku alt başlığında ele almak daha uygun olur. ancak yine de cinsellik bakımından değinilirse çiftin birbirini keşfi cinsellik üzerinden olduğu için aldıkları zevki devam ettirebilmek için hep bir üst perdeye çıkmak zorunda kaldılar ve sonunda sado-mazo teknikleri denemek zorunda kaldılar. yani aslında filmde cinsellikle başlayan karşılıklı bir benlik keşfine şahit oluyoruz. üstteki konuyu biraz daha açmak gerekirse, filmdeki cinsellik vurgusu bence hem sebep olmaklık hem de sonuç olmaklık bakımından incelenebilir. karakterlerin cinselliğe yönelmeleri aslında ikisinin de hayatta istediklerini elde edememelerinin bir sonucu. şöyle ki, oscar kırklı yaşlarına dayanmış ama hiç bir kitabı yayınlanmamış bir yazar; mimi dansçı ve fakat (çok başarılı olmadığı için ? ) garsonluk yapmak zorunda. her iki karakter de kendi başarısızlıklarından kaçmak için birbirlerinin bedenlerine sığınıyor ve sonuçta maddi bir şey olan bedensel hazların sonu tükettiğini acı bir şekilde tecrübe ediyorlar. filmde bir hafta evden çıkmadan seviştiklerini hatırlayalım, sadece seksten zevk aldıkları için bir hafta evden çıkmadılar? yoksa dışarıda yüzleşmek istemedikleri acı gerçeklikten kaçmak için mi? cinselliğin bir sebep olmak bakımından da incelenmesi mümkün. yukarıda kısaca değindiğimiz gibi, çiftler birbirlerini cinsel olarak keşiflerinde sado-mazo eğilimlerini keşfediyor ve bedensel olarak başlayan bu hazzın ruhsal bir karşılığınında olduğunun idrakine varıyorlar. filmin ilk yarısında oscar'ın bu tatmin yöntemini mimi üzerinde uyguladığını görüyorken, ikinci yarısında aynı zevki mimi'nin tattığını görüyoruz. aslında filmde bize aralarında hala aşk varmış gibi yutturulmaya çalışılan şey bence ruhsal olarak yaşanan karşılıklı bir tatmin ilişkisi. oscar ruhsal manada nasıl mimi'yi istismar edip tatmin olduysa, partnerinin de kendisini istismar edip tatmin olması isteğini doğal karşılıyor. 3.tutku ve aşk ilişkisi filmde oscar ile mimi arasında başlayan ilişkinin tutku temelinde yükseldiğini ancak sonradan aşka dönüştüğünü müşahade ediyoruz. yönetmen bize aşkın varlığını aradaki nefret ile göstermeye çalışıyor. oscar mimi'nin kendine yaptığı onca kötülükten sonra: "her şeye rağmen beni hala seviyor olabileceğini düşündüm. sonuçta sana hiçbir şey ifade etmeyen birine zarar vermek eğlenceli değildir." diyerek bu gerçeği vurguluyor. yine filmin sonunda nigel mimi'ye ilan-ı aşk ediyor ve fakat tecrübeli olan mimi bunun aslında yalnızca tutku olduğunu dolayısıyla kendini elde etmesine izin vermeyeceğini söylüyor. yönetmen tutkuyu karşı konulmaz bir ele geçirme isteği olarak yorumlamış. aşkı ise istese de bırakılamayan bir hastalık gibi. her aşk tutkuyla başlıyor ve fakat her tutku aşka dönüşmüyor. 4.şiddet ve aşk ilişkisi oscar ve mimi çifti arasındaki ilişki henüz aşka dönüşmeden daha tutku seviyesindeyken çok hızlı bir tırmanış yaşadıklarını söylemiştik. birbirlerinin sınırlarını o kadar zorluyorlar ki, artık cinsel temasın normal akışı onlara yeterli gelmiyor. özellikle geçirdikleri bedensel hazzın sarhoşluğunun yavaş yavaş geçmesi ve gerçeklikle yüzleşmeleri onları sinirlendirmekte dolayısıyla şiddetin kullanımından da zevk almayı onlar için bir seçenek haline getirmektedir. başlangıçta bu ilişkiye devam ederse hem onu aşağılayacağı hem de kendini aşağılayacağından çekinen oscar, zamanla bundan zevk alır hale gelmiştir. aslında bütün filmin hikayesini özetleyebilecek mısraları shakespeare romeo juliet'inde şöyle ifade etmiştir: " Şiddetle başlayan hazlar, şiddetle son bulurlar, Ölümleri olur zaferleri, Öpüşürken yok olan ateşle barut gibi. En tatlı bal bile tadıldıkça bıkkınlık verir, Aynı tat isteği, iştahı köreltir. Onun için, ölçülü sev ki uzun sürsün sevgin, Hedefe hızlı giden, yavaş kadar geç varır. " filmdeki şiddetin önce fiziksel şiddet sonra da psikolojik şiddet olarak çift arasında git gel yaptığını görüyoruz. önceden de belirttiğimiz gibi bir kere sado-mazo dürtüleri uyarılan bir çiftin bu yapılanlardan zevk aldığını düşünmemek naiflik olur. bazı incelemelerde okuduğum gibi kimin daha haklı daha haksız olduğunu tartışmak, oh oldu iyi oldu diye iç çekmek benim asla düşmek istemeyeceğim bir seviye. özellikle kadınların ruhsal istismarının ne kadar kötü sonuçlar doğurabileceğini biraz karikatürize şekilde ortaya koyan filmin kadın vatandaşları kalbinden yaralamasını ve onları tetiklemesini anlıyorum. yine de bu kadar kuru bir empati yapmak filme dizi muamelesi yapmak olur ki, bir amerikan filmine bile haksızlık olurdu bu. 5.tekeşlilik problemi filmin tekeşlilik problemini çok derinden ele aldığını sanmıyorum. oscar'ın bazı beyanları mimi ile beraberken kaçırdığı fırsatlar üzerine yoğunlaşıyor. burada tam olarak bilinmezliğin çekiciliği meselesi vurgulanıyor değil. daha ziyade tekeşlilik "açgözlülük" problemi üzerinden ele alınıyor. zaten oscar'ın filmin sonunda da mimi'ye söylediği şey "ikimiz de çok açgözlüydük bebeğim" oluyor. nigel'ın eşini aldatmaya teşebbüs etmesi de, aslında tekeşliliğin doğasına bir başkaldırı değil, orada da kolay ulaşabileceği bir hedef olarak gördüğü mimi'yi hızlıca ve belki de açgözlülükle ele geçirme isteği var. bu yönüyle tekeşliliğin doğasına çok temel bir eleştiri getirildiğini görmüyoruz. filmi izleme amacım ve çıkarımlarıma gelirsek : 1) filmi izlemem iletişimimi kesmemin doğru bir hareket olduğunu anlamama yardımcı oldu. 2) iletişimimi kesmeme rağmen karşı tarafın benim için acı çekmesini istememin sebebini anlamama yardımcı oldu. çünkü tutku ve aşk ilişkisi alt başlığında değindiğimiz gibi aslında sempati duyduğumuz birinin bizim için eziyet çekmesini istiyor olabiliriz. bizim için hiçbir şey ifade etmeyen birinin acı çekmesi bizim için önemli olmaz. işte film, karşı tarafın beni unutmasının onun için iyi olacağını bilmeme rağmen beni unutmasını istememem; ona kendimi hatırlatarak ona acı çektirme isteğimin her ne kadar kötü niyetli olursa olsunlar ufak bir iyiniyet kırıntısı taşıyabileceğini de anlamama olanak sağladı. her halükarda bu kötüniyetli dürtülerimi kontrol altına alıp bunları yapmaktan vazgeçtim. ancak vicdanen neden böyle şeyleri arzu ettiğimi algılamakta güçlük çekiyordum. bunların tamamen şeytani arzular olması ihtimali beni üzüyordu. en azından şimdi iyiniyete dayanan kötü şeyler olabileceklerini öğrenmem beni biraz rahatlattı. bu temayüllerimi daha iyi analiz edebilmek için marquis de sade'ın eserlerine ve ayrıca yine bu konuyu ele alan "sekreter" adlı filme başvurmaya karar verdim. 3) hızlı başlayan her duygusal ilişkinin hızlı bir şekilde sönebileceğini anladım. dolayısıyla her adımını kontrol ederek duygusal tecrübeler yaşamam gerektiğini daha iyi anladım.
93 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.