Gönderi

Benzeri geçen yaz ülkemizde olmadı mı?
Asmaların, ağaçların sunduğu ürünler, fiyatı yüksek tutabilmek uğruna imha edilmek zorunda. İşte en acı olanı da o. Kamyonlar dolusu portakal yerlere dökülüyor. Millet kilometrelerce uzaktan kalkıp üşüşmüş oraya... dökülen meyvelerden toplayabilmek için. Ama olmaz ki! Bedavadan toplayabilecek olduktan sonra, kim verir bir düzine portakala yirmi sent parayı? Ellerinde hortumlar taşıyan adamlar gelip yığılı portakalların üzerine gaz sıkıyorlar. Bir yandan da işlenmek istenen suça kızıp köpürüyorlar. Meyve almak için oraya gelen halka kızıyorlar. Bir milyon insan aç... meyveye ihtiyaçları var. Gazlar sıkılıyor, sıkılıyor altın dağların üzerine. Ve çürüme kokusu tüm ülkeyi dolduruyor. Gemilerde yakıt diye kahveleri yakalım. Isınmak için mısırları yakalım... ne güzeldir ateşi! Patatesleri nehirlere dökelim, aç insanlar toplayamasın diye kıyıya gözcüler dizelim. Domuzları kesip kesip gömelim, leş kokusu toprağın içine karışsın gitsin. Suçun ötesinde bir günah var bu işte. Ağlamanın simgeleyemeyeceği bir hüzün var. Tüm başarılarımızı yıkıp deviren bir yenilgi var. O verimli toprak, o dizi dizi ağaçlar, o sapasağlam ağaç gövdeleri, o olgun meyveler... oysa beri yanda çocuklar pellagra'dan ölüyor. Ölecek de. Çünkü portakaldan kar edilemiyor. Adli tabipler gelip formları dolduracak... kötü beslenmeden öldü diye... çünkü yiyecekler çürümek zorunda. Zorla çürütülecek.
Sayfa 427 - Sel, 14. BaskıKitabı okudu
··
2 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.