Dildeki zehri fark ettiğim zaman metni terketmek istedim lakin yapamadım.Kurmaca, zaten başlı başına ters yüz eden bir evren. Bir de üstelik zehirli bir dil kullanılmışsa yazarın dil dağarcığı, okurun dil dağarcığıyla boğuşma halinde kalır.Bunun bir sonu yok. Alışılagelmişi sarsan, kesinliği olmayan, anlamı parçalı halde ileten veya iletmeye niyeti olmadığını belli eden yazarlar vardır: Beckett, Salinger, Refik Halid Karay, Oğuz Atay, Kurt Vonnegut, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi....
Yukarıda bahsettiğim anlamda beni zehirleyen bir kitap oldu.
Serbest dolaylı anlatımın birinci tekil şahsın ağzından anlatıldığı türü etkileyicidir.
Fakat burada anlatımın gücüne güç katan ikinci bir etken daha var: Kitabın künyesinde yazar olarak gözüken Emile Ajar’ın da kurmaca olması. Çünkü Emile Ajar, Romain Gary’nin takma adıdır..
Onca Yoksulluk Varken, fakirlikten dem vurmuyor, aksine yokluğun en "var" halini marjinal bi' ruhtan, Momo'dan, anlatıyor. Hüznü kitabın yuvası yapmıyor, çeşitli olayları aktararak pek çok duygu kırılması yaşatıyor okura. Hayaller içinde geçmiyor aksine, çok gerçek, yaşanan evlerin içinden bakıyor.
Kitap o kadar akıcı ve sade bir dille yazılmış ki sanki uçarcasına okunuyor. Bun da çevirmenin de çok büyük payının olduğuna inanıyorum.
1975 yılında Fransa'nın en büyük edebiyat ödülü olan Goncourt ödülüne layık görülmüş bir kitap. Son cümle olarak, mutlaka ama mutlaka okunması gereken bir kitap diyorum ve şiddetle tavsiye ediyorum.Kitapla kalın..