İnsanın insan üzerinde ki tesiri ile ilgili cümlelerinizi okurken, kitapların da insanın içinde ki insanlar gibi, derin ve köklü değişikliklere vesile olduğunu düşünmeden edemedim.Ya biz farketmeden o okuma listelerinin biçimlendirdiği, şekil verdiği bir kimlik geliştiriyorsak...Yaşadığımız çevrenin etkilerinden günün birkaç saatinde kitaplara kaçabiliyoruz, ya artık kitaplardan, içimize, nefes almaya çıkmanın vakti geldiyse?..
Proust'un 'ölüyü çoğaltma' tabirine bayıldım Sergen Hocam :) Ve kesinlikle hak verdim, an içimizde çoğalmasaydı, zihin akıp giden veri akışından, zamanı hissedemez olurdu.
Bazen birini, yahut bir şarkıyı dinlerken, alakasız bir mekânı buluruz içimizde, ya da okuduğumuz eseri, ilginç bir zeminde seyrederiz, çağrışımların bilgeliğine hep inanmışımdır bu yüzden...Düşünce insana, zaman içinde zamanlar behşederken kim bir saati bir gün, bir dakikayı bir saat mesabesinde yaşamadığına inandırabilir kendini?
Alışkanlıklardan kurtulmanın en iyi yolu, yeni alışkanlıklar edinmektir derdi bir hocam :) En feci alışkanlıklardan biri, kaskatı -kalıp hâlinde -bünyemizde barınan önyargılar :) Bu bu ise, budur, şu şu ise şudur anlayışı...Üstelik bu ölü anları zihinde yeniden varetme imkânı da yok maalesef...
Yine çok keyifli bir Sergen Özen tahliliydi...Marcel Proust ne kadar Proustsa, siz de o kadar iyi bir okuyucusunuz :)
Vaktiniz zeval bulmasın.