YARIN PAZAR, ‘BRUNCH’ A GİDİYOR MUYUZ?-Sabah Filan Brasserie’de şöyle güzel bir ‘brunch’ yapıp oradan Falan Cofee’de kahvelerimizi içtikten sonra City’s Şişli AVM’de alışveriş yapalım mı? Yok yok, orası masraflı olur, biz en iyisi Fox Outlet Center’a gidelim.
- Ok, Dream Güzellik Merkezi’ne gitme işini haftaya realize ederiz.
- İndirim zamanında gidelim de timing hatası yapmayalım. Giydiklerim hep deforme olmuş, minimum da olsa bir şeyler alırız.
‘Mega kent’lerde yaşıyor, ‘dubleks’ evlerde oturuyor, ‘center room’larda geziniyor, ‘prestij’li işlerde çalışıyor, ‘air bag’li arabalara biniyor, ‘free time’ larımızı ‘aktivite’ veya ‘hobby’lerle değerlendiriyor, ‘nostaljik’ mekanları beğeniyor, ‘antipatik’ insanlardan ve ‘kaos’tan kaçıyoruz. Cafe Zero’da oturup neskaave içiyoruz.
Kimse yabancı dil öğrenme şansım olmadı demesin. Yukarıdaki yabancı sözcüklerin hiçbiri bize yabancı değil. DİLİMİZİ ELİMİZDEN ALMIŞLAR, haberimiz yok. Kendim de dahil olmak üzere, konuşurken veya yazarken sayısız yabancı sözcük kullanıyoruz.
Türkçe öğretimin yaygınlaşması ve dilimizi yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmayı hedefleyen Oktay Sinanoğlu, TÜRKÇE GİDERSE TÜRKİYE GİDER diye boşuna çırpınmamış.
1953 'de milli eğitimimize İngiliz ve Amerikan gizli teşkilâtlarının el atmasıyla dilimize yerleşen İngilizce etkisinin tesadüfi olmadığından, okullarımızda birçok dersin Türk öğretmenlerce Türk öğrencisine İngilizce anlatılmaya başlandığından kaygıyla bahsedip, bu durumu sinsi ve en tehlikeli sömürgeleştirme oyunu olarak nitelendirmiş.
" ‘ Kolej ‘ (Robert Kolej gibi) misyoner okulu demekti. Sonra açılan bu İngiliz deliğinden kova gibi su girdi. "Anadolu Liseleri" vb. aldı yürüdü. Millete de yabancı dil öğretmenin yolu buymuş gibi yutturuldu. Geleceğimizin teminatı Türkçe kalemizde bu gediği açmayı başaran Oxfordlu Mr. Browning'e de 20 yıl sonra İngiltere Kraliçesi madalya verdi. Törene katılanlar, sanırım, "ufak bir okulda İngilizce dersi veren bir garip öğretmene koskoca Kraliçe niye madalya verir?" diye sormadılar.” cümleleri öyle çok şey anlatıyor ki.
Kitabın her sayfası ana diline sahip çıkmayan bir milletin nasıl yok olup gitmeye mahkum olduğunu aklımıza ve gözümüze sokan örneklerle dolu. Yabancı dil öğretimi ile yabancı öğretimi birbirine karıştırmayalım. Batı uygarlığından faydalanacağız diye milletimizi ve yurdumuzu istismara kurban etmeyelim. Bu uyarıları en güzel vurgulayan paragraflardan birini aynen aktarıyorum:
“Türk ülkesinde kataloğunu yalnız İngilizce basan, öğretim üyeleri toplantısını İngilizce yürüten, içinde yalnız İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümü olup da Türk Dili ve Edebiyatı, başka diller ve edebiyatı olmayan, Osmanlı - Türk tarihini bile, yalnız onun karşıtı İngilizler'in kitaplarından İngilizce okutan Türk üniversiteleri ( Evrenkentleri ) düşünülemez.”
Müslümanlığı dahi İngilizce kitaplardan öğretmeye çalıştığımız ‘ Anadolu İmam Hatip Liseleri ‘ diye bir okulumuz varken, seçeceği mesleğin derslerine daha çok zaman ayırması gereken öğrenciler bir yıl fazladan hazırlık sınıflarında okumaya mecbur bırakılırken, hele de hepimiz yabancı dille eğitim veren okulları Türkçe eğitim veren okullardan üstün tutarken, Türkçe’miz gerçekten de ciddi tehdit altındadır.
Yalnız buradan yabancı dil öğrenmek iyi değildir sonucu çıkarılmasın. Çağın gerisinde kalmamak için elbette yabancı dil de öğreneceğiz, bilimsel gelişmeleri de takip edeceğiz. Sahip çıkılması gereken konu, eğitim dilimizin Türkçe olmasıdır. Dilimizi yabancı dillerin boyunduruğuna sokmamaktır.
Diline sahip çıkamayan milletlerin sömürge olmaktan, hatta tarihten silinmekten kurtulamadığı birçok örnek varken aklımızı başımıza almak zorundayız. Bir yandan konuştuğumuz her cümlenin içinde yabancı sözcükler cirit atarken diğer yandan artık işyeri ve dükkânlara konulan İngilizce isimler gözümüze batmaz oldu. Hatta kendi dilimizde anlamını bilmediğimiz kavramların İngilizcesi daha önce aklımıza gelir oldu.
Uyanmanın zamanı geldi de geçiyor. Dilimiz kimliğimizdir. Kimliğimize sahip çıkalım.