Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Entelektüel Sözcükler abesle iştigal: Yersiz, yararsız işlerle vakit öldürmek absorbe: (Enerji, kuvvet vb. için) Soğurma, yutma, içine alma, yutma. adaptasyon: Uyarlama adapte: Uyum afaki: Belli bir konu üzerine olmayan, dereden tepeden (konuşma) ajitasyon: Duygu sömürüsü yapma ajite: Duygu sömürüsü, kışkırtmak, körüklemek akabinde: Arkasından, hemen arkadan akustik: Yankı bilimi. aktivite: Etkinlik, faaliyet aktüalite: Güncellik. Günün olayı veya konusu aktüel: Güncel aleyhtar: Karşıtçı, karşı görüşlü alicenap: Cömert, onurlu, şerefli almanak: Yıllık. ambiyans: Durum, ortam, çevre, atmosfer, hava. amorf: Biçimsiz. anbean: Her an, zaman ilerledikçe anekdot: Kısa öykü, hikayecik. Olağanüstü olaylarla ilgili anlatı angaje: Bağlamak angaje etmek: Bağlanmak anomali: Belli bir ölçüye, belli kurala uymama durumu. antipatik : Sevimsiz, itici, soğuk. antrparantez: Söz arasında, sırası gelmişken. Ayrıca. araf: Cennet ile cehennem arasında bir yer. Mecazi olarak "ara" arafta kalmak: Arada kalmak aranje: Düzenlemek. arena: Alan. Siyasi çekişmelerin geçtiği yer argüman: Delil, kanıt, tez, iddia, sav arketip: İlk (kök) örnek, ilk ve özgün biçim aroma: Hoş koku arz etmek: Sunmak, saygı ile bildirmek asimile: Benzeşmek, kendine uydurmak asparagas: Uydurma atıf: Gönderme, ilişkili bulma, bağlantı avangart: Öncü, yenilikçi ayrışmak: Birbirinden ayrılmak, birliği bozulmak ayrıyeten: aysberg: Buz dağı badire: Birdenbire ortaya çıkan tehlikeli durum bağlam: Herhangi bir olguda olaylar, durumlar, ilişkiler örgüsü veya bağlantısı bendeniz: Alçak gönüllülük ile "ben" anlamında kullanılır betik: Yazılı olan şey, kitap, yapıt beyanat: Demeç, bildiri beyhude: Yararsız, anlamsız, boşuna beynelmilel: Herkes tarafından kabul edilen bienal: İki yılda bir yapılan, yılaşırı. bilahare: Sonra, sonradan, daha sonra bilakis: Tam tersine, aksine bilhassa: Özellikle bilmukabele: Birinin söylediği söze karşılık söylenen "ben de, size de, sizlere de" anlamında kullanılan bir söz binaen: Dayanarak, -den ötürü, -den dolayı binaenaleyh: Bundan dolayı bu bağlamda: bundan mütevellit: Bundan meydana gelmiş, ileri gelmiş çağrışım: Bir düşünce, görüntü vb.nin bir başkasını hatırlatması çıkarım: Belli önermelerin kabul edilen ya da gerçek olan doğruluklarından ya da yanlışlıklarından, başka önermelerin kabul edilen ya da gerçek olan doğruluk ya da yanlışlıklarını çıkarmak. data: Veri. defaatle: Defalarca, tekrar tekrar defakto: Bilfiil, fiilen, hakikatte, gerçekte veya pratikte defans: Savunma defaten: Defalarca dejenerasyon: Bozulma dejenere: Bozulmuş, soysuzlaşmış deklarasyon: Bildiri deklare: Bildirmek demagoji: Laf ebeliği, lafazanlık demo: Tanıtım için olan departman: Bölüm desise: Aldatma, oyun, düzen, hile despot: Buyurgan, zorba. destinasyon: Gidilecek yer. determinist: Bir olgunun aynı koşullar ve aynı bileşenler dahilinde her zaman aynı sonucu vereceğini ve bu durumun her zaman öngörülebileceğini söyleyen görüş, belirlenimcilik. detone: Ses kayması, ses tonunu bulamama devinim: Zaman içinde durum değiştirme. Hareket deyim yerindeyse: Söylenen sözün uygun olması umuduyla dezenformasyon: Yanıltma, bilgi çarpıtma. diaspora: Azınlıklar ve bunların yaşadıkları yer veya yurt. dikte: Birine isteklerini zorla kabul ettirmek. Bir başkasına söyleyerek yazdırma ve yazdırılan yazı dogma: Belli bir konuda ileri sürülen bir görüşün sorgulanamaz, tartışılamaz gerçek olarak kabul edilmesi. doğaçlama: Önceden düşünüp hazırlanmadan içe doğduğu gibi söyleme veya bir şey yapma doktrin: Öğreti doküman: Belge donatı: Teçhizat, araç gereç done: Veri, bilgi. duayen: Alanının uzmanı, işinin erbabı duyumsamak: Duyular aracılığıyla bir şeyi algılamak edinim: Kazanma, kazanç efor: Çaba, gayret, güç efsun: Büyü egale: "Bir rekoru yinelemek" anlamındaki egale etmek sözünde geçer ego: Ben. egoist : Bencil. egzotik: Yabancı bir ülkeden gelme, bulunduğu yörede bulunmayan, yabancıl ehemmiyet: Önem anlamında, ehemmiyetli önemli olarak da kullanılabilir ekarte: Saf dışı etmek, konu dışında tutmak ekoloji : Çevre bilimi. ekipman: Donanım eklektik: Her sistemin sunduğunun en iyisini almak denilebilir felsefi olarak. Seçmeci ekseriyet: Çoğunluk, çokluk ekstrem: Aşırı, uç, sıradışı. elimine: Eleme elzem: Zorunlu empati: Aynı duyguları paylaşma, duygudaşlık empoze: Dayatmak enformasyon: Bilgilendirme, danışma, tanıtma. Haber alma, haber verme, haberleşme enstantane: Anlık. Bir fotoğrafın çekildiği kısa süre. enstrüman: Çalgı. Mali belge. entegre: Bütünleşmiş entrika: Bir işi sağlamak veya bozmak için girişilen gizli çalışma, entropi: Enerjinin tesadüfen, düzensiz ve geriye dönüşümsüz olarak dağılması epik: Destansı ergonomik: Kullanışlı esasen: Zaten esasında: Aslında demenin farklı bir yolu estetik: Güzellik duygusuna uygun olan, sanatsal. etik: Ahlaki, ahlakla ilgili etnik: Bir topluluğun oluşturduğu, kültürel gruba özgü her türlü özellik ezoterik: Gizemli. Yalnızca sınırlı, dar bir çevreye aktarılan (her türlü bilgi, öğreti). farazi: Varsayımsal farkındalık: fenomen: Olağanüstü şey, harika fikstür: Yarışma veya karşılaşmaların zamanını ve sırasını belirleyen çizelge filhakika: Gerçekten, doğrusu, hakikaten fizibilite: Herhangi bir yatırımın sağlayacağı kazanca değer olup olmadığının saptanması için yapılan çalışmalardır flora: Bitki örtüsü. fonetik: Ses bilgisi format: Biçim fraksiyon: Parti içi karşıt grup, parça. fütursuzca: Önemsemeyerek, aldırmayarak fütürist: Gelecekçi. garantör: Güvence veren gark olmak: Gömülmek, batmak, boğulmak gayri ihtiyari: İstemeyerek, düşünmeden, elinde olmayarak gayri tabii: Olağan dışı gelgelelim: Ne var ki gıyabi: Bir kimse bulunmadığı sırada yapılan, verilen. Uzaktan, görüşmeden olan global: Küresel, dünya çapında haddizatında: Aslında hakikaten: Gerçekten handikap: Engel harikulade: Eşi görülmemiş, şaşkınlık oluşturan, olağanüstü hiç şüphesiz: hinterlant: İç bölge, arkabahçe. hipotez: Varsayım hiyerarşi: Aşama sırası. Sıralanım. Makam sırası, basamak, derece düzeni, aşama sırası husus: Konu hülasa: Özetle, kısacası içselleştirme: Etrafta olan biteni kabullenmek, yadırgamamaya başlamak; çıkan sonuçları yorumlayıp, içe aktarmak anlamında kullanılır idol: Kayıtsız şartsız bağlanılan ve sevilen şey. ilinti: İki şey arasında ilgi, ilişki, bağ. ilintilemek: Bir şeyle ilgili kılmak, bağ ve alaka kurmak. illüstrasyon: Resimleme. imaj: Görüntü imge: Düş, hayal. Genel görünüş, izlenim, imaj imitasyon: Taklit inisiyatif: Öncelik, üstünlük inovasyon: Yenilik ironi: Söylenen sözün tersini kastederek kişiyle veya olayla alay etme ironik: İroniye dayalı irrite: "Sinirlendirmek, rahatsız etmek" ve tıp alanında "tahriş etmek, kaşındırmak" anlamında irrite etmek birleşik fiilinde kullanılan bir söz ismi ile müsemma: İsminin içerdiği manayı karakter olarak bulundurma hali istinaden: Bir görüşe, bir düşünceye dayanarak. Bir söyleme göre jakoben: Demokrasi yanlısı. Tepeden inmeci jakuzi: Yıkanma havuzu. jaluzi: Şeritlerden oluşan perde. jargon: Belli bir zümreye veya meslek grubuna özgü günlük konuşmada kullanılan kelimeler bütünü, ağız jenerasyon: Kuşak, nesil jenerik: Tanıtma adı ya da yazısı. kadim: Eski zamanlara ait kadirşinas: Değerbilir. kampüs: Yerleşke kalibrasyon: Ölçümleme. kalifikasyon: Ustalık kazanma, vasıflı nitelikli olma. kanalize olmak: Tek bir hedefe kilitlenmek, odaklanmak kanıksamak: Çok tekrarlama sebebiyle etkilenmez olmak, alışmak kaos: Karışıklık kaotik: Kaos, karmaşık olma durumu, kargaşa hali. kapı aralamak: Bir konuya giriş yapmak, karşısındakini hazırlamak karakteristik: Bir kimse veya nesneye özgü olan (ayırıcı nitelik), tipik. kariyer: Meslek, uzmanlaşma karizma: Büyüleyici özellik karşın: keza: Nitelenecek herhangi iki ayrı şeyde nitelemenin tekrarlanmaması için ilk şey nitelendikten sonra ikincinin niteliğinin de aynı olduğunu belirtmek için "oda öyle, aynı biçimde" anlamlarında kullanılır kırılma noktası: Bir olay veya gelişmenin ulaştığı en duyarlı an, değişmeye en müsait olduğu durum klasifikasyon: Sınıflandırma klon: Kopya. kombinasyon: Birleştirme. kompanse: Dengelenmiş kompetan: Uzman, yetkili. kompleks: Karmaşık komplike: Karmaşık, çözülmesi ve anlaşılması güç konfirmasyon: Doğrulama, geçerleme, onaylama konjonktür: Bir ülkenin ekonomik ve siyasi durumunu ifade eden bir kelime konsantrasyon: Yoğunlaşma konsensüs: Görüş birliği, bir noktada anlaşma, uzlaşı konsept: Kavram. Tarz. Anlayış, görüş konsültasyon: Doktorların fikir alışverişi, danışım. kontrast: Karşıt, karşıtlık koordinasyon: Eşgüdüm, uyum koordine: Çeşitli işler arasında bağlantı, uyum ve düzen sağlama, eş güdüm kozmik: Evrensel kozmopolit: Farklı etnik kökenlerden insanları içinde bulunduran kripto: Gizli, saklı, şifreli. kriter: Ölçüt, kıstas kuvvetle muhtemel: Büyük bir ihtimal kümülatif: Toplam lakırdı: Laf, söz. lafsozluk.com lakin: Ama, ancak lanse etmek: Öne sürmek, sunmak lansman: Tanıtım. literatür: Edebiyat, kaynak, yazın makro: Büyük, geniş malayani: Boş ve yararsız, saçma mamafih: Ama, ancak mantalite: Anlayış, zihniyet marjinal: Aykırı, sıra dışı markaj: Tutma, gölgeleme. maruzat: Mevki, makam veya yaş bakımından büyük birine sunulan, bildirilen dilek veya bilgi, sunuş mecmua: Dergi menfi: Olumsuz, negatif mental: Zihinsel meta: Mal, ticaret malı, sermaye metafor: Mecaz. Bir şeyi başka şey ile benzetmeye, kıyaslamaya, anlatmaya yarayan mecazlar metamorfoz: Başkalaşma. metropol: Büyükşehir, anakent mevzubahis: Söz konusu ile benzer anlamda mezkur: Adı geçen, sözü edilen mikro: Küçük, dar milenyum: Binyıl. minval: Biçim, yol, tarz misyon: Özel görev monoton: Tekdüze, sıkıcı motivasyon: İsteklendirme, güdüleme motive: İstek motto: Slogan, özdeyiş mönü: Menü muallak: Asılı, sonuca bağlanmamış, sürüncemede kalmış muamma: Anlaşılmayan, bilinmeyen şey, bilmece muazzam: Çok büyük, çok iri, koskoca muğlak: Anlaşılması güç muhammen: Oranlanan, tahmin edilen mutedil: Ilımlı mutlak: Kendi başına var olan, hiçbir şeye bağlı olmayan, bağımsız, saltık, salt, arı mübalağa: Abartma mükellef: Sorumlu, vergi yükümlüsü mülahaza: Düşünce mülemma: Alaca renkli, renk renk. Bulaşmış, sıvanmış müspet: Olumlu, pozitif müsterih: Bütün kaygılardan kurtulup gönlü rahata kavuşan, içi rahat olan müstesna: Dışında, ayrı, hariç tutularak mütebessim: Gülümseyen güleç mütedeyyin: Dindar müteessir: Üzüntülü mütemadiyen: Ara vermeden, sürekli olarak naçizane: Önemsiz, değersiz namütenahi: Sonsuz, ucu bucağı olmayan bir biçimde natürel: Doğal ne var ki: nitekim: Sonuç olarak norm: Kural olarak benimsenmiş nüans: İnce ayrım, ayırtı nükte: İnce anlamlı söz, düşündürücü espri objektif: Nesnel, tarafsız obsesif: Takıntılı. ofansif: Atak yapmaya dayalı. olgu: Birtakım olayların dayandığı sebep veya bu sebeplerin yol açtığı sonuç, vakıa oportünist: Fırsatçı. opsiyonel: Seçmeli, isteğe bağlı optimist: İyimser optimizasyon: En iyi duruma getirmek optimum: En elverişli, en iyi olan. orijin: Köken, başlangıç, kaynak, soy, sop oryantasyon: Yönlendirme. Uyumlanma. Eğitme. otantik: Eskiden beri mevcut olan özelliklerini taşıyan otokritik: Öz (kendini) eleştiri öngörü: Bir işin ilerisini kestirme veya bir işin nasıl bir yol alacağını önceden anlayabilme. öykünmek: Birinin yaptığı gibi yapmak, birine veya bir şeye benzemeye çalışmak, taklit etmek özgün: Yalnız kendine özgü bir nitelik taşıyan, orijinal. paradigma: Değerler dizisi, dizi paradoks: Çelişki, aykırı düşünce parametre: Değişken partikül: Parçacık pejmürde: Eski püskü, dağınık, perişan pek tabi: periyodik: Süreli, dönemli periyot: Süreli perküsyon: Vurmalı çalgı. perspektif: Bakış açısı plankton: Sularda yaşayan mikroskobik canlılar. platform: Alan plaza: İş merkezi polemik: Tartışma potansiyel: Gizli kalmış, henüz varlığı ortaya çıkmamış olan, gizil. Gelecekte oluşması, gelişmesi mümkün olan pragmatik: Yararcı, faydacı, çıkarcı, menfaatçi. prensip: İlke prezantabl: Sunulabilir durumda olan. Derli toplu, düzenli. Olumlu özellikleri bir arada bulunduran prezantasyon: Sunum, tanıtma, takdim etme profil: Kimlik prosedür: İşlem. Yöntem proses: Süreç prototip: İlk örnek provoke: Kışkırtma prömiyer: İlk gösteri rantabl: Gelir getiren, kâr sağlayan, verimli, getirimli. rasyonel: Akılcı reaksiyon: Tepkime realite: Gerçeklik reel: Gerçek referans: Kaynak, kaynak gösterme. rekreasyon: Eğlence ve spor amacıyla yapılan etkinlik, bu etkinliklerin yapılması için hazırlanan yer. retorik: Güzel söz söyleme, hitabet sanatı. retrospektif: Geriye dönük, geçmişi ele alan. reverans: Sahnede selam vermek için dizleri kırarak yapılan hareket revize: Yenileme, düzeltme rezidans: Konut rezonans: Frekansların ya da titreşimlerin başka frekans ve titreşimi etkileyerek kendine benzetmesi, frekansların uyumu. rutin: Alışılagelen, sıradan, sıradanlık. safsata: Gereksiz söz salık vermek: Tavsiye etmek, önermek salt: İçinde yabancı bir öğe bulunmayan, yabancı bir şey karışmamış, arı, mutlak sansasyonel: Çarpıcı sarkastik: Acıtıcı bir şekilde alay eden, ironik. sav: İleri sürülerek savunulan düşünce. seans: Oturum segment: Bölüm seleksiyon: 1. Seçim. 2. Ayıklanma. Doğal seleksiyon vb. semantik: Anlamları inceleyen bilim, anlambilim sempozyum: Belli bir konuda çeşitli konuşmacıların katılımıyla düzenlenen bilimsel ağırlıklı toplantı, bilgi şöleni semptom: Bulgu, belirti senkron: Eş zamanlı, aynı anda, aynı şekilde hareketle sentez: Düşüncenin ayrı öğelerini, ya da ayrı düşünce veya ideolojileri mantıksal bir tarzda bir araya getirme işlemi sentezleme: Bir araya getirme, birleştirme serzeniş: Yakınma. sığ: Ayrıntıya inmeyen, yeterli olmayan, yüzeyde kalan. simya: Elementleri altına çevirmek isteyen bir öğreti alanı. sinerji: Görevdaşlık, eş etkime, birliktelik. Birkaç insanın bir araya gelip herhangi bir konuda fikir yürütmeleri skala: Gösterge çizelgesi. skolastik: 1. Düşünmeyi ve düşünerek ortaya çıkan özgür düşünceleri reddederek sadece belli bir kesimin dediklerinin doğru olduğunu kabul eden düşünce sistemi. 2. Orta Çağ yöntemlerine uygun, eski slayt: Sunu sofistike: Karmaşık, yapmacık, yanıltıcı son tahlilde: Sonuç olarak söylem: Kalıplaşmış, klişeleşmiş söz, ifade, söyleyiş, telaffuz söz konusu: Bahse konu, konu edilen spekülatif: Kurgusal, saptırıcı, yanıltıcı spesifik: Özellikli, yalnız bir türe özgü olan spesiyal: Özel sponsor: Destekleyici spontane: Anlık. Kendiliğinden. Doğaçlama stabil: İstikrarlı, sabit stabilize: İstikrarlı. Kararlı bir duruma getirmek, sağlamlaştırmak statüko: Süregelen düzenin korunması durumu. Yürürlükteki antlaşmaya göre olması gereken veya süregelen durum stokastik: Değişken, rastlantısal. suistimal: Görev, yetki vb.ni kötüye kullanma sularında: Saat gibi kelimelerle birlikte yaklaşık zaman bildiren bir söz, raddelerinde, civarında. sübjektif: Bireyin düşünce ve duygularına dayanan, öznel sübvanse: Para yardımı yapmak, desteklemek süje: Konu, özne. sürrealite: Gerçeküstü sürrealizm: Gerçeküstücülük sürünceme: Bir işin sonuçlanıncaya kadar boş yere uğradığı gecikmelerin tümü. şayet: Eğer şerh: Açma, ayırma şöyle ki: Açıklama cümlesi başlangıcında söylenir takdire şayan: Takdir edilmeyi hak eden temaşa: Hoşlanarak bakma, seyretme. Seyredilecek görüntü, görülmeye değer şey tenzih: Kusur kondurmama teori: Kuram, nazariye terminoloji: Terimler dizgesi, terim bilimi tevatür: Bir haberin ağızdan ağıza yayılması, yaygın söylenti teveccüh: Bir yana doğru yönelme, yüzünü, çevirme. Güler yüz gösterme, yakınlık duyma, hoşlanma tezat: Çelişki, karşıtlık. tını: Söyleniş biçimi, ses özelliği, vurgu trajedi: Facia. Acıklı sonuçlarla bağlanan bir tür tiyatro eseri, ağlatı trajikomik: Hem acıklı hem güldürücü özelliği olan olay ya da durum trend: Eğilim türbülans: Bir sıvının ya da gazın hareket halindeki düzensizliği, çalkantı ütopik: Ütopyaya dayanan, imkansız ütopya: Gerçekleştirilmesi imkânsız tasarı veya düşünce. varyasyon: Değişim biçim, değişim, çeşitleme veciz: Kısa ve etkili söz veçhe: Yön velev ki: İster, isterse, olsa da, kaldı ki, hatta, "-hadi diyelim öyle oldu" anlamlarında kullanılır vesselam: "İşte o kadar, son söz şudur, kısacası" anlamlarında kullanılan bir söz yadsımak: İlgili, bağlı bulunduğu bir şeye yabancı kalmak yakamoz: Denizdeki parıltı. yaşanmışlık: yazın: Edebiyat yordam: 1. Yatkınlık, alışkanlık, yeti, yetenek, meleke 2. Kılavuz, yöntem, bir şeyin aracılığı. El yordamıyla vb. zaruret: Zorunluluk, gereklilik zikretme: Adını söylemek, anmak
··1 alıntı·
1 artı 1'leme
·
355 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.